Jean-François Champollion

Jean-François Champollion, Fransa’nın artık tükenen üniversal dâhilerindendi. Yunanca, Latince, İbranca, Aramca ve Kobtça gibi ölü dilleri öğrenmişti. Eski Mısır’ın şifrelerini taşıyan Rosetta Taşı’nı kendi lisan zekâsı fakat üstün matematik bilgisiyle çözmeyi başardı. Eski Doğu’yu ve Mısır’ı öğreten bir öncü filolog ve filozoftur.

Haberin Devamı

1832 yılının 4 Mart günü 41 yaşındaki ünlü bir Fransız, Paris’te öldü. Fransa’nın artık tükenen üniversal dâhilerindendir (“génie universel” için daha çok bizdeki “hazerfen” tabiri kullanılmaktadır). Çok küçük yaşlarından itibaren Collège de France ve Doğu Dilleri Okulu’nda Yunanca, Latince, İbranca, Aramca ve Kobtça gibi ölü dilleri öğrenmişti. Mecburi olan askerlik görevinden Bonaparte’çı kliğin sayesinde kurtuldu. Lakin arkadan gelen krallık rejiminde bunun sıkıntısını çekti. Bu dâhi ve iddialı gencin koruyucuları çıktı; Jean Baptiste Joseph Fourier gibi bir politikacı ve Avrupa oryantalizminin en ünlü ve hayırhah mensubu Joseph von Hammer-Purgstall’ı da himaye eden Silvestre de Sacy bunların başındaydı.

Jean-François Champollion

HER ŞEYİ KOPYA ETTİLER

Haberin Devamı

Napoléon’un Mısır Seferi adeta büyük İskender’inkinin taklidiydi, Nil Nehri’nin kaynağını boşuna aramıştı o da. Lakin emrindeki botanikçiler, ressamlar, coğrafyacılar alayı Mısır’ın bütün bitkilerini, hayvanlarını, böceklerini, gördükleri anıtların üzerindeki yazıtları ustaca kopya etmeye giriştiler. Mısır’ın keşfi serisi yayınlandı; 19. asrın en ünlü eserlerindendir. Bir yayın abidesidir.

Rosetta Taşı; yani Raşit Taşı diyebileceğimiz Nil deltasındaki mevkide bir Fransız Albay ve birliğinin keşfettiği levha; aşağı yukarı yarım metre civarındaydı ve üzerinde üç dille aynı olay kaydedilmişti. Helenistik ve Roma devrinde Şark’ta böyle iki-üç dilli tebliğlere rastlanır. Birincisi klasik Yunancaydı. Gayet rahat okudular. Tıpkı Fransızlar gibi bu taşı Abukir’deki Nelson’un zaferinden sonra Fransızların elinden alıp İngiltere’ye taşıyanlar ve yine 19. asrın üniversal dâhilerinden biri olan Thomas Young’a verenler...

Jean-François Champollion

Jean-François Champollion, bu genç dâhi, metni İngilizlere kaptırmaktan şikâyetçiydi ve ilk okumayı da Thomas Young’ın yapmasının eksik ve yanlış olduğunu hatta ana metni tahrif ettiğini ve zedelediğini iddia etti. 1820’lerde eline geçen metni kendi lisan zekâsı fakat üstün matematik bilgisiyle çözmeyi başardı. Eski Çağ’ın Doğu dünyasındaki yazıtlar gibi fonetik olmanın yanında yer yer de ideografik; yani birkaç heceyi kapsayan kelimelerin de yazıyı hızlandırmak için kullanılan bir ilave olmasından dolayı orijinal bir yazı.

Haberin Devamı

BİRÇOK KÜLTÜRÜ ETKİLEDİ

2000 sene insanlığın taklit edemediği piramitler malum; üstün Roma mimarisinin bile Mısır piramidini aynı formla taklit edemediği açıktır. Bulunan mezar eserleri Eski Roma ve Doğu Roma başkentine dikilen, bugün Sultanahmet’teki dikilitaşlar gibi kitabelerden ve de İskender’in haleflerinden Ptolemaios zamanında Mısırlı rahip Manetho’nın kendi dilindeki metinleri okuyarak Yunanca kaleme aldığı “Manethon” tarihinden Eski Mısır’ı tanımak, ancak eski dünyada Yunancayı okuyanlara ve Yeni Çağ milletleri aydınlarına hastı. Yeryüzünün bu en orijinal uygarlığı, artık kendisini edebiyatı, öz dili, felsefesi ve ülkelerinin adını taşıyan kimya (şemia) bilimiyle ve özgün tıp bilgisiyle modern insanlığın önüne çıkarttı. Resim ve dekorasyon bile etkilendi. Fransa’nın art nouveau denen dalı, Almanya’da jugendstil diye bilinir, Eski Mısır dünyasından etkilenmektedir. Champollion Mısırlıları tanıtan bir tercüme bilimi, bir sağlam yorumculuğun kurucusudur.

Haberin Devamı

ESKİ DOĞU’YU ÖĞRETTİ

Champollion için Eski Mısır özgün bir medeniyettir. Kendisinden sonrakiler ve çağdaşları tarafından da birçok hususta kopya veya adapte edilmiştir. Akdeniz dünyasının her yerinde bu medeniyetin kalıntılarına rastlanır. Champollion, devrinin insanları gibi muasır medeniyetin temelde Eski Yunan ve münhasıran Eski Yunanistan tarafından teşkil edildiğine inananlardan değildi. Mısır onu büyülemiştir; çoğumuzu olduğu gibi... Eski Doğu’yu ve Mısır’ı öğreten bir öncü filolog ve filozoftur.

1822’de, Rosetta’nın Eski Mısır dili Kobtçanın Helenistik devirde Yunan harfleriyle yazılmasını da ihtiva eden (dimetiki) öncülüğü ve nihayet Cleopatra’nın isminin hiyeroglifteki kaydının çözülmesiyle çorap söküğü gibi gitti. Kraliçenin kendi kadar çekici ve güzel dil; Champollion’un bu eski medeniyeti modern dünyaya tanıtan bir baba, bir kurucu haline gelmesini sağladı.

Yayınlar, Thomas Young’cılarla Champollion’cular arasında bir kavga yaratsa da Bonapartist Fransa, Mısır’ı sadece işgal etmekle kalmamış, araştırmacılık iddiasını asıl Champollion’un zaferiyle tamamlamıştı.

Haberin Devamı

MİLLİ GÜNLERİ KUTLAMAK

Benim
her zamanki ifadem; Anadolu Türkleşmesi, beşeriyet tarihindeki İsrail’in yeniden kuruluşu istisna edilirse en son ‘etnogenes’ denen etnik yapının, kültürün yeniden biçimlenmesini sağlayan bir olaydır. Bunun tarihini 1071 Ağustos diye veriyoruz ama Alp Arslan’ın hedefi Küçük Asya’nın ortası ve batısı değil, doğrudan doğruya Suriye, Filistin ve Mısır’dı. Buna rağmen bir asır içinde İran Selçukluları Türkiye’ye yayıldılar.

Jean-François Champollion

ZAFERLER AYI AĞUSTOS

Yunan, Roma devrinde bazı istisna bölgeler ve önemli şehirler dışında, yerleşenlerin pek tercih etmediği dağ şehirleri ve iskânsız mahaller, aşiretler tarafından ele geçirildi. Buralarda bazı yerleşmeler ortaya çıktı. Kısa zamanda ecdadın Yeni Roma anlamında kullandığı “Rumî” (Rum ülkesi) tabiri İtalyanlar tarafından “Turchia”, “Turchomania” olarak ifade edilmeye başlandı. Ağustos ayı, Türk savaş tekniği ve sefer zamanlarının iklimle bağlantısı yüzünden bir zaferler ayıdır. Mohaç gibi, Büyük Taarruz’un girişi sayılan Sakarya Muharebesi gibi...

Haberin Devamı

Bir zamandır, bu ordu bayramımızın milletin bayramı olduğu da unutularak bir ilgisizlik hâkim oldu. Hatta tatil yerlerinde kümelenmek, 30 Ağustos kutlamalarını sadece askeri birliklere bıraktı. İnsanların alışkanlık ve özlemini değiştirmenin manası yok. Sayfiye yerlerinde de bu bayram kutlanır. Nitekim bu sene 100. yılında bunu biraz gördük. Pekâlâ birçok konferanslar akşam açık havada yapılabilir (benim de yaptığım gibi), fener alayları, kutlamalar yurdun dört köşesinde tekrarlanabilir; hatta daha bile iyi oluyor. Herhalde “Büyük Taarruz”, Ankara, İstanbul, İzmir’de canlı bir şekilde kutlanmanın ötesinde de yoğun olarak anılmalıdır.

TEKDÜZELİKTEN KURTULMALIYIZ

Milli bayramları kutlamada bir tekdüzeliğe girildi. Tekdüzelik derken, yazı-çizi, tören, konser, asıl önemlisi tarih sempozyumlarının noksanlığından söz ediyorum. Vakıa bu yıl Milliyet gazetesinin Mert İnan editörlüğünde çıkardığı ilave, Yılmaz Özdil’in edebi bir şaheser olarak nitelendirilecek yazısı, yeni görüşler, askeri tarihçilerimiz ve komutanlarımızın (Dr. Selim Erdoğan, Ahmet Yavuz Paşa gibi) monografileri durumu değiştirmişe benziyor.

Ama inşallah gelecek yıl Lozan Antlaşması üzerindeki yavanlıklar, saçma iddialar, yanlış yorumlar yapılmaz. Aziz Cumhuriyet’imizin 100. yılı, sadece Türkiye’nin değil bütün Türk dünyasının, Şark’ın tarihi dönüşümü olarak ele alınır. Bunu için canlı bir hazırlık henüz göremiyorum ama ne beis! Şu andan itibaren de gayrete gelinebilir.

Yazarın Tüm Yazıları