Paylaş
ÜSKÜP’te otel odasında TV’de gece haberlerini izliyorum. ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Delegesi Büyükelçi Samantha Power, bir üniversite kampus öğrencisinin umursamazlığı ve rahatlığı içinde İran, Rusya ve Suriye’ye hücum ediyor: “Siz çocukları ve kadınları öldürürken ve onlara şehri boşaltmalarına bile müsaade etmezken ne kadar yalancı, utanmaz ve merhametsizsiniz.” ‘Dik başlı öğrenci’, ertesi gün aniden bir diplomatın üslubuna dönüyor. Yeni anlaşmalar, yeni üslup yaratıyor çünkü: “Şimdi Halep boşaldı, sadece teröristler var” diyor. Olanlara karşı soğukkanlı. Şehir ne kadar da çabuk boşalmış, oysa hiç de öyle gözükmüyor! 21’inci yüzyılda değişen bir şey var: İnsanlar eskisi kadar uykuda değil; medya uyuttuğu kadar uyanık da tutuyor.
KLASİK DİPLOMATLARIMIZIN FERASETİNE SIĞINMALIYDIK
Halep politikamıza nasıl başladık, nasıl devam ediyoruz bilemiyorum. Zaten Suriye’nin Türkmenlerle dolu olan bu bölgesine nasıl yaklaştık ve ne yapabiliriz, bunun tartışması burada yapılamaz. Ama hakkında muhakkak konuşmalıyız. Halep şehri, çarşıları, camileri ve tekkeleriyle yukarı Mezopotamya’nın büyük Osmanlı şehri Antep’in ve Urfa’nın bile bağlı olduğu bir merkezdi. Sultan Alp Arslan’ın Malazgirt’ten de önceki ilk fethinden beri bizimle iç içe olan bir yerdi. Dünyada Halep kadar uyumlu ve kozmopolit bir şehir az bulunurdu. Örneğin Nureddin-i Zengi’nin komutasındaki Halep Kalesi bir mühendislik ve güzellik timsalidir. Bu kadar güzel kale hiçbir yerde yoktur. Ama Halep bugün sadece eserleriyle değil, çilekeş halkıyla da insanlık için bir yüz karasına dönüştü.
İnsanlar oraya nasıl dönecekler ve biz Halep’in yüzüne nasıl bakacağız? Kalenin dibindeki Memluk cami ve hamamlarını, Osmanlı’nın büyük çarşısını, Mevlevi Dergâhı’nı kim bilir ne zaman restore edebileceğiz? Onu tahrip eden, utanmazca katleden barbarlara karşı “Ne yapabildik” diye sormalıyız. Bazısıyla anlaşmak, bazısına cephe almak zorundaydık. Üç bilinmeyenli denklemi çözmek zordur. Biraz klasik diplomatlarımızın ferasetine sığınmak zorundaydık.
İster Hatay’dan girin, ister Kilis’ten, Halep 45 dakikalık bir otomobil yolculuğu uzaklıkta. Onu unutmamanın, ondan el çekmemenin muhtelif yolları vardır. Pekâlâ savaştan sonraki rehabilitasyonda bile başrolü oynayabiliriz.
OSMANLILIĞI KEŞFETTİĞİM YERDİ
HALEP hiçbir Türk devrine düşman değildi. Kanuni Süleyman Han’ı da, Sultan Abdülhamid’i de aynı hayırhahlıkla anıyorlardı ve şüphesiz Cihan Harbi’nin sonunda son komutan olarak Mustafa Kemal Paşa’yı da görmüştü.
Halep, 1966’da benim Osmanlılığı keşfettiğim yerdi. İddiasız ama muhteşem... Sade ama çok çarpıcı güzel... Çarşıdaki ikinci sınıf bir lokantaya girdiğiniz zaman bile adeta bir törenle karşılanıp uğurlanırdınız. Bizde kaybolmaya başlayan, başka yerlerde görülmeyen mutfak sanatları oradaydı. El sanatları kaybettiklerimizin aksine direnmekte devam ediyordu. Taşın ve kirecin yarattığı çarşının içinde çok değişik lisanlar konuşulurdu, hal ve tavırlarıyla ayrı bir medeniyeti temsil edenleri görürdünüz.
İNSANI KİBAR VE MİSAFİRPERVERDİR
İlerleyen yıllarda ve tanıdığım değişik gruplarda başka zenginlikler de gördüm. Ta 5 bin yıllık Ebla kazılarından beri Halep’in medeniyeti her yerde geziyordu. Osmanlı’nın hiçbir limanı ve başkentinde Jorj Antakî ve diğer Hıristiyan Arap eşrafı gibi rahat ve birikimlileri görmedim. Halep hiç gerilememiş. Yavuz Selim’in fethettiğini, Muhteşem Süleyman geliştirmiş, 18’inci, 19’uncu asırda da gelişmiş. Halepliler hangi dinden ve dilden olursa olsun kibar ve misafirperverdi. Ne Halep’in Ermeni’sinde örtülü bir kırgınlık, ne de Arap’ta bir rakip tavır vardı.
BALKANLAR’IN EN DEMOKRATİK KÖŞESİ MAKEDONYA
Makedonya her şeye rağmen demokrasinin işlediği bir küçük cumhuriyet. Bu küçük ve karışık nüfuslu ülkede herkes birbirine açık.
GEÇEN hafta Makedonya’daydım. Bir konferansım vardı ve okuyucularımla buluştum. Makedonya bizim için mühim bir ülke. 90 bin kadar Türk’ün yaşadığı bir cumhuriyet. Ayrıca bu ülkeyi 1993’teki bağımsızlık ilanından sonra ilk tanıyan devlet Türkiye. 1950’ye kadar orada önemli bir Türk nüfus bulunuyordu. Göçle yavaş yavaş eridi. Bugün Makedonya Türklerinin parlamentoda belirli sayıda milletvekilleri ve bakanları var. Şu ara devlet bakanı olan Furkan Çako örneğin bilgili ve zarif bir genç politikacı. Makedonya Cumhurbaşkanı Gyorge Ivanov gerçekten bir Türk dostu. İşin esasında Makedonya’da Türkler ve Slav Makedonlar yakın işbirliği içinde.
Kalkandelen, Arnavut nüfusun kalabalık olduğu bir yer. Gostivar ise Türklerin yoğun olduğu şehir. Makedonya’da Arnavutlar ikinci kalabalık grup. Yanı başlarındaki Kosova’dan da gelen göçlerle çarşı pazarda, sivil hayatta da nüfuslarının arttığını görmek mümkün. Eskinin aksine dini hayat yoğunlaşıyor. Hem Hıristiyanların hem Müslümanların ibadet yerlerini ve açıktaki sembollerini önemle korudukları hatta abartıyla inşa yoluna gittikleri görülüyor. Üsküp’teki Mustafa Paşa başta olmak üzere camiler ve Kurşunlu Han gibi eserler restore ediliyor. Yunus Emre Kültür Merkezi’nin öğrenci sayısı süratle artıyor. Talebi karşılaşmakta güçlük çekiyorlar.
SON SEÇİMLERDEKİ BÜYÜK YARIŞ
Maziye göre çok şey değişti. Sakin bir köşe olan Makedonya’nın işi yine de zor. Ülke, Avrupa Birliği karşısında mağdur, cumhuriyetin adını değiştirmekten bayrağını değiştirmeye kadar garip tedbirler uyguladılar. Son seçimlerde iktidardaki milliyetçi parti yine bir sandalye ile seçimi kazandı. Sosyal Demokrat Parti seçim sonuçlarına itiraz etti. Kısacası mesele bir dava konusu. Hal böyleyken Üsküp’teki ABD büyükelçisinin dakika kaybetmeden; seçim sonuçlarının araştırılmasındaki yöntemler konusunda ikna edilmiş değiliz yollu demeç vermesi kim ne derse desin küstah bir tavır olarak nitelendirilmeli. ABD belli ki, hayatın her şubesinde süratle Trump dönemine hazırlanıyor.
Makedonya her şeye rağmen Balkanlar’da demokrasinin işlediği bir küçük cumhuriyet. Bu küçük ve karışık nüfuslu ülke, her halükârda Balkanlar’ın en demokratik, herkesin birbirine daha açık olduğu ve bu yüzden güzel bir köşesi.
MAKEDONYA TARİHÇİLERİ TABULARI ARALIYOR
BİR zaman Makedonya tarihçilerini Makedonya ihtilalcilerini mitoloji kahramanları gibi överken hatırlıyorum. Bizim Fikret Adanır ilk uluslararası Makedonya tarihçisi olarak isim bırakan bir eser yazmıştı: ‘Makedonya Sorunu’. Bu Almanca tezde Makedonya çetelerinin milli hareketi kadar çeteciliği üzerinde de duruyor ve uyguladıkları terör metotlarından da söz ediyordu. Makedonya tarihçileri bugün bu dönemi artık tabulardan uzak yazmaya başladılar ve beş buçuk asırlık Türk dönemine de daha başka bir gözle bakıyorlar.
HEPİMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN
BEŞİKTAŞ Stadyumu’ndaki feci patlamadan sonra bir de Kayseri... Stadyumun üstündeki tepeye ardı arkası kesilmeyen ziyaretçilerden sonra şimdi de biraz aşağıda Dolmabahçe’nin önünde, Kayseri’deki saldırıyı telin edenler toplanıyor. Teröre karşı Türkiye direnmek niyetinde. Hepimizin başı sağ olsun.
Paylaş