Paylaş
Tıbbİ icatlarla ve yaşam düzeyinin gelişmesiyle ömrün uzadığı bir çağdayız. İlelebet ömrümüzün uzayacağı bir gelişme beklenebilir mi? Bu konularda ağır şüpheleri olanlardanım. Pazar sabahı bu noktayı tartışarak canınızı sıkma niyetinde de değilim. Yalnız bir tarihi gerçeği işaret edeyim; ömürler uzadı ve uzadıkça üretime geçiş yaşı da yükseldi ve verimlilik azaldı.
ORTALAMA ÖMÜR 35 YAŞTI
Tıbbın ilerlemesinden söz ediyoruz; genelde doğrudur ama bazı boş satırların hep kalacağı açık. İstanbul Yenikapı’daki Theodosius Limanı kazılarında 80 civarı insan iskeleti bulundu. Kemiklerde yapılan tahlillere göre ortalama ömür 35 yaş. Çok genç yaşlarda hepsinin ağır kazalar geçirdiği (muhtemelen liman çalışanı olmalarından dolayı) fakat onulmaz diye nitelendirilecek kırık çıkıkların da geleneksel tabibler ve kırıkçılar tarafından ustaca onarıldığı anlaşılıyor. Bugünkü uzun ömrün getirdiği psikolojik ve kanser gibi onkolojik hastalıklar muhtemelen çok azdı. Eski asırlarda her şeye rağmen hava, su bakterisi, bulaşıkların dışında gıdaların daha temiz olduğu bellidir. En azından alt sınıfların beslenmesinde obezite gibi sonuçlar çıkmaz çünkü suni gıdalar yoktu.
Yeryüzünün idare tarihini, askeri tarihini ve medeniyetini oluşturan büyük insanların yaşları da hiç fazla değil. Bugünkü nesillerin henüz aylaklıktan ciddiyete geçemedikleri bir çağda eserlerini ortaya koymuşlardı. Modern matematikteki önemli çığırlardan birini açan Évariste Galois, 25 Ekim 1811-31 Mayıs 1832 tarihleri arasında yaşamıştı. Ama o 21 yaşında hem cumhuriyetçi bir siyasetçiydi hem de modern matematikte yol açan ve aşağı yukarı 350 yıldır ortaya atılıp çözülemeyen bir problemi çözüme kavuşturarak grup teorisine büyük katkısı oldu. Galois teorisinin sahibi 21, hatta 20.5 yaşındaki bu dâhi sebebi anlaşılamayan düellodan sonra hayatını kaybetti. Deneylerini tamamlamasına müsaade edilmeyen modern kimyanın kurucularından Antoine-Laurent de Lavoisier’i 51 yaşında Fransız İhtilali giyotine gönderdi.
PADİŞAHLAR, KRALLAR, ŞAİRLER...
Osmanlı tarihi önemli değişiklikler yapan ve zafer kazanan genç padişahlarla doludur. I. Ahmed 27 yaşındaydı. Oğlu Genç Osman (II. Osman) adı üzerinde daha genç yaşta katledildi. Rezilane bir yeniçeri ayaklanmasından sonra katledildi. Öbür oğlu IV. Murad 27 yaşında öldü; bütün 17. asrın içinde en nemli mareşallerdendir. Hatta asrın sonunda Prens Eugen ortaya çıkmasa 17. asırda en seçkin komutan sayılabilir. Bağdat’ı ikinci kere fethetti, Erivan’ı aldı. Tedhişle de olsa devlet düzenini geri getirdi.
Ülkeleri fethedip Doğu’yla Batı’yı birbirine katmaya çalışan Büyük İskender 32 yaşında öldü. Julius Caesar 55 yaşında katledildi. Caesar’ın âşık olduğu, politikacılığı pek başarılı olmasa da eczacılıktaki katkılarından hâlâ söz edilen, elçileri tercümansız kabul eden ve Eski Mısır’ı diriltmeye çalışan Kraliçe Cleopatra ise 38 yaşında intihar etmek zorunda kaldı.
Osmanlı tarihini altüst eden, sınırları Tuna mansabına kadar uzatan, 1000 yıllık Doğu Roma’ya son verip İstanbul’u fetheden Fatih 49 yaşında öldü. Şairin gençlere dediği gibi; “Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!” Sadece 21 yaşında İtalyan elçileriyle İtalyanca konuşan, Arapça ve Farsçayı da kullanan, astronomi üzerinde ciddi eserlere bakabilen, Eski Yunanca da okuyabilen bir Rönesans hükümdarıydı.
Torunu Yavuz Selim ise Kırım’da sancak şehzadesiyken Kafkasya ve Azak’ı, tahta çıktıktan sonra da sekiz yılda bugünkü Doğu Anadolu’yu, Güneydoğu’yu, bütün Doğu Arabistan’ı, Mısır’ı ve garp ocaklarını imparatorluğa kattı. Fatih nasıl Gebze çayırında öldüyse o da Trakya yolunda aynı yaşta 49 yaşında öldü.
19. asırda Avrupa edebiyatının büyük insanlarından Arthur Rimbaud 37 yaşındaydı. Rus edebiyatının gerçek kurucusu sayılan, milli dili geliştiren Alexandr Puşkin 37 yaşında düelloda öldü. Onun düellosunun çar rejiminin bir komplosu olduğunu iddia eden, Kafkaska’yı dünya edebiyatına mısralarıyla resmeden Büyük Mihail Yuryeviç Lermontov yine aynı şekilde delice bir düelloyla 27 yaşında Rus edebiyatının zengin sayfalarını terk etti. Türkleri seven ama ideallerine sahip kalan Lord Byron 36 yaşındaydı.
Musiki dünyası daha acı sayfalarla doludur. Musiki tarihinin en çok eser veren sanatçısı Wolfgang Amadeus Mozart 35 yaşında, bütün zamanların en romantik bitmeyen senfonisi ve sayısız eserleriyle hep yaşayan ve Mozart gibi sıkıntı içinde ölen Franz Peter Schubert 31 yaşında dünyayı terk etti. Frédéric Chopin veremden öldüğünde 39 yaşındaydı.
Tanzimat döneminde eski bir imparatorluğu gençleştiren Mehmed Emin Âli Paşa öldüğünde 56, onun baş dostu ve yardımcısı Keçeçizâde Fuad Paşa 55’indeydi. Diğer büyük diplomatımız ve devlet modernleştiricisi Mustafa Reşid Paşa ise 58 yaşındaydı. 20. yüzyılın büyük devlet adamı Türkiye Mareşalı Mustafa Kemal Atatürk 56 yaşında öldü. Kim ne derse desin, dünya tarihini sarsan bir ihtilalin başındaki Lenin 53 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Eski dünyayı yeni dünyaya çeviren büyük komutanlardan Napoléon Bonaparte 51 yaşında, hele faaliyeti itibarıyla çok daha kısa bir sürede dünyadan çekilmiştir. Anadolu Selçuklu İmparatorluğu’nun en yapıcı siması Alaeddin Keykubad 45 yaşında öldüler. Ebedi İran tarihinin en önemli döneminin büyük sultanı Melikşah ise 37 yaşında suikastla öldü. Türk edebiyatının Ömer Seyfettin, Orhan Veli gibi iki siması 36 yaşında, Sabahattin Ali ise 41 yaşında sınırdaki bir cinayetle bu dünyadan ayrıldı. “Tutunamayanlar”ın yazarı Oğuz Atay 43 yaşındaydı. Cahit Sıtkı Tarancı ise öldüğünde 46’sındaydı. Ziya Gökalp 48 yaşında, bir devri etkileyen sosyolog olarak öldü.
15 yaşında yaşayan ve yaşamayan bir düzine dili öğrenen, Mısır hiyerogliflerini çözmüş olan Jean-François Champollion gibi 42 yaşında ölen bilginler artık pek yok. Tesadüfen bu kadar dil öğrenen biri çıksa da bunu tatbikata dökecek bir metot ve verimlilik sergileyemiyor ve yeni araştırmalar yapıp başarıya ulaşamıyor.
PLANSIZ YAŞAYAN GENÇLİK
Listeyi uzatmaya lüzum yok. 25 yaşına kadar plansız yaşayan gençler sadece Türkiye’de değil kademe kademe her yerde göze çarpıyor. Ayrıca bu yaşa kadar hayatını kuracak adımları bile nasıl attığını değerlendiremeyen bir gençlik sadece Türkiye’de değil, benzer şartlarıyla bütün dünyada var. Temel eğitimlerini tamamlamak için daha uzun bir döneme ihtiyaçları var.
Zaman herkese çok bol görünüyor. Yalnız bir şeyi unutuyoruz; insanların öğrenme ve hafızaya kaydetme kabiliyeti uzayan yaşlarımız kadar uzun ömürlü değil ve aslında 20’li yaşlar çocukça telaşın değil, ciddi bir inşa döneminin yaşı olmalıdır. Ne öğrenilecek, ne okunacak, neler görülecek, ne iş yapılacak; eğer hayatınızı para kazanacak bir işe ve zanaata göre ayarlamak niyetindeyseniz, onun bile çıraklığının çoktan yerine getirilmesi gerekiyordu. Kısa ömürlerinde büyük işleri yerine getiren insanların devirleri geçti. Ama daha uzun dönemde iş yapanlar onlar kadar derin izler bırakıyorlar mı? Bu tartışılır!
Paylaş