Paylaş
TEMMUZ ayı Mezopotamyalıların Tanrısı Dumuzid’den gelir. Bu, tıpkı Hades’in Persephone’yi yeraltından kaçırmasına benzeyen bir mitolojik öyküdür. Mezopotamya ve Yunan mitolojisi adeta birbirine geçişi ve değişimi temsil ediyor. Eski doğu halkları hatta tek tanrılı dinin mensubu İbraniler de “Temmuz” ismini bunun için benimsemişlerdir. Biz de bu isimleri kısmen kullanıyoruz.
KENDİ İSMİNİ VERDİ
Temmuz ayı Avrupa dillerinde Roma’nın ünlü diktatörü, devlet adamı ve yazarı Gaius Iulius Caesar’ın ismini taşır; Julius (July). Çünkü Iulius Caesar, diktatörlüğü sırasında Roma takvimini yeniden düzenlerken (ki bu takvim, 17. yüzyılda Gregoryen takvimi kadar büyük ve kalıcı düzenlemedir) aylardan birine kendi adını vermiştir. Kendisinden sonra, Roma’nın ünlü ailelerinden gelen ve evlat edindiği Octavius da “imperator” unvanıyla hükmettiği sırada izleyen aya kendi adını vermişti; Augustus (Ağustos).
Caesar bütün Roma patricileri gibi kökünün Troya’dan gelenlere ve dolayısıyla da bir tanrı veya tanrıçaya dayandığını söyler. Gaius Iulius ve ailesi Julyenler doğrudan doğruya Venüs’ün çocukları olduklarını belirtirler. Caesar, çok erken yaşlarda askeri kabiliyetini ve politik yönünü gösterebildi. Retorik bakımından kuvvetliydi ve bu yüzden Roma tarihinin ünlü eserlerini meydana getirdi. En ünlü eseri bugün Latince öğrenenlerin hâlâ kullandıkları öğretici ve dilin yapısını benimseten metindir; “Commentarii de Bello Gallico”, “Galya Savaşları”. Bu eserle Galyalılar dünya tarihine Caesar’ın kaleminde takdim edilmişlerdir. Çünkü Romalıların girdiği sahalarda; yani Alpler’in kuzeyinde, kabilelerin lisanlarını nakledecek alfabeleri bile henüz yoktu. Onları Roma fetihleri dünyaya açmıştır; tarihlerini ve sosyal yapılarını böyle öğreniyoruz.
DAMATLA İKTİDAR KAVGASI
Caesar’ın kendi unvanı sonraları imparatorlar için kullanılır oldu. Bugün “Çar” veya “Kayser” dediğimiz zaman (Fatih Sultan Mehmed bile “Kayser-i Rum” unvanını kullanmıştır) bunun Caesar’dan kalma olduğunu biliyoruz. MÖ 49 ile 44 arasında beş yıl Roma’nın hayat boyu diktatörü olarak tayin edildi. Ve bu beş yılda ünlü suikasta uğrayana kadar çok işler başardı. Roma’nın Galya’da, kuzeydeki Germanya bölümünde ve Karadeniz’de Pontuslar bölgesindeki fetihleri ve en önemlisi Mısır hâkimiyeti Caesar’la gerçekleşti.
Mısır’ı fethettikten sonra oradaki arazi ölçüm yöntemini, vergi tarh etme ve maliye sistemini Roma İmparatorluğu’na uyguladı. Bu nedenle Roma’nın asıl Mısır’ı fethettikten sonra gerçek bir devlet olduğu söylenir. MÖ 60 yılında Crassus ve Pompeius ile birlikte güçlü bir “Triumvira” kurdu. Pompeius aynı zamanda damadıydı. Damatla kayınpeder arasındaki kavga aile içindeki ilişkilerin ötesine geçti; bu bir iktidar kavgasıydı.
Anadolu, Caesar’dan daha çok Pompeius’un eserleriyle süslüdür. Mersin’in kenarında, halkın Viranşehir dediği “Pompeiopolis” doğrudan doğruya Pompeius’un yeniden inşa ettiği şehrin adıdır. Burası evvelce “Soli” ismini taşıdığı için, ahalisinin garip bir Yunanca ve Pahlavi Farsçası karışımı dil konuşmalarından dolayı, “Solisizm” filolojide etkili kelimeler ve yabancı lügat birikimi olarak görülür. Mesela Sırp dilindeki Türkçe solisizmler veya Türkçedeki Arapça Farsça solisizmler gibi deyişlere rastlarsınız.
EKSİKLERİ TELAFİ ETTİ
Dört yıl içerisinde Caesar, imparatorluğun Cumhuriyet (Respublica) düzeninin çok önemli eksiklerini telafi etti. Birincisi; Roma için çarpışanlar, veteranlar; yani emekli askerlerin hiçbir şeyleri olmadan sivil hayata dönmeleri gibi bir sosyal faciayı önledi. Kendilerine bugünkü Macaristan’ın Panonia ve İtalya’nın belirli yerlerinden topraklar verdi. Buna asıl Pompei’de de teşebbüs etmişti. İkincisi; söylediğimiz gibi takvim devrimidir. Ve nihayet geniş ölçüde Roma şehrine ve İtalya’ya ait olmayan bölgelerde de vatandaşlık statüsünü dağıtmıştır.
Bu sayede ‘Tarsuslu Bir Yahudi Haham’ olan Şaul; yani St. Paul bile Roma vatandaşı olarak bu imtiyazdan istifade etmiştir. Hıristiyan rivayetine göre bir centurion (yüzbaşı) kendisini tevkif etmek istediğinde zincire vurulmuş, o ise cevap olarak; “civis Romanus sum”; “Roma vatandaşıyım” deyince özür dileyerek serbest bırakılmış.
‘SEN DE Mİ BRUTUS?’
Yine aynı şekilde bugün çok kötü anlamda kullanılan diktatör, fevkalade yetkili bir memurdu. İlk tayin edilişi daha evvelki asırlarda Senatus tarafından olmasına rağmen sonunda MÖ 49 yılında Caesar, “dictator perpetuo”; hayat boyu diktatör unvanını aldı. Bunu kullanış biçimi alt sınıfların çok hoşuna gittiği için Cumhuriyetçileri de Cumhuriyetin asilleri olan patricileri de çok rahatsız ettiği açıktır. Nitekim MÖ 44 yılında Senato’da bulunduğunda senatörlerden Tillius Cimber, sürgüne giden kardeşinin affı için bir istida sundu. Senatörler ve Tillius, elini sallayarak reddeden Caesar’a aniden saldırdılar. Bir de baktı ki aralarında en sevdiği evlatlığı, diğer bir patrici ailesinin oğlu Brutus de var. “Et tu, Brute?”; “Sen de mi Brutus?” son sözü olmuş; tabii bu bir rivayettir.
‘OK YAYDAN ÇIKTI’
Gelişi itibarıyla Roma’ya kuvveti ve eski ananenin yıkımını getirdi. Galya’da kazandığı zafer ve edindiği nüfuz, Senato’yu korkutmuştur. Senato’nun üyeleri ve ortakları başta Pompeius olmak üzere onu geri çağırdılar. Ne yapacakları belli değildi; ya idam ettirirlerdi ya da sürgüne giderdi. Rubicon Irmağı’nı geçerken (ki yeri ve mevcudiyeti bugün tartışılıyor) ani kararını verdi. Kendisine aksi mütalaada bulunanlara verdiği cevap; “Alea iacta est”; “Zarlar atılmış” oldu. Bunu bazıları Türkçeye çevirirler, öyledir. Ama herhalde Caesar gibi bir komutan için yakışan en iyi tercüme “Ok yaydan çıktı” olmalıdır. Buradan bir lejyon ve katılanlarla Roma’ya yürüdü. Şüphesiz 20. yüzyılda Mussolini’nin Roma yürüyüşü gibi değildi. Gerçekten bir kuvvet teşhiriydi ve Senato’yu esir etti.
Yeryüzü tarihinde Caesar en büyük cihangir değildir. İskender’le mukayese edilmez, hatta Cengiz Han’la da. Yaptığı fütuhat Roma için kalıcı yerlerdir ama kalıcı olmayanlar da vardır. Mesela Pontus hâkimiyeti çok aceleye gelmiştir ve Karadeniz’i Roma gölü haline getirme gibi bir çabayı ilk deneyendir. Tabii muvaffak olamamıştır. İtalya’nın dışında İspanya gibi mühim bir yer, Germanya’nın ve Britanya’nın fethi, Avrupa yakasında kendisinden sonrakilerin işidir. Gene aynı şekilde Mezopotamya’da ilerleme de ondan sonradır. Fakat kullandığı taktik, askeri ananeyi kullanarak esaslı savunma ve hücum statüsü uygulamak ona aittir.
‘ÖNCE KARARGÂH KURALIM’
Mesela Galya Savaşları sırasında ordugâh; yani hendekle çevrili tahta ordugâhı kurmakla oyalanırken etrafı “Caesar, karşıda adamlar bekliyorlar, şunları saldırıp yok edelim” dediler; “Hayır, önce karargâhımızı, kendi savunma sistemimizi kuralım” dedi. Haklıydı çünkü âdet olduğu üzere; Galyalılar ve Germenler etraftaki ormanlarda ve korularda gizlenmeyi tercih ederler, ilk saldırıdan sonra ani hücumla ve tıpkı Quirinus Varus’a Herman’ın Kuzey Almanya’da yaptığı gibi Roma lejyonlarını tahrip edebiliyor, ortadan kaldırabiliyorlardı.
TEMEL ESERLER SEUTONİUS VE PLUTARKHOS’UN
Kendisi hakkında Seutonius ve Plutarkhos’un (İskender-Sezar-Paralel Hayatlar) eserleri hep temel kaldı. Ama Anadolu ve Mısır seferleri, bu ülkelerdeki Roma tarihçilerinin yerli kalıntılar ve fragmanları tetkikiyle zenginleşir. Haydin klasik tetkiklere ve eğitime...
Paylaş