Paylaş
Sık sık kurcalanan bir konu var; Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri. Bu bir efsanedir. Çünkü Lozan Antlaşması’nın bütün görüşme tutanakları, layihalar, ana metin, teklifler; hepsi Türkçeye mükemmel çevrilip karşılaştırılarak yayımlanalı 40 yılı geçti. Seha Meray’ın unutulmaz, anıtsal bir çalışmasıdır. Buna rağmen ortada gezinen efsanelerden bazıları ciddiyetle CİMER yoluyla devlete dahi soruluyor. “Maden çıkarmak izni Avrupalılara mı aittir?” gibi. Bunun ne kadar anlamsız olduğu açık. Lozan’daki asıl savaş bu gibi konularda verilen imtiyazların iptali ve kapitülasyonların kaldırılmasına dayanır.
HAYAL ÜRÜNÜ MADDELER
Türkiye’de maden çıkarabilirsiniz ama bunun şartları Lozan Antlaşması ile sınırlı değil, doğrudan doğruya memleketin ziraatı, fauna (hayvan) ve flora (bitki örtüsü) ile tabii coğrafyası ve su kaynaklarıyla ilgilidir. Yeraltı sularının yolunu değiştirecek ve belirli ağaçların bu yüzden kurumasına neden olacak madencilik veya taşocağı faaliyeti yasak olmalıdır. Bunun ihlalinin örneğini Balıkesir-İzmir vilayetlerinin sınırları içinde kalan Kozak Yaylası’nda görürsünüz.
Kalitesiz kömür çıkarmak için zeytincilerin verdiği mücadele akıllardadır. Madencilik konusunda Türkiye’ye ve girişimcilere yön verecek asıl yasağın tabii zenginliklerimiz ve doğanın yapısı olduğu açıktır. Bunu, Lozan Antlaşması’na atfedilen hayal mahsulü maddelerde aramayalım.
İMTİYAZ DEMİRYOLU ŞİRKETİNDEYDİ
Çok ilginç bir nokta; Birinci Harp’e girmeden evvel ta Bağdat’a, Basra’ya döşenmesi düşünülen Anadolu demiryolları konusunda, Almanya’nın hat Konya ve Ankara’ya ulaştığı andan itibaren Fransa ve İngiltere’yle müzakereye ve hatta Fransa’yla sermaye ortaklığına girme girişimidir. Ama demiryolu sözleşmelerinin hükümleri aynıdır. Demiryolu hattının etrafındaki madenleri, keresteyi ve hatta arkeolojik kaynakları da kazma ve yararlanma imtiyazı demiryolu şirketine aitti. Birbiriyle gırtlaklaşmaya hazır Batılı kuvveler, Osmanlı topraklarında bazı şeyleri bölüşmekte ve tahrip etmekte el eleydiler.
Bugün Lozan’ın getirdiği statüye uyum konusunda bu huyumuzdan ne kadar vazgeçtiğimiz malum değildir. Altın aramak için birtakım kazılar yapmak, doğal alanları tahrip etmek, yeraltı sularının mahiyetini değiştirecek madencilik ve taşocakçılığı gibi girişimler maalesef hayatımızı karartıyor.
İNGİLİZ-ALMAN ORTAKLIĞI
1903’ten beri “beati possidentes”; “mesud sahipler” tabiriyle ifade edilen ve demiryolu etrafındaki kaynaklar için ortaklığı hedefleyen İngiliz-Alman görüşmeleri ve programlar ortaya çıktı. Yine Büyük Britanya ile Türkiye arasındaki 1911-1913 Bağdat Demiryolu ve Basra Körfezi müzakereleri Almanya’nın bilgisi, ilgisi ve müdahalesi dışında değildi.
Gregor Schöllgen’in, “Deutschland, England und die orientalische Frage, 1871-1914” adlı eseri M. Sami Türk tarafından Türkçeye “Emperyalizm ve Denge - Almanya, İngiltere ve Şark Meselesi 1871-1914” başlığıyla çevrildi. Schöllgen İngiliz ve Alman arşivleri üzerinden özenli ve titiz bir çalışma yapmış. Kayzer II. Wilhelm’in İstanbul ziyaretinden Bağdat Demiryolu projesine, Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya, İngiltere ve Rusya’nın çatışmasına kadar konular kitapta işleniyor. Osmanlı Devleti’nin Almanya ilişkileri ve dış politikasına Almanya ve İngiltere’nin tarafından bakıyor ve böylece dönemi farklı cephelerden anlamamıza yardımcı oluyor.
Batı dünyasında kavga ve ittifak bizim bildiğimizden daha derinlere gidiyor. Dünya değişti. Bugün artık yeni kıtlığın ve yeni problemlerin biçimlendirdiği ilişkiler asrındayız. Değişen dünya ve kalıplar kadar değişmeyenleri de bilmemiz gerekiyor.
RADİKAL TAVIRLI ÜSTAT BİR MÜZİKOLOG: AHMET SAY
Salı günü Türkiye üstat bir müzikoloğunu kaybetti. Kaleme aldığı “Müzik Ansiklopedisi” dört cilt, “Müzik Öğretim Derlemesi” ise Türkiye’de müzik öğretmenlerinin ve musiki ile ilgilenenlerin rehberlerindendir. Batı musikisinin Türkiye için önemli rolü olduğunu benimsemişti. Öğretmenliği sırasında halk şarkıları, türküler, folklor parçaları da derlemiştir.
İnanışı itibarıyla tam bir Atatürkçüydü. Bu niteliği üzerinde dururum. Çünkü maalesef Türkiye solunda da güya liberal kanatta da bazı tiplerin antikemalist veya akemalist tavırlar ve söylemler benimsediği açıktır. Oysa Türkiye’de solun ananesi içinde Atatürk inkılaplarının önemli tarihi rolü vardır ve öyle olmalıdır.
TÜRK MİLLETİNE HEDİYESİ OĞLUDUR
Musiki konusunda başarılı bir öğretici olduğu, talebelerini yetiştirdiği malum. Şüphesiz ki Türk milletine hediyesi, oğlu Fazıl Say’dır. 87 yıllık ömründe benim her zaman görüşebildiğim dostum olmadı. Fakat Ankara’daki günlerimde yakın sohbetlerimiz oldu ve müşterek dostlarımız vardı. Hiç şüphesiz ki müzik Türkiye’de Tanzimat’tan beri ele alınan ama bir türlü gereğince benimsetilemeyen bir daldır. Ahmet Say’ın bu alanda bıkmayan, radikal tavırlı bir müzikolog olduğu ve bu özelliğiyle unutulmayacağı açıktır.
Paylaş