Paylaş
Vilayetin merkezi Ankara hakkında bizde alışılagelmiş bir ibare vardır: “Toz toprak içindeki Anadolu vilayetlerinden birinde asırların ihmaline uğramış bir merkezdi”. Bu ibare 1919’da Erzurum ve Sivas kongrelerinin yapıldığı şehirlerden, Kayseri gibi daha 19. asırda yurtdışına ihracat yapacak kadar tanınmış küçük bir sanayi şehrinin ardından niye Ankara’ya geçildiğini, Konya gibi tahıl zengini ve asırları görmüş bir başkentin niçin Ankara gibi merkez seçilmediğini açıklayamaz.
Bu bakımdan 19. ve 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki Ankara vilayetinin ve Ankara şehrinin konumunu ele almakta fayda var: Ancyra, Roma devrinde Galatya denen eyaletin yani Keltlerin kurduğu bir bölgenin başkentidir. İmparatorluk içinde en zengin ve üretken bir şehir olduğunu söylemek zor ama bir ordu merkezidir, önemli bir kontrol noktasıdır. Roma İmparatorluğu’nun 3. asrındaki bazı eserler burada da görülür, tiyatro, Caracalla’nın kurduğu Roma hamamı, eski Kybele kültünden bozma İmparator Augustus’un adını taşıyan mabed (Monumentum Ancyranum) gibi...
19. ASIRDA DUYULDU
Yeniçağda Ankara 15 ve 16. asırda sof üretiminin merkeziydi. Ankara kumaşları aranır nitelikteydiler ve göz alıcıydılar, Kremlin’den İsveç ve Almanya saraylarına kadar herkes burada üretilen sofu giyerdi. Krallar, piskoposlar ve zenginler... Ankara bu zenginliği aynı zamanda da Ankara keçilerine borçludur. Tiftik keçileri Ankara’ya çok uzun zaman bir refah sağladılar.
Şehir bir Anadolu kentiydi ama 19. asırda bile kendini yeni dünyaya uydurabildi. Gerçi kumaş sanayi gerilemişti ama tiftik yünü açısından hâlâ önemli bir ihraç merkeziydi. Ankara’yı 19. asır ortasında gezen Andreas Mordtmann şehri çok güzel anlatıyor. Uzun bir yolculuktan sonra Ermeni piskoposun misafiri olduğu evde bir lüksü gördü. Sözü edilen Ermeni piskopos Katolik cemaatin reisidir, zira Ankara Ermenileri Katolik’tir.
DEMİRYOLUYLA ÖNEMİ ARTTI
Şehirde önemli memleketlerin, komşu İran’ın konsoloslukları vardır, Fransızların okulu hayli hizmet görmüştür ve Ermeni cemaati ticaretten dolayı hayli zengindir. Ankara merkezindeki konakları dışında bugünkü Etlik, Keçiören ve Gaziosmanpaşa sırtlarındaki Ermeni konakları meşhurdur. Hatta Çankaya Köşkü’nün ilk nüvesi bunlardan biridir. Şehirde enteresan bir de Yahudi cemaati vardır. Bugünkü Leblebici Mahallesi’nde yer alır.
19. asır ortalarında bile İstanbul’dan sonra çağdaş anlamda hekime rastlanan yer Ankara’ydı. Bilhassa 1894’te Almanların Anadolu demiryolu Ankara’ya kadar uzatmalarıyla, ki şehir halkı bu hattı ısrarla beklemişti, şehrin önemi arttı.
Ticaret tarihinde zihniyeti, davranışı ve ananeleriyle etkin olarak ticareti ve sanayii geliştiren memleketler vardır. Bulgaristan’ın Gabrovo’su, Güney Almanya’nın Augsburg’u, İtalya’daki şehir cumhuriyetleri ve İran’da İsfahan ve ondan önce Culfa gibi... Ankara vilayetinin önemli merkezi de bunlardan biriydi. Nüfusunun 20. yüzyıl başında 25 bin kadar olduğu salnamelerde kayıtlıdır. Bu, bugün için küçümsenen ama o gün için önemli bir miktardı. Nitekim vilayet binası, devlet dairelerinin güneye bugünkü demiryolu istasyonuna doğru yayıldığı görülüyor. Şehrin önemi demiryolu geldikten sonra arttı. Bizzat İttihat Terakki Kulübü bile II. Meşrutiyet yıllarında Ankara’da yapılan en güzel binalardan biriydi ve TBMM’nin ve hükümetinin makamı oldu.
MÜCADELENİN BAŞLANGICI
Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya Tamimi’nden beri Anadolu’da vilayetleriyle kurduğu devamlı ilişkiler Ankara’da semeresini verdi. Bunun iki nedeni vardır: Ankara’nın tüccar ve dünyaya açık halkı Paşa’yı beklemektedir ve öbür vilayetlere göre daha büyük bir bağlılığın olduğu görülüyordu. İkincisi: Demiryolu Ankara’ya kadar geliyordu, stratejik yönden de uygun bir yerdi. Kent halkının kendisini siyasi bakımdan mutlak bir inanç ve özlemle karşılayıp desteklemesi galiba artık Milli Mücadele’nin nereden başlayacağını gösteriyordu.
VE HÂKİMİYET MİLLETİN
Nitekim 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacıbayram’da kılınan cuma namazından sonra Meclis’e doğru yüründü ve İttihat Terakki Kulübü’nün Millet Meclisi’ne dönüştürülen salonunda Büyük Millet Meclisi açıldı. Sıralar bile etraftaki okullardan getirilmişti. Meclis’in genç zabıt kâtipleri, Ankara’da muallim olan Mahir İz, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Vehbi Koç’tur. Ankara halkı desteğe hazırdı. Bu Meclis’te muhalif ve muvafık görüşlüler de bir tek amaç etrafında toplanmışlardı. İlan edilen bildiride “saltanat ve makam-ı hilafetin düşman nüfuzundan ve esaretinden kurtarılması ve milletin istiklalinin sağlanması” söyleniyordu. Bunun etrafına Meclis yeni bir tarzı denemiştir. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Bu hiç kimsenin itiraz ettiği bir ilke değildi. Fransız İhtilali’nin ve Rus İhtilali’ndeki Sovyet sisteminin benzeri gibi görünüyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir hükümettir ama yeni devletin Türk adını taşıyan bir şeklidir. Üç kuvvet, yargı, yasama ve yürütme aynı organda birleşmektedir. Meclis’in reisi aynı zamanda bu hükümetin reisidir. Hükümet açıkça İstanbul’daki aciz idareyi reddetmekte ve vatanın ve saltanatın kurtuluşu görevini üstlenmektedir. Bir müddet sonra koydukları ve kabul ettikleri 1293 (1876) Teşkilat-ı Esasi Kanunu yanına 1921 Anayasası’nı ilaveten çıkardılar. Bu önemli bir metindir ve 1924’e kadar aslında iki kaynaktan çok iki kaynağın içinde en çok tatbik edilendir.
GÖRÜŞLERİ FARKLIYDI
Meclis’te Anadolu eşrafı ve her yerde Mondros Mütarekesi’nin şartlarını reddeden grupların içinden gelen medreseliler ve hocalar da yer almaktadır. Hiç şüphesiz ki İttihatçılığı, yani Enver, Cemal, Talat üçlüsü etrafındaki İttihatçılığı reddetseler de eski İttihat Terakki üyeleri de bulunmaktadır. Dünya görüşleri tamamen farklı bu grupların bir arada iş görmelerinin, birleştirici ve yönlendirici unsuru ordudur. Ordunun İstanbul’da kalmaktan vazgeçen ve doğrudan Anadolu’ya ilhak eden unsuru günden güne kalabalıklaşmaktadır ve İstiklal mücadelesinin ana unsurunu meydana getirmektedir. Bu oluşum etrafında bir liderlik kadar önemli bir araç olamaz. Nitekim Millet Meclisi’nin reisi Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’den ama aynı zamanda 16. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır bölgesinde, Bitlis, Muş ve Bingöl’ün Ruslardan istirdadını (geri alma, kurtarma) gerçekleştirmiş bir komutandır.
MECLİS LİDERİNİ BULDU
1919’da İstanbul’da kalarak bir siyasi mücadeleyi yürütmeyi denemiş fakat bunun imkânsızlığını anladığından müfettiş paşa olarak Anadolu’ya geçmiş ve Anadolu’yu organize etmekte büyük bir politik deha göstermiştir. Bu uzlaşmacı, zaman zaman sert tavrıyla bir siyasi ve komutan olan Mustafa Kemal Paşa’nın nezdinde Türkiye Büyük Millet Meclisi liderini bulmuş oldu. 1923’te Türkiye’yi Lozan barışında istediklerini elde ettikten sonra ekimde Cumhuriyet ilan edilecektir ve ilan-ı Cumhuriyet’ten bir müddet evvel, aşağı yukarı 15 gün evvel 13 Ekim’de Ankara resmen Türkiye Devleti’nin ebedi başkenti olarak ilan edilecektir. Ama bu başkentin statüsünün daha 1919 yılının aralık sonunda ve 1920 yılının nisanındaki Meclis’in ilk oturumunda yürürlüğe girdiği açıktır.
ORHAN KOLOĞLU
Evvelki gün Türk tarihçiliğinin çok renkli ve çalışkan bir üstadı aramızdan ayrıldı. Doktor Orhan Koloğlu hakkında daha geniş bir anma yazısını gelecek hafta yazacağım.
Paylaş