Paylaş
Cecilia Alemani’nin küratörlüğünde düzenlenen 59. Uluslararası Sanat Sergisi’nde ve ülke pavyonlarında sanatçılar ağırlıklı olarak kadınlardan oluşuyordu.
Önceki gün belli olan Altın Aslan ödülleri de iki siyah kadın sanatçıya verildi.
Sonia Boyce’un beş siyah kadın müzisyene adanmış bir multimedya yerleştirmesinin gösterildiği Birleşik Krallık pavyonu Altın Aslan’ı kazanırken, yılın sanatçısı ödülü ise ana sergideki işleri ve Amerika Pavyonu’ndaki eserleri ile Simone Yvette Leigh’in oldu.
Amerika Birleşik Devletleri’ni temsil eden ilk siyah kadın olarak tarihe geçen Leigh’in devasa heykeli ‘Brick House’ Arsenale’deki ana serginin de açılışını yapıyordu.
Simone Leigh’ın 2019 yılında New York City High Line’da sergilenen ve eteği kilden bir evi andıran siyah bir kadının 16 metrelik bronz büstünün bir kopyası olan heykeli karşılıyor bienal ziyaretçilerini. Çalışmalarını oto-etnografik olarak tanımlayan sanatçının çalışmalarında, Afrikalı köklerine göndermeler de bulunuyor. Beyaz olmayan kadınların marjinalleştirilmesini eleştiren sanatçının ‘Brick House’ büstündeki kadının yüzü de bunu anlatmak için silikleştirilmiş.
Hem Boyce hem de Leigh, 127 yıllık bienal tarihinde uluslarını temsil eden ilk siyah kadınlardı. Ayrıca ‘Altın Aslan’ları kazanan ilk siyah kadın sanatçı oldular.
Bienalde, önünde en uzun ziyaretçi kuyruğu oluşan ve en çok ilgi gören Fransa Pavyonu ise mansiyonla yetinmek zorunda kaldı. Mansiyon alan bir diğer ülke pavyonu ise Uganda’ydı.
SERGİDE EN ÖNDE AMA YEMEKTE ARKA ODADA
ALTIN Aslan ödüllerin açıklanmasından bir gece önce. Yer, Venedik’in en ünlü mekânlarından Harry’s Bar. Aylar öncesinden yaptırdığımız rezarvasyona rağmen mekânın üst katında, iç tarafta sıkışık bir odanın köşesindeki masamıza oturmuş yemeklerimizi bekliyoruz.
Hemen yanımızdaki masaya üç kişilik siyah bir aile gelip oturuyor. Kanala bakan geniş salonda belli ki özel bir davet var. Yaş ortalaması 70 üzeri olan beyaz ağırlıklı, kılık kıyafetlerinden hayli varlıklı oldukları belli bir grup neşe içinde mekânın bar kısmında yemek öncesi proseccolarını, bellinilerini içip vakit geçirikten sonra masalarına oturuyor.
Akşamın ilerleyen saatlerinde içerideki o kalabalıktan kadınlı erkekli gruplar yanımızdaki masada yemek yiyen ailenin yanına sohbete gelmeye başladılar. Önce bir anlam veremedik bu ziyaretlere. Daha sonra masadaki kadını içeriye davet ettiler ve bir alkış yükseldi.
O zaman anladık ki yanımızdaki masada yemek yiyenler Simone Leigh ve ailesiymiş. Ve o gece orada Amerikan Pavyonu’nun sponsorları bir araya gelmiş kutlama için. Ama pavyonu temsil eden sanatçı, Harry’s Bar’ın üst katındaki arka odada ailesiyle olmayı tercih etmişti.
Geçmişiyle yüzleştiriyor ülkesini Simone Leigh, ayrımcılığa maruz kalmış siyahi kadınların hikâyelerini anlattığı eserleriyle. Ve o eserlerle ülkesine ödül kazandırıyor. Kendi tercihi mi bilmem ama arka odalardan birinde hesabını ödediği yemeğiyle katıldığı kutlama, siyahlara bakışın temelde çok da değişmediğini kanıtlamıyor mu?
EN GÖRKEMLİ SERGİLER
ANSELM KIEFER VE ANISH KAPOOR
VENEDİK’teki sergiler, bienalin ana mekânları Arsenale ve Giardini ile sınırlı değil. Bienal kapsamında veya eşzamanlı olarak kentin pek çok noktasında açılmış sergiler var. Anselm Kiefer, Anish Kapoor, Georg Baselitz, Marlene Dumas ve Hermann Nitsch’in sergileri gibi.
Bunların en görkemlisi Alman sanatçı Anselm Kiefer’in San Marco’daki Palazzo Ducale’de açtığı sergisi.
Venedik’in kuruluşunun 1600’üncü yıldönümü kutlamalarının bir parçası olan ve başlığı Venedikli filozof Andrea Emo’nun “Bu yazılar yakıldıklarında nihayet biraz ışık tutacak” başlığını taşıyan sergi, sarayın görkemli geçmişine göndermelerde bulunurken insanlık tarihinin büyük trajedilerini bir kez daha hatırlatıyor. Sergiye girmek isteyenlerin oluşturduğu kuyruk San Marco meydanına kadar ulaşıyor neredeyse ve en az 2 saat beklemek gerekiyor.
Venedik’te en fazla konuşulan bir diğer sergi ise İngiliz heykeltıraş Anish Kapoor’un iki mekânda, Gallerie dell’Accademia ve Palazzo Manfrin’de açtığı sergileri. Sanatçının son dönem ürettiği işlere ağırlık verdiği sergileri kadar satın aldığı iddia edilen Palazzo Manfrin’de verdiği açılış partisi yılın en çok konuşulan olayı oldu.
VENEDİK KLASİKLERİ
- Venedik denince akla ilk gelen yerlerden biri kuşkusuz San Marco meydanındaki Cafe Florian. Meydana yayılmış masalarda canlı müzik eşliğinde kahve içip etrafı seyretmenin hazzı tarif edilemez. Bu yıl yağmur ve soğuk esen rüzgâr bienalin açılış günlerinde buna pek izin vermedi. Mekânın iç kısımlarının tarihi dokusu ve süslemeleri ile yetinmek zorunda kaldı ziyaretçiler.
- Bir diğer Venedik klasiği ise gondollar. Yarım saatlik tur 80 Euro olunca (1280 TL.) bu geleneği yerine getirmek için biraz düşünmek gerekiyor.
- Çok turistik olmayan restoranlarda yemek için mutlaka rezervasyon gerekiyor. Saat 14.00’ten sonra mutfaklarını kapattıkları için aç kalabilirsiniz. Tesadüfen rezervasyon yaptırdığımız 10-12 masalık Ristorente de Ivo’nun, yemekleri kadar Hollywood yıldızlarının, sanatçıların ve politikacıların tercih etmesi ile de ünlü bir mekân olduğunu öğrendim. Başta masalardaki boş bardakları ve tabakları topladığı için komi sandığım Giovanni Fracassi’nin mekânın sahibi olduğunu duvardaki fotoğrafları görünce anladım. Sadece kendisiyle fotoğraf çektirmek için mekâna girenler vardı. George Clooney bekârlığa veda partisini burada yapmış. Çektirdiği fotoğraflardan bir de katalog bastırmış Giovanni. Kendisiyle fotoğraf çektirme fırsatını kaçırmadım ben de.
Paylaş