Paylaş
Kültür sanat dünyası Hasköy’de, eski adıyla Taşkızak Tersanesi’nde bir araya geldi. Pandemi sonrasında gerçekleşen ilk uluslararası sanat fuarı olan 16. ‘Contemporary Istanbul’un davetlilere özel yapılan açılışına ilgi büyüktü.
Haliç’i eski ihtişamına kavuşturmak ve şehrin yeni kültür sanat merkezi olmak için yola çıkan Tersane İstanbul, sanatseverlerden tam not aldı.
Akbank ana sponsorluğunda düzenlenen fuar, 9 bin 500 metrekareye yayılan üç kapalı salon ve 10 bin metrekare açık alanda 57 galeriyi ağırlıyor.
15 yıldır Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin sergi salonlarında düzenlenen fuar, Tersane İstanbul’un yüksek tavanlı tarihi dokusunda adeta başka bir kimliğe bürünmüş. Sergilenen eserler kadar böyle bir sanat etkinliğine sahne olan mekân da ziyaretçilerin ilgisini çekti. Özellikle deniz kıyısındaki açık alana kurulan büyük boyutlu heykeller “Tarihi Yarımada” manzarasıyla bütünleşerek daha bir etkileyici görünüyordu.
Yerli ve yabancı pek çok sanatçının son işlerinin görülebileceği fuarda, Barselonalı galeri Villa Del Art’ın standında olduğu gibi Pablo Picasso ve Joan Miró’nun baskı eserlerini de görmek ve satın almak mümkün.
600 KİŞİLİK AÇILIŞ YEMEĞİ
HES kodu sorgulamasıyla girilen fuarın açılışında bir de özel yemek düzenlenmişti. Sahile kurulan büyük bir çadırda gerçekleştirilen yemeğe yaklaşık 600 davetli katıldı. Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin konuşmasıyla başlayan yemekte fuarın ana sponsoru Akbank adına Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer video konferans yoluyla ve Tersane İstanbul projesinin sahibi Fettah Tamince de birer konuşma yaptılar. Gece yemekten sonra after parti ile devam etti.
Gecede konuştuğum galeri yöneticileri yeni mekândan ve fiziki olarak gerçekleştirilen fuardan oldukça memnundular. Özellikle pandemi sürecinden yaşanan kısıtlamalardan sonra koleksiyonerlerin eser alımında çok daha istekli davrandıklarını, iki saatlik açılış sürecinde bile hayli eser sattıklarını söylediler.
Haliç’i tarihi ihtişamına kavuşturmak için yola çıkan Tersane İstanbul’a çağdaş sanat çok yakışmış. Bu fırsatı kaçırmayın derim.
Fuar iki günlük ön izlemenin ardından 7-10 Ekim tarihleri arasında genel ziyarete açık olacak. Bilet fiyatları tam 150 TL ve öğrenci 80 TL.
MÜZE DİREKTÖRÜ ESERİ KIRARSA
AÇILIŞ gecesinin en çok konuşulan konularından biri yaşanan talihsiz bir kazaydı. Sanatçı Ardan Özmenoğlu’nun bir çalışmasına davetlilerden biri yanlışlıkla çarpmış ve eser kaidesiyle birlikte yere düşerek tuzla buz olmuş. Kazadır, olur böyle şeyler denilebilecek bu olayı ilginç kılan ise sanatçı kadar çarpan davetlinin kimliğiydi. Esere çarpan İstanbul Modern’in Genel Direktörü Levent Çalıkoğlu olunca olay başka bir boyut kazandı. Mevzu da uzadıkça uzadı. “İstanbul Modern artık bir Ardan Özmenoğlu eseri satın alarak sergiler herhalde” esprileri gece boyu devam etti.
NECİP FAZIL TANPINAR’A ŞANTAJ MI YAPTI?
HAZIRLADIĞI ‘Oğuz Atay Sözlüğü’ ile ortalığı bir hayli karıştırmıştı Sefa Kaplan. Günlüğünün kimler tarafından nasıl çalındığına dair ortaya attığı iddialar gündemimizi uzunca bir süre meşgul etmişti. Bu kez ‘Ahmet Hamdi Tanpınar Sözlüğü’ ile karşımızda ve tabii tartışılacak maddeleriyle.
Kitabın bülteniyle gönderilen tadımlık bölümünde Tanpınar’ın neden Necip Fazıl veya Peyami Safa’nın kendisine şantaj yapmasından korktuğunu anlatıyor.
Meğer Tanpınar 1927 yılındaki komünist tevkifatı sırasında gözaltına alınıp bir hafta içeride kalmış. İşte o bölüm:
“Günlüklerinde sık sık bir şantaj endişesini dile getiriyor Hamdi Bey, doğrudan isim vererek, Necip Fazıl veya Peyami Safa’nın kendisine şantaj yapma ihtimalinden korktuğunu söylüyor açıkça. Bu korkunun sebebi çok çarpıcı aslında: 1927 yılındaki komünist tevkifatı sırasında gözaltına alınanlardan birisi de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ta kendisiydi çünkü. Sebebi de son derece basitti: Türkiye Komünist Partisi’nin gayrı-resmi neşriyatı olduğunu bilmeden Aydınlık mecmuasının birkaç toplantısına katılmış ve bu durum toplantıyı Milli İstihbarat Teşkilatı adına gizlice izleyen Altındiş Faik tarafından raporlanmıştı. Hamdi Bey, Vedat Nedim (Tör) yahut Şevket Süreyya’nın (Aydemir) veya Nâzım Hikmet’in sosyalist olduğunu biliyordu elbette ancak Türkiye Komünist Partisi üyesi olabileceklerini aklına bile getirmiyordu. Altındiş Faik’in ihbarı üzerine yakalanıp Harbiye İhtiyat Zabit Mektebi’ne götürülecek, orada “cehennem azabı” olarak tanımladığı bir hafta geçirecekti. Fakat asıl şantaj korkusu, üniversite hocalığı döneminde gelecekti gündeme. Necip Fazıl veya Peyami Safa’dan birisinin yahut her ikisinin birden bu bir haftalık hapis meselesini öğrenip şantaj yapmaları durumunda yaşanabilecekler en büyük korkusuydu Hamdi Bey’in. Sabahattin (Eyüboğlu), Güzin ve Abidin’le (Dino) arkadaşlık ettiği için kendisini komünistlikle suçlayan, komünist toplantılarına katılıp Edebiyat Fakültesi’ni komünist yuvasına çevirdiğini yazan Necip Fazıl, komünistlikten gözaltına alınıp bir hafta hapis yattığını öğrense neler yapardı acaba?”
Paylaş