Paylaş
Başından geçenleri anlattığı yazısına şu cümleyle başlıyor: “Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ kitabında uzun uzun tasvir ettiği Füsun ve ailesi acaba bebekli bir ziyaretçiyi geri çevirir miydi? 8 Mayıs Pazar, yani Anneler Günü’nde kucağımda bebeğimle Boğazkesen’de Masumiyet Müzesi’nden kapı dışarı edildiğimde kendime bu soruyu sordum...”
Uzun süredir Almanya’da yaşayan sanat tarihçisi ve küratör Didem Yazıcı başından geçenleri anlattığı Art Unlimited sitesindeki yazısına böyle başlıyor. Almanya’da edebiyat öğretmeni olan ve ‘Masumiyet Müzesi’ni anadili olan Almancadan yeni okumuş, İstanbul’a ilk kez gelen eşinin heyecanıyla 10 aylık bebekleri Teo’yu da alarak Masumiyet Müzesi’ni ziyarete gidiyorlar.
İki kişilik biletlerini alıp içeriye giriyorlar ancak gişedeki görevli müze ziyaretlerini birinin aşağıda çocuğun yanında kalması şartıyla tek tek yapmalarını istiyor. Zaman açısından bunun mümkün olmadığını söylemelerine rağmen asla geri adım atmıyor görevli. Hatta müzenin girişinde değil dışarıda beklemesini istiyor Didem Yazıcı’dan.
Bir müzede nasıl davranılması gerektiğini en iyi bilebilecek kişilerden biri oysa Yazıcı. Görevlinin endişesini, çocuğun diğer ziyaretçileri rahatsız edip etmeyeceğini en iyi anlayacaklardan:
“Uzun süredir Avrupa’da yaşıyorum. İstanbul’da sanat tarihi okuduktan sonra Avrupa’da küratörlük üzerine yüksek lisans yaptım. Yaklaşık on beş senedir Türkiye’de ama daha çok dışarda bienal, documenta, galeri, devlet ve özel müzelerde sergi rehberliğinden küratörlüğe farklı görevlerde çalıştım. Daha önce hiçbir müzede ataerkil otoriteden beslenmiş böylesi sert bir tavırla karşılaşmamıştım. Bu çirkin deneyimi memleketinde yaşamış olmak özellikle can sıkıcı.”
İSTER KÜRATÖR OL İSTER ORHAN PAMUK’U TANI
Müzenin kapısında nobran bir tavırla karşılaşan Didem Yazıcı nasıl kapı dışarı edildiğini ve sonrasında hissettiklerini ise şöyle anlatıyor:
“Yaşadıklarımın doğruluğundan şüphe ederek diyorum ki, ‘Bakın ben de müzeciyim, anlıyorum ancak bu şekilde kapı dışarı etmiş oluyorsunuz.’ Kapı yüzüme kapanıyor. ‘İster küratör ol istersen Orhan Pamuk’u tanı, hiçbir şey ifade etmez’ diyor, ‘Evet, çocukları almıyoruz’. Gergin bir ağız dalaşına dönüşüyor bu tatsız durum. Kamusal alanda, müzede, işyerinde çocuklu anne görmemeyi o kadar kanıksamış ki yaptığı bu zorbalık ona normal geliyor.
Dünyanın birçok yerinde müzeler ve sanat kurumları emzirme ve bebek bakımı için yerler tasarlarken, çocuk ve gençlerle müzeyi deneyimlemek için programlar üretirlerken ben neden şimdi dışarda kalmıştım? Bebekli bir anne olarak kendime kutsanmış bir rol atfedilip özel bir ilgi elbette istemiyorum. Ancak annelerin eve kapanması ve oyun parklarına gitmesini beklemek yerine, annelerin sosyal hayatlarına devam eden bireyler olarak algılanmasını ve ona göre iletişim kurulmasını bekliyorum.
HAZIRLADIĞI PROGRAMI YAŞADI
Almanya Karlsruhe’de yaşayan Didem Yazıcı’nın çalıştığı ve küratörlük yaptığı kurumlar arasında Badischer Kunstverein, Karlsruhe (2017-18), 11. Şangay Bienali (2016), Museum für Neue Kunst, Freiburg (2015-16) ve Künstlerhaus Stuttgart (2014) yer alıyor. Geçen yıl hazırladığı ‘Anneler, Savaşçılar ve Şairler’ başlıklı bir dizi tartışma ve sergi programının küratörlüğünü üstlenmiş. Ve o programda tartışmaya açtığı sorunu İstanbul’da bizzat yaşadığını belirtiyor: “Amacımız anne olduktan sonra özellikle kadın sanatçıların sanat kurumları, küratörler ve sanat çalışanlarından gördüğü dışlayıcı tavrı sorgulamaktı. Masumiyet Müzesi’nde yaşadığım bu deneyim üzerine yalnızca sanatçı-ebeveynlerin değil, aynı zamanda çocuklu ailelerin de izleyici olarak bu baskı ve ayrımcılığı yaşadığını gördüm.”
Masumiyet Müzesi’nde ‘Çocukla girilmez’ gibi bir tabela hatırlamıyorum. Bu kuralı kimin aldığını bilmiyoruz ama uygulayıcılarının kim olduğunu anlatmış Didem Yazıcı.
İstanbul’daki diğer müzelerde de böyle bir kural yok.
Hatta tam tersi, özendirmeye yönelik programlar uyguluyor hemen hepsi.
Kısaca bu durum Masumiyet Müzesi’nin masumiyetine hiç yakışmadı.
Orhan Pamuk’un aynı adlı romanından yola çıkarak oluşturduğu Masumiyet Müzesi 28 Nisan 2012 tarihinde açıldı. Bir romanın kurmaca evreninden yola çıkılarak oluşturulan ilk müze olan Masumiyet Müzesi, 2014’te Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü aldı.Pamuk, müzenin ilk eşyalarını romanı yazmaya başlamadan önce toplamaya başladığını, romanı bu eşyalara bakarak yazdığını belirtmişti. Ayrıca kitabın içinde yer alan seksen üç bölüm, seksen üç kutuyla temsil ediliyor.
PİYALEPAŞA’DA SÜREKLİ SANAT FUARI
İSTANBUL’un yeni sanat destinasyonlarından biri olan ve Piyalepaşa İstanbul projesinin içinde yer alan ‘Sanat Meydanı’ salı günü gerçekleştirilen bir organizasyonla kapılarını ziyaretçilerine açtı. Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat’ın ev sahipliğinde gerçekleşen davete Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan ile iş ve sanat dünyasından pek çok isim katıldı.
Türkiye’nin önde gelen galerilerinden Merkür, Pi Artworks, .artSümer, Zilberman ve Art On’u bir araya getiren meydan, deyim yerindeyse yıl boyu devam eden mini bir çağdaş sanat fuarı sunacak.
- Meydanın ilk galerisi Merkür’ün ‘Kim o / o Kim’ sergisi; Canan, Merve Dündar, Leyla Emadi, Neriman Polat ve Saliha Yılmaz’ın kadın olmayı tanımlayan değerleri, imajları, davranışları, inanç sistemlerini sorgulayan eserlerini bir araya getiriyor.
- Pi Artworks İstanbul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirdiği ilk sergisinde Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden 2020 ve 2021 pandemi dönemi mezunlarının ‘Yine Boya’ ismini taşıyan grup sergisine yer veriyor.
- Zilberman İstanbul Piyalepaşa’daki yeni mekânı Zilberman Selected; Isaac Chong Wai’nin ‘If we keep crying, we will go blind’ (Ağlamaya Devam Edersek, Kör Olacağız) başlıklı üçüncü kişisel sergisini sanat izleyicisinin keşfine sunuyor.
- .artSümer’de Erdal Duman’ın ‘Bu İşte Bir Terslik Var’ adlı sergisi 2 Ağustos’a kadar devam edecek.
- Galeri mekânını eylül ayında açacak olan Art On İstanbul ise açılışa özel olarak sanatçı Songül Girgin’in ‘Tohum – Seed’ ve Onur Dumansız’ın ‘Helix Thorn’ adlı işlerini meydanda sergiliyor.
Paylaş