Paylaş
1932 yılında İstanbul’da doğdu Füruzan. Alaylı bir yazardı. Erken yaşta babasını kaybetmesinin ardından yaşadıkları ekonomik zorluklar nedeniyle eğitimine devam edememişti.
Edebiyata gönül ve emek vermiş, öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanmıştı.
Asıl çıkışını ise 1971 yılında yayımlanan ‘Parasız Yatılı’ kitabıyla bir sonraki yıl verilen Sait Faik Hikâye Armanağını’nı kazanınca yaptı. Bu ödülü o tarihe kadar alan ilk kadın yazardı.
Kitaba adını veren hikayede parasız yatılı okula kabul edilen küçük bir kızla annesinin ruh halini, yaşadıklarını incelikli bir dille anlatmıştı.
‘Parasız Yatılı’yı birer yıl arayla yayımlanan ‘Kuşatma’ ve ‘Benim Sinemalarım’ takip etti. Sevgi Soysal ve Adalet Ağaoğlu ile birlikte 70’li yılların önemli kadın yazarları arasında anılmaya başlamış, ünlü eleştirmen Memet Fuat tarafından ‘Füruzan Olayı’ olarak nitelenmesine yol açmıştır bu üç öykü kitabı.
Hemen ardından politik bir romana imza atttı. 1974’te yayımlanan ve 1975’te TDK Roman Ödülü’ne değer görülen ‘Kırk Yedi’liler’ romanında 12 Mart dönemini, öğrenci olaylarını, işkence ve sorgulamaları, ölümleri anlattı.
1975 yılında bir değişim programı ile gittiği Almanya’da bir yıl kaldı ve çeşitli röportajlar yaptı, bunları ‘Yeni Konuklar’ kitabında bir araya getirdi.
Yine bu dönemin etkilerini taşıyan, Almanya’daki göçmen bir ailenin Almanlarla ilişkilerini anlattığı ikinci romanı ‘Berlin’in Nar Çiçeği’ni 1988’de yayımladı.
SİNEMA TUTKUSU PEŞİNİ BIRAKMADI
Edebiyatında detaylı gözlemleri ve görselliği güçlü anlatımıyla öne çıkan Füruzan’ın hayatında tiyatro ve sinemanın da önemli bir yeri vardı. Öykülerini tiyatroya uyarlayarak oyunlaştıran usta yazar 1981 yılında ‘Ah Güzel İstanbul’ öyküsünden uyarlanan aynı isimdeki filmde Ömer Kavur ile birlikte senaryo çalışması yaptı. ‘Gecenin Öteki Yüzü’ hikayesinden uyarlanan TRT dizisinin her aşamasında yer aldı.
Yoksul ailesini geçindirmek için fahişelik yapan genç bir kızın, hayatın bu acımasız gerçeklerinden kaçıp beyaz perdedeki aşklara sığındığı ‘Benim Sinemalarım’ hikayesini 1989’da sanatçı Gülsün Karamustafa ile birlikte sinemaya aktardı. Kızı Aslı Selçuk bu filmde yönetmen yardımcılığını üstlenmişti. Film, uluslararası festivallerde büyük ilgi gördü.
‘SANATLA EDEBİYATLA DİRENDİM’
2008 yılında 27. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı olarak seçildiğinde onun için Faruk Şuyün’un hazırlanan kitap ‘Füruzan Diye Bir Öykü’ adını taşıyordu. Edebiyatımızın pek çok önemli adının Füruzan üzerine düşünceleri bir araya getirilmişti kitapta.
Pek çok alanda eser vermişti ama Füruzan adı öykü türüyle bütünleşmişti. Edebiyata öykü ile başlamış, ilk öykü kitabı ‘Parasız Yatılı’ 1971 yılında çıkmıştı.
Vedası da yine bir öykü kitabıyla oldu. Uzun bir aranın ardından geçen yıl ‘Akim Sevgilim’i yayınladı. Bu son kitabıyla 2023 Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü ve Sedat Simavi Ödülü’nü kazandı.
Her iki törene de sağlık sorunları nedeniyle katılamamıştı.
Sedat Simavi Ödülleri’nin töreninde kızı Aslı Selçuk almıştı ödülünü ve onun aracılığıyla göndermişti mesajını.
Dünyanın her yerinde insanlık onurunun çiğnenmesini dehşetle izliyorum diyerek endişesini dile getirmişti:
“Üstümüze çöken karanlıklara bugüne değin edebiyatla, sanatla direndim. Öykülerimde ve romanlarımda geçim sıkıntılarını, sosyal çatışmaları, kültürel krizleri, ezilen sınıfları, özellikle kadınların ve çocukların sömürülmesini dile getirmeye çalıştım. Özgürlük, adalet, mutluluk, iyilik, sevgi, aydınlık günler beklentisi hep dilimin ucunda oldu.
Tek beklentim aklın egemen olduğu, insan denebilecek iyi insanların, duyarlı bir hayatı kutsayanların çoğalması. Sanatların, bilimin, şaşmaz adaletin koşullarının oluştuğu bir toplum yaratabilsek umut orada egemen olabilir... Her şeye rağmen, yaşadığımız sürece, umudu yerleştireceğimiz bir yer mutlaka buluruz.”
NEDEN SOYADI KULLANMADI
Füruzan 1958 yılında ünlü çizer Turhan Selçuk’la evlenmiş ve boşanmayla biten bu evliliğinden bugün sinema yazarı olan Aslı Selçuk dünyaya gelmişti.
Asıl adı Feruze Çerçi’ydi. Kariyeri boyunca hiç soyadı kullanmayan Füruzan bunun nedenini Turhan ve İlhan Selçuk kardeşleri kastederek şöyle açıklamıştı: “Ben o yıllar çok ünlü bir soyadı taşıyordum. Çok ünlü, çok saygıdeğer iki adamın kendi akıllarıyla, emekleriyle ve yetenekleriyle ünlendirdiği saygıdeğer bir soyadıydı. Ben, o ünlenmiş soyadının bana sağlama ihtimali olan kolaylıklarına hiç yanaşmak istemedim. Ben, yazarlığımın sınanmasını öyle bir şekilde tek başıma yapıp bu büyük addan yararlanmamalıydım.”
Paylaş