Paylaş
Coelho’nun tüm dünyada tanınmasını sağlayan romanıydı Simyacı. İlk kez 1988 yılında yayımlanmış ve Türkçeye 1996 yılında Özdemir İnce tarafından çevrilmişti. Kitap dünyada olduğu gibi Türk okuru tarafından da çok sevilmiş ve belki de Can Yayınları’nın en çok sattığı kitaplardan biri olmuştu. Okurunun bu ilgisi Coelho’yu da mutlu etmiş ve Türkiye’yi ziyaret de etmişti.
Gördüğü bir rüyayı anlattığı falcının tavsiyesi ile İspanya’dan yola çıkıp Mısır Piramitleri’nin eteklerinde kendisine müjdelenen hazinesinin peşine düşen çobanın hikâyesini anlatıyordu o romanında. Çoban Santiago’nun yolculuğu sadece fiziki değil, içsel bir yolculuktu aynı zamanda.
Coelho bu kitabıyla farkında olmadan bir anlamda içsel yolculuk kitapları modasını ateşlemiş oldu. Sadece çobanlar değil anlı şanlı CEO’lar Ferrari’lerini satıp bilgelik yoluna düştüler.
Gelelim Coelho’nun fotoğrafını paylaştığı Türk çobana. Ruhsal yolculuğunu tamamladı mı, içindeki hazineyi keşfedebildi mi bilmem ama bu pozuyla ve Coelho’nun paylaşımıyla meslektaşlarının imajını da kurtardı. Aysun Kayacı’nın meşhur “Benim oyum dağdaki çobanın oyuyla bir mi?” şeklindeki tezine antitez oldu.
ONLAR İÇİN ŞİİR YAZILDI
PAULO Coelho’nun keşfettiği ve imaj tazelediği Türk çobanları, yıllar önce yazılmış bir şiiri hatırlattı bana. Türk şirinin duygulu gurbet şairi Kemalettin Kamu’nun (1901-1948) ‘Bingöl Çobanları’ şiirini. Edebiyatımızda pek çok örneği var ama bu şiiri okusaydı eminim Aysun Kayacı da o lafı etmezdi. Bu hakkı yıllar önce teslim eden o şiirin son bölümü:
‘BİNGÖL ÇOBANLARI’
“Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!”
Paylaş