Paylaş
Üç kişinin ölümünden sorumlu olan yazar, yeni kitabını nasıl bir duyguyla yazmıştı? Acaba olaya bir gönderme var mıydı? Son olarak Behzat Ç. nasıl devam ediyordu hayatına?
Kitabın ilk hikâyesi ‘Siyah Cam’ 15 Temmuz darbe girişiminde bombalanan Ankara Emniyeti’nde tadilat inşaatı devam ederken bir cinayet şüphelisinin sorgulanma sahnesiyle açılıyor. İnşaatta çalışanların yanlışlıkla zırt pırt sorgu odasına daldığı, odanın camını ters takan pimapencinin de sorguya dahil olduğu bir ortam.
Harun’un cam için pimapencinin garanti belgesi gerektiğini söylemesi üzerine, “Bizim garanti belgemiz var mıydı?” diyerek ekip olarak 15 Temmuz’da nerede olduklarını ve yaşadıklarını şöyle aktarıyor:
“Biz mi bombaladık lan Emniyet’i darbe gecesi? Biz mi yıktık buraları? Bizi darbeden önce Köpek Eğitim Merkezi’ne sürmüşlerdi. Köpek mamalarının tadına bakıyorduk amirimle, köpekler ishal olmuştu, nedenini anlamaya çalışıyorduk. Bir baktık havada jetler uçuyor, Gölbaşı’na, dibimize bomba yağdırıyorlar. Köpekler deliye döndü, bize saldırdılar. En güvendiğimiz köpekler bizi ısırdı darbe gecesi.”
Yazarın darbe ile ilgili mesajını gayet net veriyor bu cümleler.
Ama ben asıl Emrah Serbes’in Behzat Ç.’nin zanlıya suçunu itiraf ettirdikten sonraki bölümü yazarken neler düşündüğünü ve hissettiğini merak ettim:
“Olay çözülmüştü ama etrafta geçici de olsa bir huzur atmosferi yoktu. Olağandı bu. İnsanların adalet diye bekledikleri şey çoğunlukla mucizeydi ve buna da haliyle pek seyrek rastlanıyordu.”
Kitabın çıkış haberiyle başlayan tartışmanın nedeni tam da bu atmosferdi işte.
LEZZETİYLE SEZEN AKSU’YA EVLİLİK TEKLİF ETTİREN RESTORAN
TÜRKİYE’nin en köklü restoranlarından biri Antalya’daki 7 Mehmet. Her Antalya seyahatinde mutlaka uğranılan, gerçek bir lezzet durağı. 1937 yılında kurulan restoran dededen babaya, şimdi de toruna emanet. Sadece Antalya’nın değil Türkiye’nin simge restoranlarından biri olan 7 Mehmet’in hikâyesi ve yıllardır sır gibi saklanan tarifleri şimdi bir kitap haline getirildi.
‘7 Mehmet/Hikâyeler, Ürünler ve Tarifler’ kitabı için restoranın üçüncü kuşak temsilcisi Mehmet Akdağ anlattı, Sinan Hamamsarılar kaleme aldı.
Yaşar Kemal, restoranın anı defterine “Akdeniz lokantası... Akdeniz kadar büyük ve güzel” yazmış. Aydın Boysan, “Bir restoran bir şehre, hatta bir ülkeye simge olabilir mi? Elbet olur” satırlarıyla onurlandırmış.
Sezen Aksu ise gece yarısı, olan malzemeyle kendisine yapılan pilavı çok beğenince aşçıya şaka yollu evlilik teklifi bile yapmış.
NEDEN ‘7 MEHMET’?
Lokantanın ismi pek çok kişinin dikkatini çeker başta. Yedi kardeş mi kurmuştur yoksa yedi ortak mıdır? Hiçbiri değil.
Yedi yaşındayken yetim kalan dede Mehmet Akdağ’ı annesi meslek sahibi olsun diye o dönem Antalya’da lokanta işleten Atatürk’ün aşçısı Hacı Hasan’ın yanına verir.
Lokantada bir gün yemekten saç çıkınca duruma çok sinirlenen ve titizliği ile bilinen Hacı Hasan bütün çalışanların saçını kazıtır. İşte o zaman küçük Mehmet’in alnında çocukluğunda eşek tepmesinden kalma ‘V’ izi ortaya çıkar. Bunun ne olduğunu soran ustasına hikâyeyi anlatır. Hacı Hasan, “Alnındaki yara izinin ne anlama geldiğini biliyor musun? Bu yara izi yedi rakamına çok benziyor, e sen 7 Mehmet’mişsin ya!” der.
O günden sonra onun adı 7 Mehmet’tir.
SEZEN PİLAVI NASIL OLDU
YAKINDAN tanıdığım, sofrasında misafirlerini lezzetli yemekleri kadar hoş sohbetiyle de ağırlayan Hakkı Akdağ’ın, yaptığı bir pilava Sezen Aksu’nun adını veriş hikâyesini kitapta şöyle anlatıyor oğlu Mehmet:
“Sezen Aksu, Altın Portakal Film Festivali zamanı Antalya’da olduğu bir gece, sahnesi sonrası, gece 12 sularında soluğu 7 Mehmet’te almış ekibiyle birlikte. O zamanlar restoran babamın sorumluluğunda. Sezen Hanım garsona 7 Mehmet’in iç pilavını çok sevdiğini ve sipariş vermek istediğini söylemiş. Ancak o saatte iç pilav olmadığı gibi hazırlığı da iki saat süreceğinden, babam Sezen Hanım’a bizim bulgurla hazırladığımız, iç pilav malzemelerini andıran malzemeler içeren pilavımızı hazırlamayı önermiş. Önce mezeler gitmiş masaya, ardından ara sıcaklar, bizim bol malzemeli bulgur pilavımız derken final kabak tatlısıyla olmuş! Kahveler içilirken Sezen Hanım bulgur pilavını çok beğendiğini ve hazırlayan ustayla tanışmak istediğini söylemiş garsona. Babam masaya gittiğinde Sezen Hanım, pilava olan hayranlığını göstermek için, biraz da esprili mizacının da verdiği kuvvetle ‘Evlen benimle!’ demiş babama. Babam ‘Ama ben evliyim’ yanıtını verince de ‘Gel dost olalım’ demiş bu sefer. Babam da geri kalır mı, ‘Ama benim dostum da var Sezen Hanım’ demiş ve tatlı atışmaların yaşandığı, keyifli bir sohbetin sonunda Sezen Hanım, ‘Gerçekten bu pilav çok lezzetli, bir adı var mı?’ diye sorunca, babam da ‘Adı yok’ yanıtını verdiğinde, Sezen Hanım ‘E Sezen Pilavı olsun mu?’ diyerek pilavın adını koyuvermiş.”
DÜNYA BARIŞI İÇİN ÇALACAK
TÜRK keman sanatçısı Jülide Yalçın, bu akşam Bulgaristan’daki Varna Uluslararası Yaz Festivali’nde sahne alıyor. Festivalde ve kongre merkezinde gerçekleşecek ‘Barış İçin Konser’de Bulgaristan, Ukrayna, Romanya, Avusturya, Slovakya, Sırbistan, Türkiye, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti, İspanya, Finlandiya, Moldova, Fransa, İtalya, Letonya, Litvanya, İsrail, Büyük Britanya ve Çin’den müzisyenler bir araya gelecek. Festival orkestrasını Şef Jin Wang ve Şef Alexander Gordon’un yöneteceği konserde Jülide Yalçın, Georgi Zlatev–Cherkin’in ünlü Bulgar eseri ‘Sevdana’yı seslendirecek.
Paylaş