Paylaş
Ekranı ne zaman açsam Tom Cruise’un motosikletiyle yüksek bir uçurumdan atladığı sahneye denk geliyordum. Filmin tanıtımı için başlatılan büyük bir kampanyanın en önemli parçasıydı bu. En tehlikeli sahnelerin serinin diğer filmlerinde olduğu gibi Tom Cruise tarafından dublör kullanılmadan çekildiğinin altı ısrarla çiziliyordu.
Amaç belki de günümüzün en gelişmiş teknolojilerinin kullanılarak çekilen aksiyon filmlerinde eksik olan gerçeklik duygusunu bu şekilde vermekti.
CÜNEYT ARKIN DUBLÖR KULLANIR MIYDI
Tom Cruise’un motosikletli atlama sahnesinin sosyal medyada yayına sokulduğu dönemde, yani geçen haziran ayında Türk sinemasının aksiyon denince ilk akla gelen büyük ismi Cüneyt Arkın’ın hayatını anlatan bir kitap yayımlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan kitabı Ali Can Sekmeç ve Cengiz Özkarabekir hazırlamış. Kitap, Cüneyt Arkın üzerine araştırma yapan farklı isimlerin yazılarından oluşuyor.
Kitap beni bir anda Tom Cruise’un son teknoloji aksiyon sahnelerinden alıp 70’lerin atlamalı zıplamalı, vurdulu kırdılı Cüneyt Arkın filmlerine götürdü. Görevimiz Tehlike’deki aksiyon sahnelerine göre oldukça nahif kalsa da içerdikleri tehlike bakımından hiç de altta kalacak gibi değildi onlar da. Hele dönemin ilkel çekim şartları göz önüne alınırsa ve Cüneyt Arkın’ın da bu sahneleri dublör kullanmadan çektiği düşünülürse...
Tom CruIse - Cüneyt Arkın
‘BİR MİLYON METRE FİLM BOYUNCA UÇTUM’
Kitapta Erhan Tuncer’in kaleme aldığı “Cüneyt Arkın ve Kavgacıları (1970-1990)” bölümünde büyük ustanın kavga sahneleri için nasıl bir ekip oluşturup çalıştığının, aksiyon sahnelerinde nasıl tehlikeler atlattığının örneklerine yer veriliyor.
Bir konuşmasında “Bugüne kadar iki milyon film çekmişim. Bunun bir milyon metresinde uçtum durdum. Ara sıra yere konduğum da oluyor elbet” diyen usta oyuncunun dublör kullanmadığı yönünde bir imajının oluşmasında bütün tehlikeli sahneleri bizzat kendisinin canlandırmasının etkisi büyük.
‘KAZA GEÇİRİRSEM İŞSİZ KALIYORLARDI’
Peki Cüneyt Arkın hiç dublör kullanmamış mıydı? Tabii ki kullanmıştı.
Arkın, daha çok film çevirebilmek ve birçok insanın ekmek yediği sektörü ayakta tutabilmek adına dublör kullanmak zorunda kaldığını yaşadığı bir örnekle şöyle anlatıyor:
“Birçok filmde benim tehlikeli sahnelerde oynamamı istemezlerdi. Çünkü ben kaza geçirip hasta yattığım zaman işsiz kalıyorlardı. Bu nedenle çoğu kez ben istemememe rağmen dublörlüğümü yapmaya çalışırlardı. Bir gün tehlikeli bir sahnede Aydın Haberdar ‘Ben atlayacağım abi senin yerine!’ dedi. Tuttular beni, atlatmıyorlar. Aydın çıktı Edirnekapı surlarına, en yüksek yerinden atlayacak. Branda gerildi. Ayrıca branda tutmak da ayrı marifettir onu da söyleyeyim. Aydın çıktı, gerildi bir atladı... Havada gördü ki brandanın dışına düşecek. Görseniz havada nasıl fren yapmaya çalışıyor, çırpınıyor... Ve korkulan oldu, brandayı tutanların omuzlarına düştü. Aydın’ın ayağı kırıldı, brandayı tutanların omuzları...”
YAPAMAYACAĞI SAHNEYİ BAŞKASINA DA OYNATMADI
Filmlerinde kendisinin oynayamayacağı kadar tehlikeli sahneleri dublörünün oynamasına da izin vermez Cüneyt Arkın. Gerekirse o sahneyi filmden çıkartır. Bu kararında 13 Ağustos 1973 günü ‘Küçük Kovboy’ filminin Göreme’deki çekimleri sırasında Mahmut Gülay’ın trombolinle zıplayıp boynunun üzerine düşerek hayatını kaybetmesinin etkisi büyüktür: “Onun yaşaması için kendi canımı vermeye hazırdım... Dostumdu, arkadaşımdı, kerdeşimdi, hocamdı o benim... Filmlerde tehlikeli sahnelerde kullandığım bir dublörüm yani açıkçası bir fedaim asla değildi. Filmde parende atmam gereken sahnelerde onunla birlikte çalışırdım.”
‘BEN CAN DERDİNDEYİM REJİSÖR BRANDA’
Dublör kullanmadığı tehlikeli sahnelerde pek çok set kazası da yaşar. Bunlardan birinde ölümün eşiğinden döner Cüneyt Arkın ve dönemin çalışma koşulları hakkında oldukça fikir verir bu olay: “Etiler tarafında çalışıyoruz. Dört katlı bir binanın tepesinden kötü adamların üzerine atlayacağım. O sahne iki plandır. Önce brandaya atlarsın sonra daha alçak bir yerden adamların üzerine atlarsın. Şimdi brandaya atlayacağım, önce brandayı getirdiler bana. Rejisörün brandasıymış. Rutubetli, çürümüş, yamalı bir şey. ‘Yahu abi’ dedim, ‘Ben bunu deler geçerim. Dördüncü kattan atlayacağım! Çekmez beni bu!’ ‘Yok bir şey olmaz’ dedi. ‘Peki...’ dedim mecbur, zaman geçiyor. Çıktım çatıya. Bir kere ilk tehlike, binanın önünden elektrik telleri geçiyor. Bir de ağacın dalları var önümde. ‘Başka yerde çekelim’ dedim. ‘Sana bir şey olmaz! Sen Cüneyt Arkın’sın, Malkoçoğlu’sun’ dedi. Hazırlandım, bir atladım. Baygınlık geçirmişim. Gözümü bir açtım, brandada kocaman bir delik. Brandanın üzerinde olmam gerekirken altındayım. Elim de göğsümün üstünde kalmış, yere öyle düşmüşüm. Elim de kırıldı tabii. Müthiş bir ağrı. Bekliyorum ki biri kaldırsın da elimi rahatlatayım. Rejisör de söyleniyor o esnada ‘Branda gitti yahu! Deldi geçti adam! Bu tamir olur mu?’ diye. Ben orada can çekişiyorum, o branda hesabı yapıyor.”
Paylaş