Paylaş
Kendimize yakıştırdığımız bir aksesuar olduğu için değil, tamamen zorunluluktan. Virüsten korunmak için taktığımız bu basit maskelere çok daha farklı ve derin anlamlar yüklenebileceğini gösteren bir sergi açılmıştı Bayburt’taki Baksı Müzesi’nde. Toplam 20 sanatçı ve tasarımcının eserlerini bir araya getiren ‘Maske/Çağrışımlar’ sergisini Prof. Hüsamettin Koçan, Feride Çelik, Banu Çarmıklı ve Özlem Yalım’dan oluşan bir sanat kurulu şekillendirdi. Sergi, içinde bulunduğumuz bu kaotik ortamda, sanatçı ve tasarımcıların yorumlayan, çözümleyen, alternatifler sunan çalışmalarıyla pandeminin kuraklaştırdığı hayatlarımıza ışık ve enerji katmayı hedefliyor.
PAGAN AYİNLERİNDEN KİMLİK TEMSİLİNE
Baksı Müzesi kurucusu Hüsamettin Koçan, “Hayatımızın merkezine oturan pandemiyi ve ‘maske’ imgesini, en iyi bildiğimiz dille, sanatla yorumlamaya çalıştık, anlam araştırmasına giriştik” diyerek açıklıyor amaçlarını:
“Maske, tarih boyunca hayatımızda var oldu. Önce vahşi doğada kendimizi korumak, kamufle etmek için boyandık, maskelerin ardına gizlendik; sonra pagan ayinlerde... Ve ‘koruyucu’ maske giderek davranışsal bir biçim aldı... Görüntü ve davranışların, örtücü, yanıltıcı, koruyucu gücünü keşfettik.
İnsanlık beklenmedik bir anda uğradığı bu cüssesiz ama cüretkâr saldırı nedeniyle paniğe ve umutsuzluğa kapılırken, sanatçılar, dünyanın her tarafında korunmanın temel unsuru olarak gösterilen maskelerle barışmaya çalışıyorlar. Bu bağlamdan hareketle güncele yanıt ararken, insanın maskeyle olan kadim ilişkisini sorgulayan bir çeşitlilik oluşturuyorlar.”
Geçen sonbaharda Baksı Müzesi’nde sergilenen eserler, şimdi Contemporary İstanbul Vakfı işbirliği ile Zeytinburnu’ndaki Fişekhane’nin tarihi dokusunda bulunan Cocoon’da İstanbullularla buluşacak. Yarın ziyarete açılacak sergi, 21 Nisan tarihine kadar maskeli ve mesafeli olarak ziyaret edilebilir.
AMİN MAALOUF UYARIYOR: ANTAKYA İLE KARIŞTIRMAYIN
GEREK romanları, gerek deneme ve araştırmalarıyla yaşadığımız şu coğrafyanın ruhunu en iyi anlayan ve anlatan yazarların başında geliyor Lübnan asıllı Amin Maalouf. 1976 yılından beri Fransa’da yaşayan ve yazan Maalouf’un son romanı ‘Empedokles’in Dostları’, sevenleri için bu haftanın mutluluk kaynağı. Atlas Okyanusu’nun kıyısında, sadece sular çekildiğinde ortaya çıkan patika ile ulaşılabilen küçük Antioche adasında yaşayan bir romancı ve çizerin hikâyesini anlatıyor. Elektriklerin kesildiği, radyoların, cep telefonlarının çalışmadığı olası bir nükleer felaketin yaşandığı distopik bir dünyaya götürüyor bizi. “Antioche nerede diye internette arama yaparsanız karşınıza Türkiye’deki Antakya çıkar, sakın yanılmayın” diye de uyarıyor okurunu bu arada. Adaya gelen Empedokles’in dostları, yıprattığımız, yaraladığımız ve sonunda yok ettiğimiz bu dünyada umudu yeniden yeşertebilir mi?
Neyse, bir nükleer felaket yaşamadık ve internetimiz çekiyor, cep telefonlarımız çalışıyor. Yarın saat 18.00’de Yapı Kredi Kültür Sanat’ın YouTube kanalında Amin Maalouf’la ekonomist ve yazar Ufuk Tarhan bir söyleşi gerçekleştirecek. Yazar, kitabın yazılış sürecini, neden bu kez geleceğe yöneldiğini, günümüzün sorunlarına ilişkin görüşlerini ve yeni bir dünyaya dair kişisel özlemlerini bu söyleşide anlatacak.
Pandemi döneminin en önemli kazanımlarından biri oldu çevrimiçi etkinlikler. ‘Empedokles’in Dostları’nı çıkar çıkmaz yazarından dinlemek büyük şans değil mi? Söyleşi herkesin katılımına açık ve ücretsiz.
ROMANDA ADA MODASI MI BAŞLADI?
Amin Maalouf romanı için mekân olarak Fransa’nın Antioche adasını seçmiş. Orhan Pamuk da yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanacak yeni romanı Veba Geceleri’nin de Akdeniz’deki bir adada geçtiğini açıklamıştı. Edebiyat dünyasında bir ada modası başladı sanırım.
BİZİM MONOLİT ATİYE İÇİN Mİ DİKİLDİ?
DÜNYANIN farklı bölgelerinde gizemli bir şekilde ortaya çıkıp sonra da kaybolan monolitler nihayet ülkemiz topraklarında da belirip yok oldu. İlk olarak ABD’nin Utah eyaletindeki bir çölde, daha sonra sırasıyla Romanya, İngiltere ve Hollanda’da ortaya çıkan monolitin son durağı Göbeklitepe örenyeri yakınlarındaki bir tarla oldu. 5 Şubat Cuma günü bulunan ve diğerlerinden farklı olarak üzerinde Göktürk alfabesiyle “Gökyüzüne bak, ayı gör” ifadesinin yazılı olduğu metal blok, beklendiği üzere dün ortadan kayboldu.
Dünyada görülen diğer metal blokların arkasında Netflix’in olduğu ve yayınlayacağı yeni bir komedi şovun reklamı için yapılan kampanyanın parçası olduğu iddia edilmişti.
Eğer bu doğruysa, bizim monoliti dikmekte biraz geç kalmışlar. Göbeklitepe’de geçen ‘Atiye’ dizisi çoktan unutuldu bile!
Paylaş