Anne köftesi, anne tostu, anne makarnası… İnsanın kalbine giden yol midesinden geçiyorsa eğer, kalbinin en değerli köşesinde yer alan yemekler de anne yemekleridir.
“Anne sevgisini katar” denir, “annenin eli lezzetli olur” denir… Ama bence anne yemeklerinin esas sırrı; bize çocukluğumuzu hatırlatmaları. Hani şu sokaklarda çoluk çocuk rahat rahat oynadığımız, balkondan “yemek hazır!” sesini duyunca koştura koştura sofraya oturduğumuz, tabak tabak makarna yemekten “okul nasıldı?” sorusuna cevap veremediğimiz günleri…
Maalesef bizim çocuklarımızın çocukluğu bizimki gibi geçmiyor. Sokaklar tehlikeli, tabak tabak makarna yemek yasak ve okula başladıklarında doğru düzgün konuşmayı bile bilmiyorlar. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu tam da kestiremediğim bu günlerde bir gerçek var ki, geçmişi ve çocukluğumu çok özlüyorum!
Benim gibi hissedenler için bugün, ne zaman yapsam beni çocukluğuma götüren üç tane anne tarifi paylaşacağım. Sizi de çocukluğunuza götürürse ne mutlu bana!
Fırında Makarna
Malzemeler
250 gram Makarna
Nedense kendini şımartmak insanlara ayıp gelir. Herkes ne kadar çalıştığını, ne kadar yorulduğunu anlatmayı çok sever ama, kimse çıkıp “bugün bütün gün yan geldim yattım” demez, diyemez. Utanır çünkü, tembellik yapmayı kendine yediremez.
Halbuki ne güzeldir kendini şımartmak! Arada bir mola vermek, nefes almak… Geç uyanmak, işi gücü bırakıp sürükleyici bir diziye takılmak, yeni bir elbise almak, bütün bir günü bakıma ayırmak…
İnsanı hem mutlu eder, hem de motive… Arada bir durunca, sonrasında daha hızlı gidersiniz.
Madem bugün pazar, gelin hep birlikte kendimizi şımartalım. İstediğimiz bir şeyi yapalım, hatta biraz abartalım, yanına da dev tatlılar yapalım!
Biliyorum yaz geliyor ama arada olur öyle!
Damla Çikolatalı Dev Kurabiye
Malzemeler:
Benim gibi çok insan var; kilo problemi olmadığı halde senelerdir aynı 3 kiloyu vermeye çalışan… Yanlış diyet uyguladığı için verse bile, hemen geri alan… Mesela neredeyse her arkadaşım, 2-3 kilo fazlası olduğunu düşünüyor, normal kiloda olmasına rağmen, o 2-3 kilo yüzünden giydiklerini yakıştıramıyor, kendini mutsuz hissediyor.
Yeni trend o 3 kiloyu sahiplenmek!
Değişim hikayelerini pek severiz. Sindirella’nın başlattığı bu tip öyküler yüzyıllardır merak konumuz. Filmlerde, dizilerde, internette; “çirkin” kız ya da erkeğin “güzel/yakışıklı” olması, bıkmadan izlediğimiz, dinlediğimiz, ilham aldığımız bir durum.
Ancak, dünya nasıl değişiyorsa artık bu trend de değişiyor. Sosyal medyada denk geldiniz mi bilmiyorum ama “önce/sonra” fotoğraflarının şekli ve mantığı tamamen değişiyor.
Ben, ilk denk geldiğimde “Yanlış mı görüyorum?” diye düşündüm, zira artık, eskiden zayıf ve kaslı olan kızlar, daha kilolu yeni vücutlarının fotoğraflarını gururla paylaşmaya başladılar. İnstagram’da böyle paylaşım yapan on binlerce insan va ve hepsinin yüz binlerce takipçisi…
Genel mesaj şu yönde:
"Eskiden spora gitmek, zayıf kalmak için kendime çok baskı yapıyordum. Yediğim her lokmayı sayıyor, spora gidemediğim günler vicdan azabı çekiyordum. Bir süre sonra ne kadar zayıflarsam zayıflayayım bana yetmediğini fark ettim.
Sabahları bizi okula genelde babam bırakırdı, yolunun üzerinde olduğumuz için. İşten kim kaçabiliyorsa, baleye, arkadaşa, parka o götürür, ödevi o yaptırırdı. Annem ve babam kazandıkları parayı birleştirir, nasıl harcamaları gerektiğine de birlikte karar verirlerdi. Annem babama bir gün bile “bu benim maaşım, kendime harcarım.” demedi, babam da anneme “ben erkeğim, evi ben yönetirim!”
40 yıllık evliliklerinde, bazen babamın istekleri oldu, bazen de annemin. Ama öyle ya da böyle ortak paylaştılar hayatı, saygı duydular birbirlerine, isteklerini gerçekleştirmek için destek oldular.
Bize bir kere bile “prenses” muamelesi yapmadılar. “Okuyun, çalışın, hayatın yükünü taşımayı bilin” dediler hep. Her başımız sıkıştığında yanımızda oldular o ayrı, ama problemlerimizi çözebilmemiz için zaman tanımayı, uzakta durmayı bildiler.
Annem bize erkeklerle ilgili hiç akıl vermedi. “Cilveli ol, güzel ol, zengin biriyle evlen” demedi hiç, “güçlü ol”, “çalışkan ol”, “kendini ezdirme” dedi. Allah için o da kendini hiç ezdirmedi. Sokakta laf yiyince başını önüne eğmedi, haksızlığa uğrayınca sinmedi. Aksine, sesini daha çok çıkardı, hakkını sonuna kadar savundu, daha güçlü durdu.
Rahmetli anneannem hep söylerdi “böyle anne & baba zor bulunur” diye. Ben çok şanslıyım, biliyorum. Aile yapısı bize benzeyen diğer şanslı arkadaşlarıma da bakıyorum, hepimiz babalarımız gibi erkeklerle aile kurduk. Hepimizin eşi, aferin beklemeden ütü de yapıyor, çocuklarımızın bezini de değiştiriyor. Ve hepimiz seviyoruz eşlerimizi, korkmadan, çekinmeden, oyun yapmadan, olduğumuz gibi…
Çünkü hayatta bir gerçek var ki, ancak değer gören değer veriyor, sevilen seviyor.
Yani söyleyeceğim o ki, etrafımızda herkes çalışın, ekonomik özgürlüğünüz olsun, kendinizi ezdirmeyin diyor ya, bunun esas faydası bize değil çocuklarımıza, dünyaya…
Bunu sırf kendi tecrübemden yola çıkarak söylemiyorum, dünyada böyle araştırmalar var. Çalışan annelerin kız çocuklarının daha güçlü oldukları, erkek çocuklarının ise daha az ayrımcılık yaptığı kanıtlanmış bir durum. Yani çalışarak sadece maddi anlamda destek olmuyorsunuz çocuklarınıza…
Ortak mesajlar hep aynı; "kadın kutsaldır", "anaçtır", "elinden her şey gelir", "fedakardır" “beceriklidir”, “süper kahramandır”. Göklere çıkartıldık yani, ellerimizden, gözlerimizden öpüldü, “o olmasa ben de olmazdım!” denildi hakkımızda. Hala bunca tacize, baskıya maruz kalırken, bir anda "üstün" ilan ediliverdik erkeklerden.
Sizi bilmem ama ne yalan söyleyeyim, ben erkeklerden "üstün" olmak istemem! Tek başıma hem çalışan, hem evi çekip çeviren, yemek yapan, temizlik yapan, hem de çocuk yetiştiren olmak istemem. Ben, erkeklerle eşit bir dengede iş birliği içinde olan, hayatı ortak yürüten bir "birey" olmak isterim.
Kocasını idare eden, akıllı kadın da olmak istemem mesela. Bilirsiniz büyüklerin tavsiyesi hep o yönde olur. "Evini sen kuracaksın, kocanı sen idare edeceksin, akıllı olacaksın, isteklerini yaptıracaksın”.
Yapmasın kocam benim isteklerimi! Birlikte konuşarak, tartışarak, ikimizin isteklerini gerçekleştirdiğimiz ortak bir yolda yürüsek daha iyi değil mi?
Kocam, bütün maddi yükü üstlensin, teknolojik aletleri tamir etsin, evin direği olsun, bütün kararları versin de istemem. Aklım kocam kadar çalışıyor, birlikte çalışalım, birlikte tamir edelim, kararları da birlikte verelim; hayatın sorumluluğunu omuzlarımızda birlikte taşıyalım isterim.
Hayatta zorluklar hep olacak! Ama her zorlukta kocamın/ babamın arkasına saklanmak istemem; göğüs geren, üstesinden gelen olmak isterim.
Dünya kadınlar günü 8 Mart 1857’de, daha iyi çalışma şartları için grev yaparken hayatını kaybeden 120 kadın işçinin anısına kutlanıyor.
O kadınların cesaretini ve gücünü isterim ben.
Benim için kahvaltı:
Güne neşeli başlamaktır.
Bir araya gelmektir.
Paylaşmaktır.
Reçelden yapış yapış olan parmaklara aldırmadan, keyifle çay içmektir.
Sokak simididir, beyaz peynirdir.
Sıcacık ekmektir.
Küçük şeylerden mutlu olmaktır.
Çünkü Annie, ölmeden önce bir kere polis tarafından tutuklanıp hapse atılmak istiyor. Nedense o hissi yaşamak istiyor!
Annie’nin yeğeni, 100. doğum günü şerefine polis ile anlaşıp, teyzesinin bu isteğinin gerçekleşmesini sağlamış. Geçen hafta Hollanda’da 100 yaşında bir kadın, sırf ölmeden önce hapse atılmak istiyor diye, hakikaten hapse atılmış!
Annie’nin o yaştaki muzipliği, teyzesini kırmak istemeyen yeğeninin çabası, bir yabancının hayalini gerçekleştirmek için işbirliği yapan polisin mizah duygusu… Bütün hikaye benim çok hoşuma gitti!
Ve, ben de sizler için bir liste hazırlamaya karar verdim! Biliyorsunuz benim işim gücüm yemek, bu sebeple listem biraz daha değişik.
İşte ölmeden önce mutlaka yemeniz gereken 10 yiyecek!
Pizza - Napoli
Gerçek pizza dediğiniz Napoli’de yapılıyor. Öyle bol malzeme beklemeyin sadece domates sos ve mozarella peyniri… Ama malzemesi ve pizza hamuru o kadar iyi ki, tadı bir ömür damağınızda kalıyor.
Bundan yalnızca 15 yıl önce telefonların arama, mesaj gönderme ve "yılan" oynama gibi özellikler sunduğunu düşünürsek ne kadar büyük bir gelişme olduğunu fark etmemek mümkün değil.
Peki bu telefonlar bizim için daha ne yapabilir?
İşte bu sorunun cevabını bulmak için Google ve H&M birleşip çalışmaya başlamışlar ve telefonlarımızın bize özel kıyafet tasarlayabileceğine karar vermişler. Hem de hiç zorlanmadan!
Nasıl mı?
Önce telefonunuza “The Data_Dress” adında bir uygulama yüklüyorsunuz, ve uygulama sizin hayatınızı inceliyor. Spor yapıyor musunuz? Araba kullanıyor musunuz? Nerelere gitmekten hoşlanıyorsunuz? Yaşadığınız yerin iklim şartları nasıl?
Uygulama sayesinde bir hafta boyunca sizin hayat tarzınıza ait gerekli bütün bilgiler bu uygulamada depolanıyor ve Google’ın teknolojisi kullanılarak size özel bir kıyafet hazırlanıyor.
H&M’in dijital moda ajansı Ivyrevel’ın kurucusu Aleksandar Subosic “Bu teknoloji sayesinde bütün moda endüstrisi değişecek” diyor. Hak verememek imkansız!