İdil Yazar

Çocuklar ve çocuk kalanlar!

23 Nisan 2017
Madem bugün 23 Nisan; konumuz çocuklar ile hep çocuk kalanlar olsun!

Rahmetli anneannemin 88 yaşında söylediği bir laf vardı: “Gönül hep 18 kalıyor! Merdivenleri koşarak çıkacağımı zannediyorum; ilk basamakta nefes nefese kalınca 88 olduğumu hatırlıyorum”. 

O sıralar 18 yaşında olduğum için bana çok inandırıcı gelmezdi tabi. “Uydurma anneanne, torunların falan var, insan 70 yılda hiç mi büyümez?” diye takılırdım.

Aradan 13 sene geçti. Baktım, bende de bir gıdım değişiklik yok, anneannemin sözlerinde doğruluk payı olduğunu fark ettim. 

Siz ne dersiniz?

Gerçekten büyüyor muyuz / yoksa büyümüş numarası mı yapıyoruz?

Ciddi kıyafetlerimiz, kurumsal dilimiz gerçek mi / yoksa uyumlu olmak için, rol mü yapıyoruz?

Ne yalan söyleyeyim ben şu aralar ne büyümek, ne de büyümüş numarası yapmak istiyorum! Ve yazımı benim gibi çocuk kalanlar için Elma Şekeri tarifimle noktalıyorum.

Hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!

Yazının Devamını Oku

Influencer’lar İstanbul’da!

22 Nisan 2017
Kusura bakmayın influencer diyorum; zira bizim mesleğin daha Türkçesi yok! Fenomen diyenler oluyor ama çoğu meslektaşım gibi ben de “fenomen” kelimesini pek sevmiyorum; en azından bize uygun olduğunu düşünmüyorum. 

Influencer; sosyal medyada paylaştığı içerikler sayesinde büyük kitleler tarafından takip edilen insanlara deniyor. Tek unsur takipçi sayısı değil tabi. İyi bir influencer’ın, etkileşim yaratan, ilham veren, özgün içerik üreten, samimi ve güvenilir biri olması gerekiyor. Teknolojiyi, trendleri sıkı sıkı takip etmesi ve kaliteli içerik üretmesi işin kilit noktası. Bir nevi dijital öncü diyebiliriz. 

İşte bu hafta dünyanın dört bir yanından iyi influencer’lar, Inflow Travel Summit etkinliğine katılmak için Türkiye'ye geldi. Fotoğrafçı ve gezginlerin ağırlıklı olduğu etkinliğe, 150’den fazla influencer katıldı. Katılan influencer’ların arasında toplamda 6 milyona yakın takipçisi olan ünlü Rus çift Nataly ve Murad Osmann da vardı. 

Swissotel’de, paneller, konuşmalar, toplantılar, yemekler derken; oldukça yoğun ve verimli iki gün yaşandı. Influencer’lar fikir alışverişinde bulundu; dijitale meraklı markalar ile olası iş birlikleri konuşuldu.

Katılım yapan herkesin yüz binler, hatta bir kısmının milyonlarca takipçisi olmasına rağmen, herkes çok samimi, çok sıcakkanlı ve her şeyden önemlisi öğrenmeye çok açıktı. Hal böyle olunca, panellere ilgi çoktu. Böyle güçlü isimlerin bir araya geldiği bir etkinlikte sahneye çıkmak, benim için gurur vericiydi.

O kadar influencer’ı bir arada bulmuşken tabi sadece konuşmak ile kalmadım, sorumlarım da oldu. 

Bana takipçilerimden en çok gelen sorulardan biri “Nasıl influencer olunur?” Ben de aynı soruyu yabancı meslektaşlarıma ilettim ve cevaplarını sizin için toparladım.

Yazının Devamını Oku

Hayatta her şey mümkün!

15 Nisan 2017
YouTube’da izlediği videolar sayesinde, 4 çocuğu ile birlikte sıfırdan 320 metrekare ev inşa eden Amerikalı anneyi duydunuz mu?

Cara Brookins eşinden şiddet gören 4 çocuklu bir kadın. Bir gün cesaretini topluyor, eşinden boşanmaya ve çocuklarını alıp yeni bir hayat kurmaya karar veriyor. Aylık düzenli maaş getiren bir işi yok, ama yaşadığı hayatı kabullenmeye niyeti de yok.

Cara, tek oda bir kabin kiralayıp, çocuklarıyla rahatça yaşayabileceği bir ev bakmaya başlıyor, ancak kısa bir süre içinde ev fiyatlarının bütçesinin çok üzerinde kaldığını fark ediyor. Bir gün, bir inşaatın yanından geçerken, aklına uçuk bir fikir geliyor. Genç anne, elinde kalan bütün para ile ufak bir arsa ve inşaat malzemeleri satın alıyor ve başlıyor YouTube’da inşaat videoları izlemeye. Cara’nın cesareti, YouTube’daki bilgilerle birleşince ortaya 2 katlı bir ev çıkıyor!

Aile 9 ay boyunca, her gün ev için çalışıyor. Çizimler birlikte yapılıyor, izinler birlikte alınıyor. En küçüğü 2, en büyüğü 17 yaşında olan çocukların hepsi harıl harıl çalışıyor. Kimi yemek yapıyor, kimi su taşıyor, kimi duvar örüyor ama herkes elini taşın altına koyuyor.

9 ay içinde hazır olan 2 katlı evin; 5 odası, bir de büyük kütüphanesi var. Anne Cara Brookins, yaşadıkları zor günlerin aslında hayatın onlara verdiği bir mükafat olduğunu söylüyor. 

“Çocuklarım bu süreçte, hayatta istedikleri her şeyi yapabileceklerini öğrendiler” diyor.

Benim yaşlarımda her anne gibi, ben de Facebook’ta birçok anne grubuna üyeyim, düzenli takip ettiğim blog'lar var. Çocuğum ne yemeli, ne giymeli, ne tür oyunlar oynamalı… Milyonlarca anne gibi sürekli araştırıyor, daha iyisini yapmaya çalışıyorum. 

Yazının Devamını Oku

Akmerkez’in değişimi!

9 Nisan 2017
Benim yaşımda olanlar için Akmerkez’in yeri ayrıdır. Biz lisedeyken herkesin buluşma noktasıydı Akmerkez. Sevgililer, arkadaşlar her hafta sonu orada buluşur, Home Store veya S Cafe’de saatlerce otururdu. Pazartesi okulda bütün gün, “Akmerkez’de neler oldu?”, “Kim kiminle nerede buluştu” uzun uzun konuşulurdu. 

Derken İstanbul’a, daha büyük AVM’ler açıldı… Daha şık mağazalar, çeşit çeşit restoranlar, IMAX sinemalar… Haliyle, Akmerkez’in havası söndü! Gözde buluşma noktasından ziyade, hızlıca alışveriş yapma, iş halletme noktasına döndü. 

Bilirsiniz, anlık popülerlik yakalamak artık çok kolay. Sosyal medyada doğru iş birlikleri yaparsanız, kendinizi kısa sürede hedef kitlenize duyurabilirsiniz. Ancak yakaladığınız popülerliği devam ettirmek zor; gözden düşüp geri dönüş yapmak ise neredeyse imkansız!

İşte Akmerkez neredeyse imkansızı başardı ve geçen senelerde Etiler kapısını restoranlara açarak müthiş bir geri dönüş yaptı. Şimdi ise zoru başarıyor; sürekli üzerine koyarak popüler kalmaya devam ediyor. 

Benim Akmerkez’deki en son favorilerim ise; Vakko Patisserie Petit Four ve Martinez.

Marie Antoinette’in dünyası!

Vakko Patisserie Petit Four, Vakko’nun içinde nefis bir pastane. İçeri girer girmez kendinizi Fransa’da hissediyorsunuz. Ufak pastalar, çıtır çıtır milföyler, trüf çikolatalar, rengarenk makaronlar sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor.

İnsanın içinden Kirsten Dunst’un Marie Antoinette’i canlandırdığı filmdeki gibi, bütün gün oturup çeşit çeşit pasta yiyesi geliyor. 

Yazının Devamını Oku

Sonunda sansürsüz bir dizi!

8 Nisan 2017
Hangi dizileri izliyorsunuz? İtiraf edeyim ben Aşk-ı Memnu'dan beri Türk dizisi izlemiyorum. Bihter'in ölümü fazla ağır gelmiş olacak ki ardından uzun süre televizyon açmadım. Ağdalı senaryolar, 2 saat süren bölümler, en az dizi kadar uzun reklam kuşağı ve çalışma şartlarına isyan eden oyuncuların da bu kararımda etkisi olmadı değil.

Ancak ilk çıktığında bir çırpıda okuduğum Fi, Çi, Pi serisinin dizi olacağını; hem de sadece internet üzerinden yayınlanacağını öğrendiğimde, dizilere tekrar şans vermeye karar verdim.

Azra Kohen’in yazdığı Fi, Çi, Pi serisini sanıyorum herkes okumuştur, zira kitaplar satış rekoru kırmıştı. Eğer hala okumadıysanız, diziyi izlemeden önce okumanızı tavsiye ederim. Ne de olsa hiçbir prodüksiyon, insanın kendi hayal gücü gibi olmuyor. Zaten kitapların büyüleyici tarafı da bu; hikayeyi kendi dünyamızda yaşayabilmemiz.. 

Ancak itiraf etmeliyim ki, Mert Baykal’ın yönetmenliğini yaptığı dizinin ilk üç bölümü de oldukça etkileyici! Kadroda; Serenay Sarıkaya, Mehmet Günsür, Ozan Güven ve Berrak Tüzünataç gibi oldukça güçlü isimler var. 

Fi'yi izlemek için, puhutv’ye üye olmak gerekiyor. Websitesi ya da uygulama üzerinden email adresinizi vererek ücretsiz bir şekilde hızlıca üye olabiliyorsunuz. Dizinin çekimleri televizyonda yayınlanan dizilere göre çok daha akıcı, reklam kuşağı ise çok daha kısa. 

Tabii işin bir diğer güzel tarafı da; yayın internet üzerinden olduğu için televizyondaki gibi bir sansür uygulaması olmaması! Böylece hikaye seyirciye çok daha gerçekçi bir şekilde aktarılabiliyor. 

Dijitalin gücünü fark edip özel içerik üreten Ay Yapım’ı ve PuhuTV’yi tebrik ediyor, Y kuşağına hitap eden bu gibi işlerin daha da yaygınlaşmasını diliyorum. 

Dizi izlerken, bir şeyler atıştırmak müthiş bir keyiftir. Yazıyı, en sevdiğiniz diziyi izlerken hızlıca hazırlayıp tadına varabileceğiniz iki pratik tarif ile noktalayalım.

Yazının Devamını Oku

 Her kışın sonu bahar!

3 Nisan 2017
Sonunda bahar geldi! Kuşkusuz İstanbul’un en güzel olduğu mevsim bahar. Mis gibi deniz kokusu, yeni açan rengarenk çiçekler, havaların ısınmasıyla rahatlayan, yüzü gülen insanlar, parkları dolduran cıvıl cıvıl çocuklar...

Sanki hep bahar olsa, dert tasa olmayacak, hep birlikte güllük gülistanlık yaşayacağız gibi...
Baharın gelişi, farklı kültürler tarafından yüzyıllardır kutlanan bir şölen. Kimi adaklar adar, kimi yüzünü rengarenk boyar, kimi sokaklara dökülür, kimi şovlar hazırlar... 



Benim bahar kutlamam ise şu aralar mutfağımda yaşanıyor. Kışın yemeye hasret kaldığım sebzeler yavaş yavaş manavlarda yerini aldıkça, keyfim iyice yerine geliyor.
Bugün, sizlerle bahar aylarına çok yakışacak üç nefis tarif paylaşacağım. Benim favorim rahmetli anneannemin Enginar Dolması. 

Yazının Devamını Oku

Araba yolculuğunun ritüelleri

1 Nisan 2017
Sizi bilmem ama ben araba yolculuğuna bayılırım. Hele ucunda tatil varsa, bir de mevsimlerden baharsa, yollar tıklım tıkış dolmamışsa, tadına doyum olmaz. Araba yolculuğu bana hem çok nostaljik gelir, hem de hayata kısa bir mola veriyormuşum gibi hissettirir. Bomboş yollarda, sevdiğim şarkıları dinleyerek bir şehirden başkasına geçmek, bana müthiş keyif verir.

 

Araba yolculuğu şakaya gelmez, kendine has ritüelleri vardır. Dünya değişir, onlar hep aynı kalır... Yola mutlaka erken çıkılır mesela, hangi tesis daha iyi kararlaştırılır, araba - uçak - otobüs üçlüsünün saatleri karşılaştırılır, varışa kalan zaman uzun uzun hesaplanır…

Yıllar geçse, araba modelleri değişse bile, her mola yerinde gerine gerine yürüyen amcalar, uykulu gözlerle tuvalete götürülen çocuklar, kahve keyfi yaparken gelen geçeni izleyen teyzeler hep aynı kalır. 

Uzun yolun keyfine bir kere varan; saat başı uçak seferi de olsa, promosyonlu biletler benzin parasından ucuza da gelse, yine de direksiyondan vazgeçemez, dökülür yollara.

Araba yolculuğunun bir diğer ritüeli ise yol üstü lezzetleridir. Susurlukta tost-ayrandır, Akhisar’da köfte, Bursa’da İskender kebaptır. Yol üstü lezzetler, bütün kesimlerden insanları aynı yerde buluşur. Holding patronu ile kamyon şöförü birlikte çıkartırlar buz gibi ayranın keyfini.

Bu senenin ilk araba yolculuğunu geçen hafta Çeşme’ye yaptık. Küçükken şehirler arası yollarda dinlendiğim şarkıları, bu sefer 3 yaşındaki oğlumla dinleyerek geçtik Balıkesir’den, Manisa’dan… 

Tabii yol üstü lezzetlerinden de mahrum kalmadık!

Yazının Devamını Oku

Limon kokulu tarifler

26 Mart 2017
Çeşme’den bildiriyorum, burada sezon açılmış! 

Beni geçen yaz takip eden okurlarım bilir, Çeşme’nin yeri bende başka. İstanbul’un koşuşturmasından sonra, “yazlıkçı" hayatı beni dengeliyor, dinlendiriyor ve rahatlatıyor. Havaların güzelleşmesini fırsat bilip, bu hafta sonu biraz nefes almak için Çeşme’ye geldim. Çeşme’yi Eylül ayında nasıl bıraktıysam aynen öyle buldum. Hava nefis, turist yok ve Çeşmeliler sokakların tadını çıkartıyor.

Bu mevsim Çeşme’ye gelen soluğu balıkçıda alır, bense pazarda aldım. Buranın sebzesi, meyvesi bambaşka! İnsanın türlü türlü yemekler, tatlılar yapası geliyor…

Pazarda mis kokulu limonları görünce, dayanamadım dört nefis tatlı tarifi hazırladım. Sizlerle de paylaşmak isterim, zira ne demiş büyüklerimiz; “Hayat size limon verirse, tatlı yapın” 

Köşemde paylaştığım bütün tariflerin video’sunu www.youtube.com/idiltatari'de bulabileceğinizi hatırlatır, mutlu pazarlar dilerim!

Limonlu Kurabiye

Malzemeler

Yazının Devamını Oku