Balkabaklı Humus
Malzemeler:
250 gram balkabağı püresi
200 gram haşlanmış nohut
2 yemek kaşığı Tahin
1500’lü yıllarda çikolatanın İspanya’ya gelmesiyle birlikte, İspanyollar sıcak çikolatayı şekerli ve sıcak içmeye başlamışlar. 1700’lü yıllarda Londra’ya geldiğinde İngilizler, sıcak çikolatayı akşam yemeklerinden sonra sütle servis etmeye başlamış.
Ben sıcak çikolatanın neredeyse her türlüsünü seviyorum. İçer içmez verdiği sıcaklık, hissettirdiği mutluluk benim için vazgeçilmez. Sizlerle de kış aylarında tadını çıkartabileceğiniz beş farklı sıcak çikolata tarifimi paylaşıyorum.
Şimdiden afiyet olsun!
Klasik Sıcak Çikolata
Malzemeler:
Hindistan cevizi tam bir lif deposu! Vitamin ve mineral açısından oldukça zengin. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, yaşlanmayı engelliyor, enerji sağlıyor, karın yağlarını eritiyor ve genel olarak sağlığımıza katkıda bulunuyor!
Geçen hafta mutfağıma Coco Mambo hindistan cevizlerinin sahibi Ayşe İyigündoğdu geldi. Ayşe Türkiye’ye Endonezya’dan hindistan cevizi getiriyor. Tabi Ayşe’yi bulmuşken, hindistan cevizi ile yapabileceğimiz bütün tarifleri öğrendim, sizlere de aktarmak istedim.
Hindistan cevizinin üzerinde bowling topu gibi 3 farklı nokta var. Bu üç noktadan en zayıf olanı tirbüşon yardımıyla deliyor içine pipet sokarak suyunu içiyorsunuz. Kaliteli bir hindistan cevizinden yaklaşık 300 ml su çıkıyor.
Hindistan cevizinin kabuğunun altında beyaz etli bir kısım var. Bu kısmı çiğ yiyebilir ya da süt yapmak için kullanabilirsiniz. Hindistan cevizini yatay olarak tutup, dairesel hareketlerle hindistan cevizi kıracağı ile vurarak kırabilirsiniz. Ardından içini çıkartıp, blender’dan geçirip, daha sonra da bir tülbent ile süzdükten sonra sütünüz de hazır!
Aşurenin anlamı büyük. Misafirperverliğimizin, paylaşma kültürümüzün inceliklerinden. Süsü püsü, gösterişi bir kenara bırakıp esas bu özelliğini sahiplenmemiz gerektiğini düşünüyor, aşure tarifimi aşağıda paylaşıyorum.
Yarın yine beklerim.
AŞURE
Malzemeler:
2 su bardağı Aşurelik Buğday
1 su bardağı Nohut
Ellerimiz kalem yerine tablet tutuyor...
İltifatlar sosyal medyadaki ‘beğen’ butonundan ediliyor...
Flörtleşmeler DM’den gerçekleşiyor...
Toplantılar video’lu aramayla yapılıyor…
Yani dijitalin bize sunduğu imkanlar bütün hayatımızı değiştiriyor. Kimimiz kendimizi fazlasıyla kaptırıyor, kimimiz ise acımasızca eleştiriyor, eski günleri mumla arıyoruz. Ancak bir gerçek var ki; bütün alışkanlıklarımızı artık sosyal medya belirliyor.
Tabi bu durum markaları da etkiliyor. Reklamlar dijitale dönüyor, araştırmalar facebook’tan yapılıyor, 15 dakikalık TV reklam filmleri 6 saniyelik youtube preroll’lerine dönüşüyor. Ve artık bütün defoların sosyal medyaya düştüğü anda milyonlara ulaşması sebebiyle markalar çok daha titiz davranmak zorunda kalıyor. Bize senelerce yanlış yapan dünya devleri bile kendilerine çeki düzen vermek durumunda kalıyor.
Biliyorsunuz dünyada yeni trend besinlerin iyileştirici özelliğini kullanmak. Artık bir çok tıp fakültesinde “Food for Medicine” dersi veriliyor; yani geleceğin doktorları hastalar besinler ile nasıl tedavi edilir öğreniyor.
Besinleri ilaç niyetine kullanmak aslında Çinlilerin yüzyıllardır yaptığı bir şey. Ancak Hipokratın 2500 yıl önce keşfettiği bu bilgiyi, batı kültürü uzun bir süre kullanamadı. En ufak bir hastalığımızda hepimiz hemen ilaç dolabımıza koştuk.
Madem havalar soğudu hepimizin hastalandığı bir döneme girdik, ben de özellikle mevsim geçişlerinde her gün içmeye çalıştığım vitamin ve mineral deposu içecek tariflerimi toparladım.
Sağlıklı bir kış geçirmeniz dileğiyle.
Ancak yine geldi çattı soğuk havalar!
Dünyaya kendimiz olarak gelmemizin olasılığı dört yüz bin katrilyonda birmiş. Anne babamızın tanışma ihtimali bile yirmi binde birmiş. İlişkilerine devam etmeleri, cinsel ilişki yaşamaları, bizi biz yapan sperm ve yumurtanın buluşması… Hepsi hesaplandığı vakit, gördüğünüz gibi ortaya mucize denecek bir şans çıkıyor. Madem hayatta olmamız bu kadar büyük bir mucize o zaman her günün tadını çıkartalım diyor, sonbaharı sevdirecek tatlı tariflerimi aşağıda paylaşıyorum.
Haftaya yine beklerim!
Elmalı Muffin
Malzemeler:
Sosyal medyada başlatılan “Kocama Dokunma” kampanyasında katılabileceğim tek cümle bu, zira bu devirde kadınlığı bu kadar yerin dibine sokan bir başka kampanya görmemiştim.
Aslında yazmayacaktım bu konuyu, üzerine konuşmanın bile saçmalık olduğunu düşünüyordum. İnsanlar bu içerikte bir kampanyaya elbette sadece güler diyordum… Ancak sosyal medyada çığ gibi büyüyen takipçiler, gazetecilerle girilen polemikler, linç niteliğinde binlerce yorumu görünce kendimi tutamadım.
Öncelikle baştan anlaşalım; bir evlilikte eğer aldatma söz konusu ise bunun tek suçlusu aldatan kişidir. “Fettan”, “kötü”, “yoldan çıkaran” kadın yoktur, aldatmak isteyen erkek vardır. Ve eğer Ayşe ile olmuyorsa büyük ihtimalle Fatma ile olacaktır. Eğer etrafındaki bütün kadınlar onu geri çeviriyorsa, yurt dışına gidip aldatacaktır, “bekarım” deyip aldatacaktır ancak eninde sonunda aldatacaktır. (Konumuz aldatan kocalar olduğu için sadece erkeklerden bahsediyorum. Yoksa aynı durum aldatan kadın için de geçerli.)
Ve bu durum bir çiftin başına geldiğinde verebilecek farklı kararlar vardır.
Affetmek...
Aldatılmayı kabul etmek...
Aldatıp öç almak, ya da kendi yoluna bakmak gibi…
Ancak bu durumun tek muhatapları karı-kocadır. Dışarıdan burun sokmak, fikir belirtmek hadsizliktir.