Paylaş
Çarpık yapılaşma aldı götürdü hepsini. 30-40 yılda eskimiş resimlerde ve de hafızalarda kaldı İzmir’in unutulmaz tatları...
* * *
Bandırma’nın da Mamun Bahçeleri’nin ayşekadın fasulyesi, domatesi, biberi, patlıcanı vardı, kentlilerin kapış kapış aldığı... Sebzelerinin yanında, üzüm bağları da dillere destandı Mamun’un... 1970’lerin başında çok önemli tarım merkeziydi, Bandırma’nın sayfiye yeriydi, eski adıyla Mamun, yeni adıyla Çalışkanlar Köyü...
Sonra... Sonra, “Soda fabrikası kurulacak. Gençleriniz iş sahibi ve de sigortalı olacak” diye toplandı üç-beş kuruşa arazilerin tamamı. Ama kazın ayağı öyle değildi... Soda fabrikası bir sabah sülfürik asit fabrikasına dönüşüverdi. Fabrika bacasından çıkan kükürtdioksit gazları, köyün üzerine asit yağmurları yağdırmaya başladı. Sülfürik asit üretimi için hammadde olarak piritin seçilmiş olmasıyla da katı atık olarak son derece ince granüllü, en ufak rüzgarda kilometrelerce uzağa uçuşabilen demiroksit tozlarını ortaya çıkardı. Sert poyraz esen günlerde, insanlar asit yağmuruyla birlikte, demiroksit tozu sağanaklarına maruz kaldı, ciğerler zehirli gazlarla birlikte demiroksit (pas) tozuyla doldu. 1975’lerde başlayan göçle köy boşalmaya başladı... Şimdilerde köy başkalaştı ve birçok insan akciğer rahatsızlığına yakalandı... Sebzeleri dillere destan Mamun Bahçeleri yok olup, demiroksit tozlarıyla adeta kan ağlamaya başladı.
Çevreciler, Çalışkanlar Köyü’nün hazin öyküsünü, “İbrahim Bey, ne olur bunu bütün Türkiye’ye duyurunuz” diye telefon etmeye, mail göndermeye başladı. Bu iletiler bizi çok etkilediği için birkaç yazıdır Kütahya Şaphane’de yerleşim yerlerinin yanı başında kurulmak istenen sülfürik asit fabrikasına karşı bir avuç insanın feryatlarına yer veriyoruz.
Yetkililere çevrenin korunması için çağrı yapıyoruz.
Çevresel etki değerleri iyi hesaplanmadan kurulacak fabrikaların bu memlekete yarardan çok zarar vereceğinin endişesini taşıyoruz. Oluşabilecek asit yağmurlarının Gediz’e karışıp, temizlemek için proje yaptığımız İzmir Körfezi’ne ulaşmasından korkuyoruz.
Geleceğimizi yok etmeyin
Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı (TEMA) temsilcileri öncülüğünde toplanan çevreciler, Kütahya’nın Şaphane İlçesi’nde ‘Asite hayır’ eylemi yaptı. Şaphane’de sülfürik asit üretim ünitesi kurulması çalışmalarını protesto eden vatandaşlar, “Asit fabrikasına hayır!”, “Çevreyi hor gören geleceği zor görür”, “Geleceğimizi yok etmeyin”, “Şaphane yeşil kalsın” yazılı dövizler taşıdı. Yılda 11 bin ton kiraz ve vişne üretiminin zarara uğrayacağını söyleyen protestocu vatandaşlar, yaptıkları açıklamada, “Kurulacak tesisin ilçe ve ülke ekonomisine katkısını sorgulamamız gerekir” dedi.
Çevre düşmanı formül: Hasan 2, Salak Osman 4
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Kimya Anabilim Dalı profesörlerinden Mehtap Gökçe, bize Ödemiş Lisesi’nde kimyacı Adem Hocamızın “Hasan iki, Salak Osman dört” olarak anlattığı sülfürik asit için bakın ne diyor:
“H2SO4, güçlü bir mineral asididir. Halk arasında ‘akü asidi’ diye bilinen sülfürik asit oluşumu sırasında sağlık açısından tehlikeli, kükürtdioksit oluşur. Kükürtten sülfürik asit elde edilen fabrikalar gaz atık olarak atmosfere çok yüksek miktarda kükürtdioksitin yanında, kükürttrioksit de salmaktadır. Bu gazların herhangi bir yerde toplanabilmesi ve filtrenebilmesi de mümkün değildir, doğrudan solunulan havaya karışmaktadır. Her iki gazın da 100 kilometrekarelik bir alanda yaşayan tüm canlıları son derece olumsuz etkilediği bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Bu gazları fazla yayan sanayi tesislerine yakın oturan hamilelerin sakat ve hastalıklı çocuk doğurma riski yaklaşık 10 kat daha fazladır. Bu zehirli gazlar ekolojik dengeyi geri dönüşümsüz olarak bozdukları için fabrikanın üretimine son vermesinden sonra bile toprakların eski haline dönmesi mümkün olmamaktadır. Bu gazlar nedeniyle oluşan asit yağmurları içtiğimiz suya direkt karıştığı için artan kanser vakalarının başlıca sebebidir.“
Sülfürik asit fabrikalarının çevreye verdiği zararları geniş bir şekilde açıklayan Prof. Dr. Mehtap Gökçe, çevre sorunlarının aniden ortaya çıkmadığını, endüstriyel gelişimle birlikte zaman içinde birikerek patladığını söylüyor. Prof. Gökçe, “Önce hava, su ve toprak kirlenmeye başladı. Ardından bitki ve hayvan türleri hızla yok olmaya başladı. Bu gün dünyada her yıl ortalama 11 milyon çocuk hava kirliliği nedeniyle ölmektedir. Yaşama alanlarının yok olması nedeniyle yeryüzündeki canlı türlerinin beşte biri 20 yıl içerisinde yok olacaktır. 1.2 milyar insan temiz içme suyundan yoksundur” diye vurgu yapıyor ve çevrenin önemine dikkat çekiyor.
Paylaş