Paylaş
Birincisi Öcalan’ın yaşam koşullarının değiştirilmesi, ikincisi ise muhataplığının kabul edilmesi.
Peki bu mümkün mü?
Sorunun cevabı yakın tarihin gizemli sayfalarında gizli…
Tarih 15 Şubat 1999, saat 07:00…
Sisler altında yol alan skorsky alçalmaya başladığında yeni bir gün ve yeni bir tarih başlıyordu.
Helikopter, elips şeklindeki adanın kuzey ucundaki piste indiğinde buz gibi bir hava vardı.
Genelkurmay özel temsilcisi Albay Atilla Uğur zarftaki kriptolu emri çözdüğünde rengi değişti…
Abdullah Öcalan yakalanmış Türkiye’ye getiriliyordu.
Tarih 16 Şubat 1999, öğle saatleri…
Savaş gemisi Poyraz adaya halat attığında ‘adadaki misafirin’ hayatında yeni bir sayfa açılıyordu…
MİT üst düzey yöneticisi Afet Güneş ve beraberindeki kalabalık ekip Öcalan’ın tanıdığı isimlerdi.
Darbeden önce ülke dışına çıkan Öcalan, yirmi yıl sonra yeniden Türkiye’deydi…
Öcalan’ın durumu ne olacaktı? İdama mı yollanacaktı yoksa memleketine hizmet mi edecekti?
Aslında Falcon 900-B tipi uçak Kenya’dan havalandığında olayın seyri belli olmuştu.
Güvenlik bürokrasisi ‘çözümü ABD-KDP-KYB ile değil Öcalan’la yapmak’ istiyordu.
Koalisyon hükümetini de bu teze angaje ettiler…
Satranç tahtasındaki mücadele…
Devletle, Öcalan arasındaki ilişki bir şubat ayazında başladı ve hep öyle devam etti.
Taraflar satranç masasındaymışçasına oyun kurup, rakibini mat etmeye çalıştılar.
Öcalan için ‘yokluk -varlık’ sarkacındaki bu ilişki hep ‘gel-gitli’ bir seyir izledi.
Mevsimler, yıllar, heyetler, ülke değişti fakat bu süreçte tek değişmeyen Öcalan oldu.
O da fikirlerini ve yaklaşımlarını sürekli değiştirdi…
Önce demokratik cumhuriyet, sonra ekolojik toplum ve en sonunda demokratik özerklik tezini ileri sürdü.
Başlangıçta yılda birkaç defa olan avukat görüşmeleri, sonraları haftalık yapılmaya başladı.
Görüşme notları düzenli olarak yayınlanırken buradaki üslup zamanla değişti, talep çıtası yükseldi.
İki farklı karakter!
İmralı’daki bütün zamanlarda iki farklı Öcalan oldu…
Birincisi ‘yaşamla-ölüm’ arasında gidip gelen ve çözüme katkı yapmak isteyen bir karakter.
Diğeriyse ‘zoru/şiddeti’ kaldıraç gibi kullanarak süreci kontrolü altına almaya çalışan bir kişilik.
Geçen yirmi yılda konjonktüre bağlı olarak farklı tutumlar ve açılımlar geliştirdi.
Öcalan, devletle yaptığı görüşmeler sonrasında pozitif mesajlar verirken, görüşmediği zamanlarda görece daha sert bir tavır sergiledi ve bilinçli biçimde kendini sürecin dışına çekti.
Devlet-Öcalan ilişkileri en başından bu yana daima ‘sertlik-yumuşama-sertlik’ sarmalında ilerledi.
Tecrit uygulandığı her dönemde örgüt rest çekip, yeniden şiddete yöneldi.
Bugün görüşmeler yapılıyor mu?
Bütün zamanlarda güvenlik birimleriyle örgüt arasında bir iletişim sürekli oldu.
Öcalan, Silvan saldırısı sonrasında süreçten çekildiğini ifade ederken bugün devlet heyetinin yeniden İmralı’ya gelmesini istiyor.
Mazisi eskilere dayanan bu ilişkide şimdilerde yoğun bir ‘güven krizi’ yaşanıyor.
PKK, daha fazla saldırarak milliyetçi duyguları kabartıp, şehitler üzerinden hükümet üzerinde toplumsal baskı kurup, Öcalan üzerindeki tecridi kaldırtmak istiyor.
Hükümet kanadında ise herhangi bir strateji değişikliği görülmüyor.
Sorularla İmralı…
Ankara kulislerinden alınan bilgiler ve önceki açıklamalar ışığında son durumu şöyle tasvir edebiliriz:
Öcalan’ın sağlığı nasıl?
Daha önceleri burun akıntısı şikayeti bulunan Öcalan’ın bu sorunu şimdilik kısmen ortadan kaldırılmış durumda. Düzenli doktor kontrolleri yapılıyor ve bilinen bir kronik bir rahatsızlığı bulunmuyor.
Günlerini nasıl geçiriyor?
Güne erken başlayan Öcalan, düzenli olarak gazeteleri okuyup, gündemden kopmamaya çalışıyor. Haftada üç gün yanındaki mahkumlarla sporda ve hobi salonunda görüşüp, gündemi konuşuyor. Önceleri daha çok siyaset ve felsefe kitapları okuyan Öcalan şimdilerde daha çok Ortadoğu ve tarih kitapları okuyor.
Avukatlarla ne zaman görüşecek?
Ekim 2011’de cezaevi yönetimine yazdığı mektupta ‘yaşanan sürecin hassasiyetine’ bağlı olarak ailesi dahil kimseyle görüşmeyeceğini belirten Öcalan, Hakan Fidan başkanlığındaki ‘heyetle’ görüşmeleri kaldığı yerden başlatmak istiyor.
Ev hapsine çıkacak mı?
İktidar ve muhalefet kanadından farklı siyasetçilerin bu konuda net demeçleri var. ‘Cenazelerin geldiği’ yerde bu konunun gündeme gelmesi çok zor. PKK, ‘şiddeti yükselterek’ Öcalan’nın durumunda bir değişiklik sağlayacağını düşünse de bu stratejinin diyalogdan yana olan Ankara’da karşılığı bulunmuyor.
Devlet-Öcalan görüşmelerinin kronolojisi..
- Mart 1993 Cumhurbaşkanı Turgut Özal inisiyatifi…Celal Talabani-Cengiz Çandar-İsmet İmset aracılığıyla Abdullah Öcalan’la temas kurulup silah bırakması istendi ancak Özal’ın ömrü yetmedi.
- Mart 1995 Başbakan Tansu Çiller inisiyatifi…Dış İşleri Bakanı Hikmet Çetin’in aracılığıyla ‘diyalog’ arayışı gündeme geldi fakat hükümetin değişmesiyle süreç yarım kaldı.
- Haziran 1996 Başbakan Necmettin Erbakan inisiyatifi. Fethullah Erbaş, İsmail Nacar aracılığıyla silah bırakma çağrısı yapıldı ancak RefahYol iktidarının düşürülmesiyle bu arayış da son buldu.
- Şubat 1999, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu inisiyatifi… Albay H. Atilla Uğur, MİT heyetiyle birlikte Öcalan’la İmralı’da görüşüp, sorguladı, PKK 2004’e kadar eylem yapmadı.
- Temmuz 1999 Orgeneral Çevik Bir girişimi…Sonuç alınamadı.
- Nisan 1999 İmralı duruşmaları sırasında uzun görüşmeler yaptı ancak nihai adım atılamadı.
- 3 Kasım 2002 AK Parti iktidarı ve yeni dönemin başlaması…Öcalan, Başbakan Abdullah Gül’e mektup yazıp, yol haritasını sundu.
- Emre Taner inisiyatifi…PKK ve Öcalan konusunu en iyi bilen uzmanlardan biri olan Emre Taner, önceki müsteşarlar döneminde başlayan ilişkileri devam ettirdi ancak Habur olayı süreci zora soktu.
- Mart 2009 Demokratik Açılım süreci…Açılım, Habur’da yol kazasına uğrayınca, taktik değişikliğe gidilip, süreç beklemeye alındı.
- Oslo Görüşmeleri… Devlet heyetiyle örgüt üst düzey yöneticileri arasında farklı yerlerde çok sayıda kapsamlı görüşmeler yapıldı ancak görünmez bir el süreci sabote etti..
Paylaş