Gerilim, yerini soğukkanlılığa mı yoksa sıcak çatışmalara mı bırakacak bunu zaman gösterecek.
Fakat görünen o ki savaş seçeneği ciddi biçimde konuşuluyor ve planlar ona göre yapılıyor.
Sınırda yoğun hareketlilik yaşanırken, Genelkurmay A, B, C senaryoları üzerinde çalışıyor.
Suriye’nin hava savunma sistemi, kimyasal ve biyolojik silahları ayrıntılı biçimde irdelenirken Rusya ve İran’ın olası desteğinin sınırları hesaplanıyor.
Bölgede artan etnik geriliminin risk analizi yapılırken, bütün senaryolar masada tutuluyor
M60 Tanklarının bölgeye sevk edilmesi, Pirinçlik, Erhaç ve İncirlik üslerinde yaşanan hareketlilik yeni bir konseptin devreye sokulduğuna işaret ediyor.
İkinci orduya ve sınırdaki birliklerin başına özel seçilmiş komutanlar gönderildi.
TMO bahçesine düşen top mermisinin gürültüsüne meraklı bir grup toplandı.
DSİ arazisindeki kamptan gerçekleşen telefon görüşmesi yeni atışın adresini verdi.
Kalabalığı hedef alan ikinci atış 16:25’de yapıldı ve beş kişi hayatını kaybetti.
Bombadan on beş dakika sonra Başbakan, Belediye Başkanını arayıp, ‘fevri davranılmaması, devletin gereken cevabı vereceği ve vatandaşın yanında yer alınması’ gerektiği söyledi.
Bir saat içinde hükümet konağında kriz merkezi oluşturuldu ve gelişmeler dakika dakika Ankara’yla paylaşıldı.
Suriye bataryalarının yeri tespit edildikten sonra 22:10 sularında misilleme de bulunuldu.
Bu defa Rakka ve Tel Abyad’dan gelen telefonlarla atışların hedefi değişti.
Gizli hedef GAP!
Cumhurbaşkanı Turgut Özal eceliyle mi öldü?
Yoksa faili meçhul bir suikaste kurban gitti veya zehirlendi mi?
Soruları etrafında yürüyen tartışma 19 yıldır devam ediyor...
Fakat geçen onca zamana rağmen ortada netleşmiş bir durum yok...
Sadece derin şüpheler ve cevaplanmayan sorular var.
Semra Özal, ‘zehirlenmiş’ olabileceğini belirterek, süreçle ilgili kaygılarını ifade ediyor.
En son Devlet Denetleme Kurulu, mezarı açıp yeni deliller aradı.
Konuşma boyunca ağlayanlar, duygu seline kapılanlar olsa da kongrede birşeyler eksikti.
Salonda derin bir ‘sessizlik’ ve tam tarif edilemeyen bir haleti ruhiye vardı.
Aşırı düzen tutkusu ve profesyonelleşme coşkuyu köreltmişti.
Belki bu tür kongrelerden çok şey beklememek gerekiyor.
Fakat geçmişte izlediğimiz AK Parti kongrelerinde çok daha farklı bir hava ve ruh vardı.
Önceki kongrelerdeki ‘coşku-heyecan ve gözlerdeki ışık’ bu kongrede yoktu.
Başbakan’ın hatipliği ve şiirler olmasa daha da ‘olağan’ geçecekti.
Bir anlamda 4. Büyük Kongre Tayyip Erdoğan’ın partisine veda ettiği kongre olacak. Parti kurmayları, kongreyi bir son değil yeni bir başlangıç olarak nitelese de yeni dönemin kişiler değil, prensipler ve hedefler üzerine inşa edileceği anlaşılıyor. AK Parti kongresini olağan bir parti toplantısının ötesine geçiren nedenlerden biri de kongrenin bölge siyasetinde yeni bir dönemin kapısını aralayacak olmasında yatıyor. Bu tezin sağlamasını Başbakan’ın konuşma metninde ve konuklar listesinde net olarak göreceğiz.
Lider kültünden 2023 stratejik hedefine
12 Eylül 2011 referandumundan sonra mevcudu korumayı hedefleyen ve bir anlamda ‘siyaseti’ ikinci plana iten Başbakan, kongreyle birlikte partisini yeniden dizayn edip yeni bir siyaset manifestosu belirleyecek. Bir anlamda topluma yeni bir hayal ve rüya vaat edecek. Tayyip Bey’in son dönemde ısrarla vurguladığı gibi lider merkezli parti anlayışı terk edilip vizyon ve program merkezli bir anlayışa geçilecek. Bir anlamda ‘Erdoğan kültü’ etrafında toplanan parti, yeni dönemde kongrede ilan edilecek yeni siyaset manifestosu etrafında toplanmaya çalışılacak.
İkinci 10 yılın siyaset manifestosu
Başbakan konuşmasının başında ilk 10 yılın kritiğini yaptıktan sonra, ikinci 10 yılın yeni siyaset belgesini anlatacak. Bu manifesto bir anlamda Türkiye’nin iç politika odaklı gündemini, dış politika merkezli hale getirip toplumun dikkatelerini dışarıya yöneltecek. Erdoğan, yeni devlet aklının siyasal-kültürel kodlarını ortaya koyacak. Bu anlamda Erdoğan’ın konuşmasının eski düzenden kopuşun amentüsü olacağı ileri sürülüyor. Kongrede iç siyasete olduğu kadar, dünyaya da bir mesaj verilerek bölgenin yeni merkezinin Türkiye olduğunun altı çizilecek.
Değişimin siyaseti siyasetin dönüşümü
Şemdinli ve Hakkari’de yaşananları yerinde görmek amacıyla yeniden güney şarktayım.
Son otuz yılda yaşananlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken değişenleri ve değişmeyenleri düşünüyorum…
Uzun zamandır sorun çözme yeteneğini kaybetmiş devlet aklı, meselenin çözümü konusunda ciddi bir kriz yaşıyor.
Türkiye, bu problemini çözebilirse içerde ve dışarıda yeni bir siyasal denklem kuracak.
Yok eğer çözemezse ayağındaki prangayla yol almaya devam edecek.
Ankara, Türkiye’nin büyük devlet olma sınavının bu meselenin çözümünden geçtiğini görüyor.
HAKKARİ İZLENİMLERİNDEN KARELER
Van’dan Hakkari’ye nasıl gittim?
Birincisi Öcalan’ın yaşam koşullarının değiştirilmesi, ikincisi ise muhataplığının kabul edilmesi.
Peki bu mümkün mü?
Sorunun cevabı yakın tarihin gizemli sayfalarında gizli…
Tarih 15 Şubat 1999, saat 07:00…
Tayyip Bey’in bu konuda sert mesajlar vermesi üzerine meclisten de ‘teröre destek veren BDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırılmalı’ sesleri yükselmeye başladı.
Görünen o ki 1 Ekim’de meclisin açılmasıyla fezlekeler hazırlanmaya başlayacak.
AK Parti kurmayları, sürecin PKK’ya dokunan milletvekilleriyle sınırlandırılacağını ve partiye dokunulmayacağını ileri sürseler de sürprizler olabilir.DEP krizinde olaylar kontrolden çıkmış ve hadise Ulucanlar’da sonlanmıştı.
Ankara’nın ‘PKK’lılara dokunanlara, dokunma’ hamlesine karşı PKK sine-i millet restiyle cevap verip, krizi derinleştirmek isteyecektir.
Dokunulmazlık kaldırıldığında BDP ne yapacak?
2013, 2014, 2015 seçim takvimine ve Ortadoğu’daki gelişmelere bakıldığında siyasal iklimin daha da sertleşeceği görülüyor…
Peki bu atmosfer ülkeyi nereye götürecek?
Birincisi, süreç sertleşirse, inisiyatif BDP’den çıkıp tamamen PKK’ya geçecek.