Hatay, dillerin, dinlerin, medeniyetlerin bir arada yaşadığı bir hoşgörü kenti…
ŞEHİT AİLELERİYLE BULUŞMADAN KARELER
Sosyolojik olarak oldukça heterojen ve bu farklılıklar siyasetine de yansımış durumda…
Sünniler, Aleviler, Ermeniler, Yahudiler, Hristiyanlar asırlardır içiçe yaşıyorlar.
Aynı biçimde Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkezler, Muhacirler aynı sokakta komşular…
Hatayın nüfusu 1.5 milyon ve senede 2 milyar dolar ihracat yapıyor…
İlk beşyüz firma içinde Hatay’dan on iki kurum var.
Çelik üretim kapasitesi ve yaş sebze/meyve ihracatında birinci.
Eylül ayından bu yana olanları kısaca hatırlamakta fayda var.
Süreci başlatan ilk adım Öcalan’dan geldi.
Öcalan Başbakan'a mektup yazıp ‘çözümün tarafında yer almak’ istediğini söyledi.
Bunun üzerine Hakan Fidan’ın modere ettiği yeni bir strateji geliştirildi.
Öcalan açlık grevlerini sonlandırarak muhataplığını yeniden kazandı.
İkinci adımda BDP heyeti Öcalan’la görüştü ve tecrid fiilen sona erdi.
Eylül’de başlayan trafiğin sonunda Öcalan 21 Mart’ta eylemsizlik ilan etti.
Grupta Rifat Hisarcıklıoğlu, Kadir İnanır, Muhsin Kızılkaya, Nihal Bengisu Karaca Tarık Çelenk, Lale Mansur, Şükrü Karatepe, Öztürk Türkdoğan ve ben varım.
Siyasi fikirleri, kişisel hikayeleri ve karakterleri farklı insanlardan oluşan bir ekibiz.
Ortak paydamız ‘ülkede kanın durması ve demokrasinin kalitesinin yükseltilmesi’…
Ekibin sloganı ise ‘ne nasihat, ne izahat’…Grup rolünün farkında ve ‘şerbet vermeyi değil, toplumun nabzını tutmayı’ amaçlıyor.
BURDUR’UN YÖRÜKLERİ ÇÖZÜME NE DİYOR?
Burdur, bölgenin demografik bakımdan homojen; ekonomisi kendine yeten bir vilayeti…
250 bin nüfusuyla Akdeniz bölgesinin en küçük ili ve sürekli göç veriyor.
Bazı haklı kaygılar dile getirilse de Ankara’ya göre süreçte sorun görünmüyor…
Mecliste sağlanamayan siyasal uzlaşma, akil insanlar aracılığıyla toplumda aranıyor…
Toplumsal uzlaşmanın sağlanması sürecin olmazsa olmaz ilkelerinden biri…
Çünkü yapılan ölçümlemeler sorunun hızla toplumsallaştığının altını çiziyor…
Problem, devletin yarattığı bir sorun olmaktan çıkıp, toplumsal bir hüviyet kazanıyor.
Resmi paradigma değişti ancak bu defa önemli bir toplumsal rezistans oluştu…
Kısa vadede çözümün önündeki en büyük engel bu toplumsal hassasiyettir…
MHP, kendini ‘taraf’ olarak konumlandırırken, CHP görece daha olumlu bir noktada duruyor…
Yıllardır söylenen ‘çözümün adresi meclistir’ tezi bağlamında, TBMM bu sürecin sigortası…
‘Çözümden anladıkları farklı olsa da’ tüm partilerin masaya dahil edilmesi gerekiyor
Anketler sadece iktidar partisinin değil, CHP tabanının da süreci desteklediğini gösteriyor.
Sürecin bu noktaya gelmesinde SHP’ye uzanan ve fazla bilinmeyen uzun bir öykü var…
1990’de açıklanan SHP raporu ve sonra hazırlanan çalışmalar ciddi bir literatür oluşturdu.
Bu arada yeri gelmişken SHP’nin 1989 yılında açıklanan bir çalışması veya raporu yoktur.
Çözüm ‘Türklerin iknası, Kürtlerin tatmini’ prensibi üzerinden ilerleyecekse MHP ve BDP vazgeçilmez iki parti…
BDP, Öcalan’ın telkinleriyle düne nazaran görece daha olumlu bir noktada.
MHP ise Bursa mitingiyle süreçteki potansiyel riskleri bir kez daha ortaya koydu.
90’lı yıllarda kullanılan ‘vur de vuralım, öl de ölelim’ sloganın yeniden tedavüle sokulması gözleri bir anda bu partiye çevirdi.
Herşeyden önce 2012’de yasaklanan, üç ay önce idamın konuşulduğu bir Türkiye’den bugün Öcalan’ın mektubunun okunduğu noktaya gelmiş olmak önemli bir dönüşüm…
2013 Nevroz’unu anlayabilmek için geçmiş kutlamaları hatırlamak gerekiyor.
HEP’in türevi partilerinin ilk Nevroz kutlaması 1991’dir.
Nevroz 1990’lı yıllarda PKK için ‘devlete karşı politik bir meydan okuma’, HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP için ise ‘kitleselleşme’ aracı olarak görüldü…
1992 Nevroz’u tarihe ‘kanlı Nevroz’ olarak geçti ve yüzden fazla insan hayatını kaybetti.
1990’lı yıllardan bugünlere gelmek dahi aslında adı konulmamış bir devrim…
Normalleşme devam ederse sanırım 2013 Nevroz’u ‘son politik Nevroz’ olacak…