Paylaş
Bu konserin diğerlerinden en büyük farkı, oturma odasını dolduran müzikseverlerin arasında Sofar’ın kurucusu Rafe Offer’ın da bizlerle birlikte etkinliğe katılmasıydı. Fırsattan istifade kendisiyle bir de röportaj yaptım. Ama önce konserlerin detaylarına girip, kaseti azıcık başa sarayım.
Sofar'ın bu ayki konserlerinde Cihan Mürtezaoğlu, Son Feci Bisiklet ve Kaan Bulak vardı. İlk olarak sahneye çıkan Cihan Mürtezaoğlu ve ekibi oturma odasını dolduran müzik severleri huzur dolu şarkılarıyla ısıttı. Mabel Matiz’in ekibinden bildiğim ve konserlerde Mabel kadar merakla izlediğim Cihan’ı kendi yaptığı müzikle izlemek gerçekten harikaydı. Vakit dolup Cihan ve ekibi sahneden ayrıldığında,Ankara’dan gelen ve şimdiye kadar hiç duymadığım Son Feci Bisiklet Sofar sahnesindeki yerini aldı. Sofar’ı bu kadar yerlere göklere sığamamamın sebebi Son Feci Bisiklet gibi nefis grupları bize tanıma imkanı vermesidir.
Son Feci Bisiklet, 2011 yazında bir araya gelip şarkılarını kaydetmeye başlayan gençlerin hikayesi olarak biyografilerinde kısaca yazsalar da, kendileri hakkında yazsam sayfalar dolduracak kadar beni hayran bıraktılar.Grubun vokali Arda Kemirgent ve bateristi Can Sürmen ile Sofar sahnesinde şarkılarını bir biri ardına seslendiren ikili kendilerine ayrılan sürenin sonuna geldiklerinde hiç gitmesinler istedik. Sofar’da olamayanlar için grubun soundcloud hesabından şarkılarını dinlemelerini tavsiye ederim (https://soundcloud.com/sonfecibisiklet) .
Sofar’ın son konseri ta Berlin’den gelmiş bir sanatçıya aitti. Kaan Bulak aslında İstanbul’lu ancak şimdilerde Berlin’de yaşıyor. Vokal olarak Muse’dan Matthew Belamy, müzik olarak James Blake havalarında muhteşem tarzda şarkıları var. Tek başına gitar ve laptopuyla Sofar’ın en orijinal konserlerinden birine imza attı. Kaan’ı tanımanız, şarkılarını dinleyebilmeniz için soundcloud (https://soundcloud.com/kaanbulak) hesabına bir göz atın derim, eminim sizleri de etkileyecektir.
Gelelim Sofar’ın bu ayki en özel konuğu Rafe Offer’a. Kendisi bu akımın kurucusu olarak bu ay Sofar İstanbul’un konserlerine misafir olarak katılıp, bir kere de İstanbul seyircisiyle birlikte olmak istemiş.Konser aralarında evin köşe bucak sessiz yerlerinde röportajımızı gerçekleştirdik.
Rafe, müziğe olan ilgisini girişimci ve yaratıcı yanıyla birleştirip Sofar gibi nefis bir akımı yaratmış gerçek bir müzik aşığı.
Sofar’ın ortaya çıkma sürecini ve detayları biraz da ondan dinleyelim:
Sofar ilk olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?
Londra’da bir konsere gitmiştim. Mekanı dolduranların yarısı birbiriyle konuşuyor, yarısı da telefonlarıyla uğraşıyordu. ‘Bu işte bir tuhaflık var’ dedim kendi kendime. O gün yanımda olan iki arkadaşımla daha farklı bir konser deneyimi yaratmaya karar verdik ve Sofar böylece ortaya çıktı.
Kendi adıma konuşmak gerekirse, popüler müzikten ziyade alternatif müzik türleri beni çekiyor. Bu anlamda bağımsız müziğe Sofar’ın desteği gerçekten çok sevindirici. Siz Sofar için yola çıkarken bu esas amacınız mıydı?
Sofar’ı ortaya çıkartırken iki amacımız vardı. Birinci amacımız müziğe ve sanatçıya saygı duyan bir toplulukla, daha kaliteli bir müzik deneyimi yaşatmaktı. Alternatif olan, yaptığı müzik diğerlerine göre daha farklı olan müzisyenlere destek vermek, onların işlerini duyurmak da bir diğer amacımızdı. İtiraf etmek gerekirse Sofar’da yer almak isteyen birçok popüler grup ve sanatçıyı geri çevirmek zorunda kaldığımız dönemler oldu. Bizim amacımız gerçekten yetenekli sanatçılara, yeni, değişik müzik türlerine yer vermek, onların seslerini duyurmalarına yardımcı olmak.
Sofar nasıl dünya çapında bir müzik aktivitesi olmayı başardı?
Önceki iş hayatım sayesinde kazandığım geniş bir arkadaş çevresine sahip oldum. Londra’da Sofar’ı yapıp böylesine bir ilgi görünce, başka ülkelerdeki arkadaşlarımı arayıp ‘Sofar’ı sizin de şehirlerinizde yapsak nasıl olur’ dedim.
Böylece Londra’dan sonra Paris ve New York’taki arkadaşlarımın desteğiyle Sofar bu şehirlerde de başladı. Daha sonrası insanların kendi aralarında konuşarak, bu etkinliği kulaktan kulağa yaymasıyla giderek büyüdü. Tabi Youtube’un da katkısını belirtmeden geçemeyeceğim.Sofar’daki kayıtları Youtube’a yüklediğimiz andan itibaren tüm dünyadan ilgi akmaya başladı.
‘İSTANBUL EN ÇOK TALEP GÖREN ŞEHİR’
İstanbul’un da Sofar’ın bir parçası olmasıdan ötürü neler düşünüyorsunuz? Bu kadar çok ilgi bekliyor muydunuz?
İstanbul’da da Sofar’ın olmasını uzun süredir çok istiyordum. Ama buradaki müzik konusunda fazla bir bilgiye sahip değildim. Son 5 Sofar etkinliğini görünce, İstanbul’daki müzik akımı, renkliliği gerçekten muhteşem.
Dolayısıyla İstanbul’da tahminimden daha çok ilgi olduğunu fark ettim. Bunu açıklamaktan ayrıca gurur duyuyorum, İstanbul Sofar şehirleri içinde şu anda en çok talep gören, konsere gitmek için mail listesine en çok üye olunan şehir durumunda. Hem de bunu 6 ay gibi kısa bir sürede yarattı!
Sofar hayatınızda değilken ne işle meşguldünüz?
Önceden uzun seneler Walt Disney, Coca Cola ve Guiness’in Pazarlama departmanlarında çalıştım. 4 senedir Sofar için gönüllü olarak çalışıyordum. Son bir senede çalışma şeklim biraz daha farklılaştı. Sofar giderek büyüdüğü için ve bu ekipte farklı şehirlerde tüm bu düzeni kuran ekiplerde çalışanlara da belirli bir destek sağlamak gerekliliği ortaya çıktı. Bu sebeple son 1 senedir bir yandan da Sofar’a maddi kaynak sağlamaya çalışıyorum.
Yeni bir şehrin daha Sofar’a eklenmesi nasıl oluyor? Süreç nasıl işliyor?
İlk olarak Sofar’ı kendi şehrinde yapmak isteyen, bu işe gönül koymuş bir kişi gerekli. Bu kişi Sofar’ın o şehirdeki lideri oluyor. Sofar için heyecanlı olmasının yanı sıra, müzik zevkinin de Sofar’ın ruhuna uygun olması gerekiyor. Kendi şehrindeki lokal müziklerin Sofar’ın genel formatına uygun olması onun desteği ile olabiliyor. Bunların yanında bu kişinin çok planlı olması gerekiyor, bu etkinliği her ay planlaması için kendisine küçük bir ekip kurarak her ay bu süreci işletebileceğini bize anlatması gerekiyor.
İzlediğiniz, aklınızda kalan en iyi 3 Sofar performansı hangileridir?
Zor bir soru, aslında her konserin kendine özel bir durumu var. Ama sıralamam gerekirse bu üç konseri kategorilere dağıtabilirim. Londra’daki ilk Sofar konserini mutlaka bu sıralamaya almam gerekli, her şey onunla başladı. Daha sonra Londra dışında Sofar’ın yapıldığı ilk New York etkinliğini sayabilirim. Bir de Londra’daki Beatbox sanatçısı Reeper One’ın performansını sayabilirim. İnanılmaz bir performanstı!
Sofar sayesinde şöhrete ulaşmış birçok müzik grubu, sanatçı var. Bize Sofar’ın biraz başarı hikâyelerinden de bahseder misiniz?
Bastille’i biliyorsunuzdur artık çok meşhurlar. Londra’da Sofar’da sahne almışlardı. Daha sonra bu performanslarından onları tanıyıp, beğenip Radio 1’a ordan da BBC’de ilk canlı televizyon yayınına çıkmalarına olanak sağlamıştı. Onlara bu yolda destek vermiş olmak bizi çok mutlu ediyor.
Paris’ten ‘We Were Ever Green’ adlı bir grup var. Çok bilinmiyorlardı, Paris’ten onları Londra’ya gelip Sofar’da çalmaları için davet ettik. Şans eseri konser günü, o oturma odasında olan bir menajer onları keşfetti. Daha sonra menajerleri sayesinde birçok konser verdiler ve daha popüler oldular. Bütün bunların sonunda da Island Records ile albüm sözleşmesi imzaladılar. Bunlar ilk aklıma gelenler, bizim için çok gurur verici bir durum bu.
50’den çok şehirde her ay devam eden bir müzik projesinde kültürel farklılıklar mutlaka yaşanıyordur. Sofar’ı etkiliyor mu bu farklılıklar?
Kültürel farklılık çok olmuyor ama her şehrin kendi lokal müzik zevki esas farklılığı yaratıyor. Aslında Sofar’ı orijinal kılan da bence bu olsa gerek. Formatın dışında, insanlar kendi yaşadıkları çevrede bilmedikleri müzikleri keşfediyorlar,yeni sanatçılara bu anlamda bir basamak oluyor.
Sofar için gelecek planlarınız neler? Şu an işleyen formatında değişiklikler düşünüyor musunuz?
Bir tane Avustralya’da 3 tane de Londra’da Sofar Festival gerçekleştirdik. Bunu yapmaktaki amacımız, daha çok insanın Sofar ile tanışmasına olanak sağlamaktı. Ancak konser mekanı büyüdükçe, Sofar’ın oturma odasındaki sadeliğini, kurallarını korumak bizim için bir riskti. 1000 civarında müzikseverin katılımıyla, hem de katılanların Sofar’daki kurallara olan saygıyla bu festival formatını da gerçekleştirmiş olduk.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Londra’da bir oturma odasında yaptığımı konserlerle yola çıkıp, 4 sene sonra İstanbul’un da içinde olduğu birçok şehirde Sofar’ı gerçek kılmak benim için tarifsiz bir mutluluk. İnsanlar müziğin etrafında toplandıkça, dünyadaki bütün engellerin ortadan kalkacağına inanıyorum. İnsanlar din, din, ırk, cinsiyet gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin, müzik evrenselliğiyle çok kısa sürede arkadaş olabiliyorlar.Müzik hiç susmasın, her gün ve daha da çok ve hep bizimle olsun!
Yazıdaki kullandığım harika fotoğraflar için Tunahan E. Bilgin, İçim Elif Şenol ve Yasemin Karip’e ayrıca teşekkür ederim. Sofar Istanbul’u takip etmek, bir sonraki konserde yer almak için https://www.facebook.com/sofaristanbul adresinden detayları takip edebilirsiniz.
Paylaş