Paylaş
Benim gibi işin detayına merak salan biri olunca, sektörde işler nasıl gidiyor, konserler nasıl organize ediliyor her türlü ince detayı merak ediyorum. Bu anlamda işin mutfağındaki kişilerle konuşmak da inanılmaz keyifli oluyor. İstanbul’da gitmekten büyük keyif aldığım, her sezon sayesinde birçok yeni müzik tanıdığım Salon’un mutfağına girdim, işleri daha detaylı öğrendim.
Salon İKSV’nin direktörü Bengi Ünsal ile aslında geçen sene ‘Müzikli Kariyerler’ röportaj serisinde bu söyleşiyi yapmayı istemiştim. Doğru zamanı bir türlü yaratamamıştım, şimdi Salon’un yeni sezonu başlamak üzereyken bir araya gelmek için harika bir fırsat yakaladım. Kendisiyle bayram öncesi nefis bir sohbet gerçekleştirdik. İşinden zevk alan bir insanla konuşmanın keyfini sonuna kadar hissettiğim bir söyleşiydi.
Buyurun siz de benimle aynı keyfe ortak olun;
Müzik sektöründe birçok alanda çalışmış çok başarılı birisin. 2010 senesinde açılan Salon İKSV bir anlamda bebeğin sayılır.Salon İKSV gibi İstanbul'un en özel konser mekânlarından birinin direktörü olmak nasıl bir duygu?
Bana çok şey kazandırdı, müzik sektöründe bir yapmadığım bu kalmıştı onu da yapmış oldum. (Gülüyor)
Dediğin gibi Salon’un temellerinin atıldığı günden beri varım.17 Ağustos 2009 işe başlamıştım, 5 senem bitti.Geldiğimde Salon 4 duvardı. Salon’un tasarımından, ses sitemine, logosuna kadar her anında yer aldım.
İşletme mezunuyum ben, hep hayatta elle tutulabilir, daha somut bir şeyler yapmak istemişimdir. Salon bu anlamda benim hayalimi gerçekleştiren bir yer oldu.
Mekân yöneticiliği bana bilgi olarak çok şey kattı. Her şeyden önce az parayla çok iş yapmayı öğretti. Önceki iş deneyimlerime göre,mekân yöneticiliğinde yaptığın işin geri dönüşünü daha hızlı gördüm. Çok uzun saatler çalışmamı gerektiren bir iş diğer işlerime göre. İşin planlamasının dışında bir de etkinliğin kendisine de yer aldığımı düşünürsek, çok geç saatlere kadar çalışıyorum, yorucu olduğunu itiraf etmeliyim.
Kendini ilk hatırladığın küçük yaşlardan müzikle ilgili hatırladığın ilk kare nedir?
Aslında böyle çok kare var zihnimde. Sanırım babamın plaklarıyla ilgili bir an geldi şimdi ilk olarak sen sorunca. Pink Floyd – Ummagumma plakları eşliğinde kardeşimle koltuktan koltuğa atladığımı hatırlıyorum.
Daha sonra ilkokuldayken bando takımına girme hevesimi hatırlıyorum. Devamlı bir enstrüman çalma isteğim var ama çalamıyorum hiçbirini. (Gülüyor)
Trompette iyiyim aslında ama bir türlü vakit ayıramıyorum.
Sana bu müzik zevki ve ilgisini aşılayan bir aile büyüğü var mıydı?
Aslında müziğe dair ilk şey annemdir. Evde piyano vardı, annem çok iyi piyano çalardı. Royal Academy’den uzaktan ders almış bir kişi annem. Bir önceki sorudaki cevabıma bunu da eklemek istiyorum, annem ve piyano benim müzikle ilgili ilk anılarım.
Babam bankacı olmamı istiyordu. Daha doğrusu kendi deyişiyle ‘beyaz yakalılara katıl kızım’ diyordu bana. Aslında İşletme okudum üniversitede, ama üniversite yıllarımda daha ilk seneden çalışmaya da başlamıştım. Aslında bu anlamda ailem en azından bana köstek olmamaları benim için çok önemliydi.
İşin her ne kadar dışardan zevkli gibi görünse de oldukça da stresli olsa gerek. Yeni sezonun sahne alacak sanatçı ve gruplarını belirlerken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Tabi ki bu bir ekip işi, kesinlikle Salon ile ilgili bütün bunları ben tek başıma yaptım diyemem. Salon ilk açıldığı zaman, İKSV’nin Salon’u olduğu için İKSV’nin dokunduğu yerlerden parçalar olsun istedik.Yazın İKSV festival yaparken, kışın da bunun daha küçük ölçeklisini yaparak bunu bütün yıl devam ettirelim istedik. Salon böyle başladı aslında. Dolayısıyla işin içinde caz da vardı, bağımsız müzik ve rock’ı da bu gruba ekledik, Türk sanatçılara da destek vermekten hep çok memnun olduk. Pazartesi günlerini Salon’da Tiyatro’ya ayırmaktan ötürü ayrıca büyük mutluluk duyuyoruz.
Sanatçı ve grupları belirlerken şöyle bir yol izliyoruz. Salon’un kalite çizgisine uygun olan öncelikle iyi müzik başta olmak üzere iyi performansı olan sanatçı ve grupları listemize alıyoruz.
Turne programında olan bu sanatçı ve gruplardan oluşan bir liste hazırlıyoruz. Bu listeyi finansal gerçeklerimizle, konserine göre sponsorluklarını belirleyerek bir süzgeçten geçiriyoruz. Eskiden 4 kişilik bir danışma kurulumuz vardı, bu belirlediğimiz sanatçılar için onlardan da fikir alıyorduk. Bu sene bu danışma kurulumuz biraz daha genişledi, ‘peçeteye istek’ adlı bir kampanya başlattık. Salon’a sık sık gelen, yakın kontağımız olan herkesten fikirlerini ve isteklerini aldık. Hepsini demin belirttiğim finansal gerçeklerimizden geçirip sezon programımızı netleştirdik.
Babylon'daki John Grant konserini hatırlıyorum, bir ara John su arandı sahnede suyunun bittiğini gördü, sonra şarkıya devam etti. Sen bunu fark edip gidip hemen ona su getirip, sahneye koymuştun. Ben çok etkilenmiştim bu detaycı halinden. Konserlerde sen de bizler gibi eğlenebiliyor musun yoksa etkinlik sorunsuz tamamlanana kadar bu süreyi işinin bir parçası olarak mı görüyorsun?
Sanırım yaptığım işin en kötü yanı bu. Salon’da veya başka mekânlardaki festival ve konserlerde bütün etkinlikleri genelde iş olarak görüyorum, izleyenler gibi rahat olamıyorum.
Bu işe müziği sevdiğin için giriyorsun, ama bir süre sonra iş o kadar seni kendi içine alıyor ki. Bir konser olduğu zaman mekânda kaç kişi var, ses iyi mi, sahnedekiler nasıl, kafamda bin tane şey koşuyor.
Bazen diyorum “bu gece sadece ve sadece müzikle ilgileneceğim” ama her ne kadar bunu desem de pek de öyle olmuyor. Bunu gerçekten yapabildiğim konser en son 2010 Midlake konseriydi galiba. (gülüyor) Bu alışkanlığımı azaltmaya çalışıyorum bunu da itiraf etmeliyim.
İstanbul’da müzik adına çok fazla etkinlik var. Müzikseverin seçim şansı birçok şehre göre daha çok aslında. Salon İKSV açıldığından bu yana gelişen seyirci kitlesi ve bunun İstanbul’a getirdiği müzikal kalite anlamında bize neler anlatmak istersin?
Bence Salon’un ezber bozan bir yanı var. Çeşitlilik kattığımızı düşünüyorum. Başka organizasyonların “acaba bu etkinlik satar mı, kaç kişi gelir?” diye endişe duyduğu, çekindiği sanatçı ve grupları biz getirmekten hiç çekinmedik. Araştıran, yeni müziklerle tanışmak isteyen insanlara bir yön verdiğimizi düşünüyoruz. Zamanında getirdiğimiz bazı grup ve sanatçıları şu an istesek de, yakaladıkları şöhret ve bilinirlikten sonra getirmemiz nerdeyse imkânsız.
Salon olarak işte tam da o kırılma noktasında olan sanatçı ve grupları arayıp, bulup getiriyoruz, Müzikseverlere küçük bir salonda izleme şansları pek mümkün olmayacak müzisyenleri izletmeye çalışıyoruz diyebilirim.
Bu sene Salon İKSV'de birbirinden renkli isimler var. Geçen seneki Olafur Arnalds konseri hala aklımda. Kiasmos'u görünce çok sevindim. Bizi bu sene nasıl bir sezon bekliyor bizi.
Caz’dan indie rock’a geniş bir yelpaze ile müzikseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyoruz. Bu sene yine Salon’u kaliteli müzikle dolduracak ve zaman içinde büyüyüp daha da büyük sahnelere geçmeye yüz tutmuş isimleri getirmeyi hedefledik. 5 sezondur belki de yaptığımız, balans, renklilik ve müzikalite açısından beni en tatmin eden sezon diyebilirim.
Gogo Penguin var mesela bu sene Mercury’e adaylar. East India Youth ile anlaştık programa aldık, o da ertesi gün Mercury’e aday gösterildi. Çok başarılı sanatçılar var gerçekten bu sene sezonda.
Salon’un Türk sanatçılar için de yeri ayrı. Lansmanı Salon’da yapılan işlerin benim için önceliği başka oluyor. Son seneleri göz önüne alırsak, Türkiye’deki müzik kalitesini, sound’unu, yeni çıkan albümleri yaratıcılık bakımından nasıl buluyorsun?
Salon’da bir Cumartesi gecesini Türk bir grubun ya da sanatçının lansmanına yer vermekten hiç çekinmedik. Bu anlamda yabancı bir grupla eşler bizim gönlümüzde. Salon’da her zaman genç müzisyen ve gruplara daha çok yer vermeyi istiyoruz.
Geçmişte plak şirketinde de çalıştığımdan biliyorum müzik üretmek için durum eskiden daha farklıydı. Yapımcı bir gruba, sanatçıya para yatırıyordu ve bunun da tabi maliyeti ve ticari bir beklentisi vardı. Böyle olunca haliyle yeni grup ve sanatçıya çok fazla yatırım yapılamıyordu. Şimdilerde sanatçılar artık birçok şeyi kendisi yaptığı ve dijitalde yayınlayabildiği için daha çok görünür oldular. Belki de aslında her zaman kaliteli müzik yapanlar vardı ama görünür olmadıkları için biz onlarla yeteri kadar ilgilenemiyorduk.
Keşke daha çok sahne olsa, sektör bu anlamda birbirini beslese ve daha çok insan müzik yapabilse, kalite ancak bu şekilde artıyor.
Son zamanlarda neler dinliyorsunuz? (Türkçe/Yabancı bir iki albüm, grup veya sanatçı ismi olabilir)
Çok zor soru. O kadar çok şey dinliyorum ki. Yabancı olarak Douglas Dare ve Nick Mulvey ‘i bu ara sürekli dinliyorum evde. Bu ara çok Türkçe müzik dinleyemiyorum ama No Land’i çok seviyorum.
Keşke Salon’da şu sanatçı/grup çıksa dediğin, gönlünde yatan aslan kim?
Olmaz mı var tabi. 5 yıldır uğraşıyorum ama hala başaramadım: Chilly Gonzales.
En zevk aldığın ilk 3 konser nedir desem?
1.2007 senesinde Şan Tiyatrosu’ndaki Antony & the Johnsons konseri,
2.2005 senesinde Ses Tiyatrosu’ndaki Kings Of Convenience konseri
3.2011 senesinde Salon’daki Patrick Watson konseri.
Salon’da seni en çok etkileyen performans neydi?
Aslında birkaç tane var. Patrick Watson, Ane Brun’ün geçen sene Tonbruket ile birlikte geldiği konser, ses, ışık inanılmazdı gerçekten. Bir de çok eğlendiğim GusGus konserini sayabilirim.
Hayatı bu kadar müzikle iç içe olan birinin playlist’leri de herkes tarafından merakla takip ediliyor elbette. ‘Beng of the day’ listelerini ben de takip edenlerdenim, yeni müzik ararken kaynağın nedir biraz ipucu verebilir misin?
Bu dönem Bilgi Üniversitesi’nde ders vermeye başladım, ben de bu soruyu derste öğrencilere sordum, ben de merak ediyorum işin doğrusu. Uzak kalmak istemiyorum onların bildiği, bulduğu yolları öğrenmek istiyorum.
Bence çıkan her müzik iki yerden geçiyor; Londra ve New York. Bunlar merkezi bu işlerin. Londra ve New York’ta en ufağından en büyüğüne kimler konser veriyor diye bakıyorum. Arkadaşlarımdan çok öneri topluyorum, çok okuyorum.
Bir yandan da biraz korkuyorum aslında. Bu tür dünyalar aslında destek olunan müziklerin ve sanatçıların dünyası, ben daha çok bilinmeyenleri merak ediyorum.. Bunlar da aslında stüdyolarda üretiliyorlar, Londra’ya gide gele bu stüdyolarda da arkadaşlarım oldu, onlardan da artık tavsiyeler alıyorum.
İşi müzik olan biri olarak dinlenirken, kafanı dinlemek istediğinde yine müzik dinliyor musun?
Doğrusunu söylemek gerekirse bütün gün ofiste de sürekli kulağımda müzikle çalışıp, yeni müzikleri de dinlediğim için bazen evde hiç müzik dinlemediğim de oluyor.
Gününe ve moduma göre farklı müzikler var kendime özel dinlediğim. Kafam bozuksa kesinlikle dinlediğim şeyler vardır. Melankolik müzikten zevk alan bir huyum var, moralim bozuksa kesin Midlake dinlerim. Hızlı yürümem lazımsa tempolu şeyler dinliyorum. Pazar sabahları vazgeçemediğim Chilly Gonzales’in Solo Piano albümünü dinlerim.
KARIŞIK KASET
Bengi’nin müzik listeleri olan ‘Beng Of The Day’ çok meşhur. Kendisini söyleşi için yakalamışken bir de Karışık Kaset listesi rica ettim. Bengi’nin gönderdiği liste o kadar güzel ki, içinde en sevdiğim The Organ bile var.
Yazıyı yayına hazırladığımda bayram tatil devam ediyordu, dolayısıyla bu his Bengi’nin listesine de işlemiş. Listeyi bana gönderdiğinde şöyle demiş: “biraz sakin, bu sabah böyle kalktım. Pazar gibi.”Tatil sabahlarınızda harika gideceğini düşündüğüm bir liste sizleri bekliyor. Bengi’nin ‘Love Love Love’ adıyla hazırladığı liste Deezer’da da (http://www.deezer.com/playlist/1004656421) da mevcut.
Keyifli dinlemeler…
1)Chilly Gonzales – Gogol
2)Nils Frahm – Re
3)Douglas Dare – Caroline
4)Nick Mulvey – Cucurucu
5)Goldfrapp – Jo
6)Portishead – Undenied
7)DJ Shadow -Midnight In a Perfect World
8)Badbadnotgood – Hedron
9)Massive Attack – Unfinished Sympathy
10) Sebastien Tellier – L’amour Naissant
11) Jungle – Busy Earnin’
12) Wye Oak – Glory
13) The War On Drugs – Red Eyes
14) The Organ – Love Love Love
15) Future Islands – Seasons (Waiting On You)
16) Milosh – Hear In You
17) London Grammar – Wasting My Young Years
18) Dustin O’Halloran – Opus 17
Paylaş