Paylaş
Ahmet Faik Dökmeci’nin ilk stüdyo albümü ‘Birkaç Yılın Öyküsü’ bizi sanatçı ile bir araya getirmeye imkân sağladı. İlk albüm heyecanını, şarkıların detaylı hikâyesini, müzik yolculuğunu detaylı bir şekilde konuştuk.
Akustik, canlı ve heyecanını her an hissettiren bir albüm var karşımızda. Detayları söyleşimizde, buyurun:
En baştan başlamak gerekirse Ahmet Faik kimdir?
9 Eylül Üniversitesi konservatuar trombon mezunuyum. Senelerdir müziğin içindeyim, aranjörlük yapıyorum, beste yapıyorum, şarkı sözü yazıyorum. Birçok sanatçı ile birlikte çalıştım, onların arkasında gitar ve başka enstrümanlarla destek olmuşluğum var. Demoları yapıp, hazırlıklarımı sürekli yapsam da albümün yayınlanacak hale gelmesi, doğru insanlarla bir araya gelemem bu zamana denk geldi.
Bu albümün sözlerini ve bestelerini yaptığım zamana bakınca, yaklaşık bir 10 senelik dönem gözümün önüne geliyor diyebilirim.
Çocukluğumdan beri müziğin içindeyim. Ben çocukken annem babam bana klavye benzeri bir enstrüman almışlar. Sanırım o dönemlerde bu biraz da trendmiş, her çocuk bir şekilde bir enstrüman ile oynuyormuş. Evde herkes kendi işinde meşgulken, ben kendi kendime kaldığımda bu klavye ile ciddi ciddi vakit geçiriyordum. Annem ve babam benim müzik ile olan alakamı o zamanlar bu sayede anlamışlar. Sonra da arkası geldi aslında. İlkokuldaki müsamerelerdeki müzikleri filan hep ben yapıyordum. Hatta bazen okulda öğretmenler odasında öğretmen mikrofonu tutup, çaldığım şarkıyı tüm okula dinlettirirdi. Ailem bana klavye alınca ablama da gitar almışlar, o da heves etti diye. Zaman içinde ablam gitar ile uğraşmayınca, ben onu da çalmaya başladım (gülüyor).
Şimdi geriye dönüp bakınca, okul hayatımda çevreme ve öğretmenlerime kendimi müzik kabiliyetim sayesinde sevdirdiğimi düşünüyorum.
‘Birkaç Yılın Öyküsü’ hangi yılların öyküsü gerçekten?
Çok uzun bir geçmişse dayandığı için albüme bu adı vermek istedim. 17-18 yaşımdan beri, müzik adına kendi kendime yaptığım, bir kenara kaydettiğim her çalışmalarımı koyduğum dosyamın adını hep ‘Birkaç Yılın Öyküsü’ adıyla saklıyordum. Dolayısıyla aslında albümün adı çok çok öncelerden belliydi diyebiliriz. ‘Birkaç Yılın Öyküsü’nün albüm kapağından, şarkıların dizilişine, hangi şarkıların albümde olacağına, tüm detaylar aslında yıllardır planlanan bir hayaldi, şimdi gerçek oldu.
Sofar’daki ‘Rüya’ performansınız çok beğenilmişti, ben de sizi aslında oradan tanıyorum. Bu performanstan sonra müziğinize ilgi alaka daha mı farklı oldu?
Ahmet Faik Dökmeci olarak yani kendi projemle ilk kez Sofar’da çıktım. Bir arkadaşımın Antalya’da hostel’i var onun bahçesinde akustik bir performansın videosunu çekmiştik, o videoyu sayfama koyar koymaz Sofar’daki arkadaşlar bana ulaştılar. Meğer zaten beni soundcloud’dan takip ediyorlarmış, videoyu yayınladıktan sonra bana ulaşıp Sofar’da çıkmamı istediklerini söylediler, ben de seve seve diyerek, grup arkadaşlarımla birlikte gittik. Sofar daha sonra bir festival düzenlemişti, o etkinlikte de sahne aldım, organizasyon muhteşemdi. İnsanların şarkılara tepkisi, performansa olan ilgileri çok güzeldi. Sofar dolayısıyla benim için bir ilk oldu aslında.
Sofar’dan sonra internetteki kayıtlarımızı izleyen bir yapımcı 4N1K adlı gençlik temalı bir film için bana ulaştılar. Büşra adında genç yazarın yazdığı kitap sosyal medyada büyük ilgi görünce bir yapımcı da bunu filme dönüştürmek istemiş. Filmin müziklerinde de Sofar’da sahne alan müzisyenlerden Deniz Tekin, Simge ve benim parçamın Sofar performanslarını kullandılar. Akabinde de benim zaten albüm çalışmalarım devam ediyordu, daha da hızlandı ve bugüne kadar geldik.
Albümün üretim aşaması nasıl oldu peki?
Albümdeki şarkıların tamamını hücum kayıt olarak kaydettik. Yaptığım müzik rock’n roll kafasında bir müzik türü olduğu için analog kayıt yapmak istedik. Esasen de en baştan beri albümü hep plak olarak yayınlamak istemiştim. Plaktan müzik dinlemenin zevki gerçekten çok başka bir zevk. Analog yapılmış bir kaydın lezzeti gerçekten çok az şeyde var.
Çok fazla şarkı yazan biri değilim aslında. Esasen etkilendiğim, yaşadıklarımı şarkılarında aktaran biriyim. Kendi içimden olmayan sözler yazamıyorum. Bugün oturup bir şarkı yazayım deyip şarkı yapabilen biri değilim. Uzun zamandır şarkı yazıp bestelediğim için, ikinci albüme de yetecek kadar sandıklarda şarkılarım var. Zamanı gelince onların da üzerinde çalışıp yayınlamayı istiyorum. ‘Birkaç Yılın Öyküsü’ benim çıkış albümüm, bu albüm ile birçok canlı performans yapıp, festivallerde şarkılarımı seslendirmek istiyorum.
Albümün kapak tasarımı da çok orijinal, bir hikayesi var mı?
Kapak tasarımı aslında benim çocukluğumda yaşadığım bir hikâyeyi anlatıyor. Çocukken ailemle seyahat ederken, arabamızın mola verdiği yerde annem ve babam farketmeden ben arabadan inip yol kenarında yürümeye başlamışım. Annemler de beni arabada sanıp hareket etmişler. Bu olay benim hayatımda ilginç, travmatik bir etki yarattı. Bir anlamda da bu olay aslında benim hayatımın dönüm noktasıydı. Bu hikayenin devamında benim ailemi kaybettiğimi gören bir amca arabasına alıp beni onların arkasından onlara yetiştirmeye çalışıyor, yolda da annemler durumu farkedip geri dönüyorlar, sonunda kavuşuyoruz.
MFÖ’nün ‘Adımız Miskindir Bizim’ şarkısına Remzi Erdem’in çizdiği illüstrasyonu gördüm ve çok hoşuma gitti. Kendisini ulaşıp çocukluğumda yaşadığım bu hikayeyi anlattım ve plağın kapak tasarımı böylece ortaya çıktı.
Nasıl şarkı yazarsınız? Yer mekân durum var mıdır bu planda?
Genelde acı duyduğum zaman ilham uğruyor bana. Bana acı çektiren olayı kağıda dökmek istiyorum daha doğrusu. Müzik olarak da aynı şekilde yansıyor. Mekânla ilgili özel bir durumum yok, yeter ki akustik gitarım yanımda olsun bana yeter. İşim sebebiyle seyahat etmek ufkumu açıyor diyebilirim, bu da muhtemelen şarkılarıma yansıyordur.
Fuel, Switchfoot, Incubus gibi grupları anımsadım bazı şarkıları dinlerken. Ahmet Faik’in de mutlaka dinlediği, etkilendiği, dikkatini çeken birileri vardır. Kimler onlar?
Saydığınız grupları severek dinlerim. Ayrıca Deftones, Staind, Pink Floyd, Dream Theater gibi gruplar müzik zevkimin gelişmesinde bana büyük katkı sağlamışlardır.
Şarkı şarkı albümü anlatsak, neler aklına geliyor şarkılarla ilgili?
Rüya: Askerden dönünce İzmir’de yazmıştım bu şarkıyı. Askerden tanıdığım, çok sevdiğim bir abim vardı. Kendisi aynı zamanda Samsun Operasının da şefiydi. ‘Sevgililer günü için Samsun’da bir konser vereceğim, sen de geliyorsun’ dedi. Samsun’a şarkı söylemeye gittiğimde o dönemde, hayatımdaki yaşadıklarımdan esinlenerek yazmıştım bu şarkıyı.
Bir Kalbim Var Benim: Askerde bestelemiştim bu şarkıyı, o dönemki psikolojimi anlatan bir şarkıdır. Bu şarkıya dair ek bir notum daha var. Keremcem benim asker arkadaşımdı, bu şarkıyı askerde bestelediğimde çok beğenmişti. O dönemler ‘Yarı Kapalı’ adında bir rock grubum vardı benim. Askerden dönünce Keremcem bu şarkıyı albümünde söylemişti, biz de ‘Yarı Kapalı’ ile şarkıda featuring yapmıştık.
Boş Hayaller: En eski parçalarımdandır. ‘Yarı Kapalı’ grubumla bestelemiştik bu şarkıyı. O zamandan bu zamana bestesi hiç değişmedi şarkının ama sözleri eksikti zaman içinde sözlerini tamamladım bu şarkının.
Senden Sonra: ‘Rüya’dan sonra yapmıştım bu şarkıyı. ‘Rüya’yı yazarken hissettiklerimin devamıdır bu şarkı bir anlamda.
Oyuncak: Bestesini ‘Senden Sonra’ sonrası yapmıştım. Eşimin babasının vefat ettiği dönemde de şarkının sözlerini tamamlamıştım, dolayısıyla o döneme ait izler de barındırır bu şarkı.
Çok Zordu: Benim insanlara söyleyemeyip de şarkıda söylediğim şeyleri anlatıyor.
Melek: Albümün geneline baktığımız zaman önceki 6 şarkıdan aranje anlamında ve sound olarak farklı bir şarkı. Sadece akustik gitarım ve vokalimle kaydettiğim bir şarkı. Benim için de çok özel bir şarkı, albümdeki diğer şarkılardan yapı olarak daha farklı ve kısa bir şarkı olduğu için kapanışa daha uygun olacağın düşünüp sona ekledik.
Paylaş