Prince’in vefat haberi dün gece sosyal medyada en çok konuşulan konuydu. Gerçekten de bu haber Nisan ayında müzik dünyasına kar yağdırdı. Twitter Data’nın açıkladığı bilgilere göre 6 Milyon kadar tweet ile tüm dünya sanatçıyı andı. Twitter’da ilk haberi duyduğumda sosyal medya kendince bir eğlence çıkarttı diye düşündüm. Haberi çok fazla sayıda resmi kaynaktan okumaya başlayınca doğruluğuna ikna oldum ve yıkıldım.
Canlı performansını izleyenlerin her defasında belirttiğine göre o efsane performanslarından ötürü Prince’i canlı izlemeden, konser izledim dememek gerekiyor. Sahnede kaldığı uzun süre boyunca izleyenleri mest eden sanatçı bu sene ‘Piano & A Microphone’ turnesiyle yine gündemdeydi. Kendi adıma ‘Piano & a Microphone’ turnesinde Prince’i yakalayıp canlı izlemek en büyük hayallerimden biriydi.
Sanatçının vefat haberinden sonra twitter’da okuyabildiğim anma mesajlarından en çok Justin Timberlake’in yazdığı not bana dokundu.
Aranjör ve prodüktör olarak müziğin daha çok mutfağında emek veren Volkan Yırtıcı, ilk albümü ‘Yanlış Notalar’ın yayınlanmasından bu yana oldukça uzun bir süre geçse de, bu süre zarfında TNK, Zakkum, Nükleer Başlıklı Kız gibi birçok grubun prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenmiş. Haliyle bu yoğun stüdyo döneminde sıranın ancak kendi albümüne gelmiş olması aslında çok da şaşırtıcı değil.
Bir aranjörün marifetli ellerinden çıkmış ‘Düşün’ ve onun tüm stüdyo detayları, bizzat Volkan Yırtıcı’nın anlatımıyla sizlerle:
İlk albümünüz ‘Yanlış Notalar’ 2007 senesinde yayınlandıktan 9 sene sonra ikinci albümünüzü yayınladınız. Bu kadar uzun zaman sonra eminim çok şarkı birikmiştir deponuzda. Nasıl karar verdiniz albüme girecek şarkılara?
Aslında bu albümün şarkıları çok uzun zaman önce yapıldı. Albümdeki şarkıların ortak bir anlatımı ve bütününde bir konsepti var. O yüzden bunu çok bozmak istemedim ve sonradan yaptığım şarkıları bu albüm için düşünmedim. Zaten her gün 3 beste yapan müzisyenlerden değilim, o yüzden kocaman bir şarkı havuzum yok. Yaptığım şeyi çok zor beğenirim, tamam oldu deyinceye kadar şarkıya bir çok revizyon ve denemeler yaparım. Bu albümün şarkıları da zaman içerisinde değişikliklere uğradı ve son hallerini aldı. Aranjör kimliğimin olması da buna büyük etken tabii. Her şarkı için farklı aranjeler düşünüp hangisinin daha iyi tınladığına karar vermeye çalıştım bu süreçte...
TNK, Zakkum, Nükleer Başlıklı Kız gibi birçok grubun hem prodüktörlüğünü hem de aranjörlüğünü üstlenmişsiniz. Stüdyoda başkaları için çalışmak ile kendi albümünüz için çalışmanın en belirgin farkı nedir?
Kendi albümünüzü yaparken tabii ki çok daha özgürsünüz. Sadece sizin fikirleriniz, beklentileriniz, müzikal zevkleriniz devrede oluyor; sonuç olarak içinizden geldiği gibi çalışıyorsunuz. Başkalarının albümlerinde ise elbette her zaman aynı fikirde, aynı zevkte, aynı beklentide olamıyorsunuz. Hatta bazen kaprisler ve egolar devreye girebiliyor. Ve özellikle de ticari beklentilerin çok olduğu albümlerde işin sanatsal boyutu biraz geri plana itilebiliyor.
Gökcan Sanlıman 3. albümü ‘Yaşım Tutmuyot Mutluluğa’ geçtiğimiz haftalarda raflardaki yerini aldı. Sanatçının Haluk Kurosman ile ortak çalışması olarak 15 ayda ortaya çıkan ‘Yaşım Tutmuyor Mutluluğa’ albümü yalnızlığı anlattığı, savunduğu, 'son'lardan 'başlangıçlar' yarattığı özel bir albüm olmuş.
Yeni bir albümün piyasaya çıkması her zaman büyük bir heyecan. Biz de Gökcan ile bu heyecanı paylaşarak samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Yeni şarkıların üretim süreci ile albüme dair tüm detaylar bu söyleşide sizleri bekliyor:
‘Soğuk Temmuz’dan sonra bu yeni albüm için kendinizi nasıl yenilediniz? Şarkı yazmak için nerelerden beslendiniz?
Albüm yapmak kolay bir iş değil, anlatacak bir hikayeniz, paylaşacak bir derdiniz, söyleyecekleriniz olmalı. Bütün bunları doğru kelimeleri seçerek bir bütünlük içerisinde şarkılara dökmek gerçekten yorucu bir süreç ama ben bunu bilen birisi olarak şarkı yazarlığını günlük hayatımın bir parçası haline getirdiğim için işim kolaylaşıyor, etrafımdaki olaylara hep bir anlatıcı gözüyle bakıyorum, sürekli malzeme topluyorum. Duyduğum konuşmalar, yaşadığım olaylar, hissettiklerim hepsi benim için birer çıkış noktası şarkılarım için; böyle yaşamaya alıştığınız zaman konular kendiliğinden size geliyor. Kendi hayatımdan besleniyorum bir anlamda.
Türkiye gündem bu kadar kaygan olunca, eğlence sektörü de en çok yarayı alıyor. Tanıtım planlarınız nasıl gidiyor, siz de bu dönemin etkileri nasıl?
Hayat her şeye rağmen devam ediyor. Küsüp oynamıyorum demek çok yanlış bana kalırsa. Tabii ki önceliğim ülkemin huzuru.. Her gün başka bir üzücü olay oluyor, herkes gergin ama biz sanatçıların asıl görevi insanlara biraz olsun umut vermek, toplumun dertlerine bir nebze de olsa ortak olmak. Çok üzülüyorum son günlerde yaşananlara, bu yüzden dik durmak ve pes etmemek benim görevim.
SXSW ilk olarak 1986 yılında bir grup müzik severin eğlence dünyasının geleceğinden kaygıyla bir araya gelerek oluşturduğu bir etkinlik olarak ortaya çıkmış. Austin’deki müzik oluşumunu kendi sınırlarının dışına taşımanın yollarını ararlarken, benzer durumun dünyanın birçok ülkesinde de aynı şekilde yaşandığına tanık olmuşlar. Buradan yola çıkarak SXSW adıyla ortaya koydukları festival ilk olarak 1987 yılının Mart ayında yaklaşık 700 katılımcıyla başlamış. Seneler içinde Austin’in sıcak ev sahipliği, insanların eğlence dünyasına olan ilgisi bu festivali film, müzik ve dijital trendlerin belirlendiği dünyanın en önemli festivallerinden biri olarak 30. yılına kadar getirmiş.
Son birkaç senedir SXSW’i katılımcıların yorumlarından, bloglarından takip ederken bu sene bizzat kendim katılma şansım oldu. Sayısız ülkeden binlerce insanının katılmak için yollara düştüğü SXSW, gerçekten de her anıyla yaratıcı, ufuk açıcı, yenilikçi ve en temelinde üretime dayalı bir ekosistemdi diyebilirim. 10 gün boyunca müzik, film ve dijital dünyanın önde gelen çalışanları SXSW’de kendilerine yeni çıkışlar arayıp, sektörün yaşadığı zorlukları birlikte konuşarak çözümler aradılar.
Austin’in neredeyse en ücra köşesinde bile SXSW’in izini görmenin mümkün olduğu bu dönemde, tüm Austin halkı gerçek bir içtenlikle misafirlerini nasıl rahat ettireceğini bilmeden seferber olmuşlardı. SXSW’e benim gibi ilk defa gidenler için tecrübeli katılımcıların verdiği öneri oturumlar arasında hızlı olmam ve her yerde(!) sırada beklemeye alışmak zorunda olmamdı. Böyle söyleyince pek açıklayıcı olmuyor, biraz daha net ifade etmek gerekirse şehirde panelden, yemeğe, tuvalete, konserden, otobüs durağına kadar her an her yerde insanlar sıraya giriyor çünkü katılım gerçekten inanılmaz bir boyutta.
SXSW’TE BARACK OBAMA
11 Mart’ta Interactive oturumlarıyla başlayan 30. SXSW’da bu sene açılış konuşmacıları arasında Amerika Devletleri Başkanı
Her yaptığı albümde kendi sınırlarını aşan sanatçı, konser performanslarıyla da adından sıkça söz ettiren bir müzisyen olarak biliniyor. Yeni albüm turnesi kapsamında bu akşam Garajistanbul’da sahne alacak olan IAMX ile İstanbul konseri öncesi yeni albümü ve yeni şarkılarının yanı sıra kendisine dair birçok detayın da yer aldığı dair dopdolu bir röportaj yaptık.
Yeni albümünüz ‘Metanoia’ öncekilerden daha farklı bir his veriyor. Temelinde ne yatıyor bu albümün?
‘Metanoia’ albümü gerçek anlamda psikolojik olarak yeniden doğuşumu simgeliyor, dibe vurup tekrardan yerden kalkmanın hikâyesi diyebiliriz.
Albümleriniz hep kişisel detaylarla doludur, önceki performanslarınızda sizi izlediğimde sahnedeki enerjinizi albümden daha etkili bulmuşumdur. Şarkılarınızı yaparken canlı performanslarını da göz önünde bulundurarak mı üretiyorsunuz?
Bazen evet. Diğer yandan albüm ve konserleri birbirinden ayrı ele alıyorum. Albüm üretimi tamamen gizli ve kişisel bir üretim dönemi diyebilirim. Bu süreçte teknik olarak her şeyi kontrol ediyorum, konserlerde ise içgüdüsel bir patlama yaşıyorum sahnede, yaptığım şarkıların derinliğini sahnede keşfediyorum.
En son röportajımızdan bu yana yaklaşık bir buçuk yıl geçti ve ekip ilk stüdyo albümleri için harıl harıl çalışıyorlar. The Away Days’in stüdyo çalışmaları devam ederken bu sene bir kere daha SXSW (South by Southwest)’te sahne alacaklar. 11 Mart’ta başlayacak olan dünyanın en önemli müzik, dijital ve sinema konferansında birçok ünlü grup ve sanatçı gibi The Away Days’in de yer alması elbette bir kere daha göğsümüzü kabartıyor.
Diğer yandan bu sene SXSW konferansını önceki senelerden ayıran büyük bir fark var. SXSW’da bu sene Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama ve eşi First Lady Michelle Obama ayrı ayrı oturumlarda konuşmacı olacaklar. Hal böyle olunca tüm dünyanın gözleri bu konferansa çevrilmiş durumda.
AH! KOSMOS, LONDRA BARBICAN CENTRE'DA
İstanbullu elektronik müzik sanatçısı ve prodüktörü Başak Günak diğer adıyla Ah! Kosmos, 11 Mart Cuma günü Londra’da sahne alıyor. Avrupa'nın en önemli sanat mekanları arasında yer alan Londra Filarmoni Orkestrası’nın mekanı Londra Barbican Centre'da Ah! Kosmos performansını sergileyecek.
Piyasaya birçok albüm çıkıyor, yeni bir sürü isim müzik dünyasına katılıyor ama son senelerde hiçbir iş beni Kalben’in albümü kadar heyecanlandırmamıştı. Kendi adıyla yayınlanan ilk albümü piyasaya çıkalı henüz 1 ay bile olmadan listelerde ilk sıralara koşan şarkısı ‘Saçlar’ın heyecanı bir yana dursun, radyolarda, tv programlarında her yerde Kalben var. Bu yoğun tempoda Kalben ile geçtiğimiz hafta bir kafede buluştuk, müziği ve kendi hayalleri üzerine konuştuk.
Lafı uzatmayayım, sizi Kalben ile baş başa bırakayım:
Fotoğraf: Aytekin Yalçın
Seni yeni tanıyanlar bile seni kimselerle paylaşmak istemiyor, popüler olmandan ödleri kopuyor. Nasıl bir his bu paylaşılama hali?
Çok mutlu oluyorum çünkü benzer şekilde çok sevdiğim bir sanatçıyı yeni keşfettiysem başkaları onu paylaştığı zaman tam olarak bu hisleri yaşıyorum. Diğer yandan da o müzisyenler olabildiğince konser versin, müziğini dünyaya tanıtsın isterim. Şimdi o müzisyen gibi hissettiğim için aslında çok mutluyum ve bu sevip de paylaşmamak hissi çok olumlu, pozitif ve değerli geliyor.
Yaptığın müziği bir türde sınıflandırıyor musun? Bence pop müzik ve alternatif müzik çok iç içe kavramlar oldu günümüzde. Sen ne düşünüyorsun bu konu hakkında?
GECENİN ÖNE ÇIKAN PERFORMANSLARI
Gecenin açılışını yapan Coldplay, ‘Hymn For The Weekend’ şarkısıyla O2 Arena’yı konfetilere boğdu. Super Bowl’da Beyonce ile aynı sahneyi paylaşan İngiliz grup, bu performansları sonrasında tahmin edildiği kadar ilgi görmeyip, maalesef gecenin alkışlarının çoğunu Beyonce’a kaptırmıştı. Herhalde bir önceki tecrübeden yola çıkan grup Brit Awards’ta bu sefer şarkılarını tek başlarına seslendirdiler.
Justin Bieber performansının ilk kısmında gitarda James Bay eşliğinde ‘Love Yourself’i söyleyerek herkesi mest etti, ardından da ‘Sorry’ ile sahnede alevler içinde dans ederek performansını tamamladı.
Justin Bieber’dan sonra performans için sahne alan ilk sanatçı Jess Glynne oldu. Clean Bandits’in ‘Rather Be’ şarkısıyla tanıdığımız Jess Glynne, geçtiğimiz sene yayınladığı albümünden öne çıkan ‘Hold My Hand’, ‘Don’t Be Hard On Yourself’ gibi şarkılarını seslendirdi.
Rihanna