Paylaş
Hedonutopia ile yazdan beri ara ara konuşuyoruz, yeni albümlerinin yayınlanma heyecanına bizzat tanıklık ettim bu söyleşi süresinde. Önceki hafta yeni albümleri yayınlandığı için söyleşiyi de hemen sıcağı sıcağına yapalım istedik. Benzer şekilde MIYA’nın yeni EP’si de önceki hafta yayınlandı. Tarkan’ın ‘Çok Ağladım’ şarkısından hatırlayacağınız Ayça Aydın ve Murat Matthew Erdem’de oluşan MIYA’nın yeni EP’sini, önceki çalışmalarını ve müziğe bakışlarını konuştuk.
Dopdolu bir yazı sizleri bekliyor;
Hedonutopia – Yakamoz Sandalı
İlk albümünüz 2016'da yayınlanmıştı. Sonra 2017'de Yarı Cennet'i yayınladınız. 1 sene sonra yeni albüm Yakamoz Sandalı geldi. Sık albüm yapmak dinleyicisi için muhteşem bir durum, sizin için de öyle mi?
Yaklaşık on yıl sahnede ya da evde çaldık, çalıştık. Müzisyen olmaya başladık. Şarkılar demlendi, mayalandırdık. Bu birikimimizi Yedi yılda yedi albüme yaymak istiyoruz. Sonrasını bizde kestiremiyoruz. Evet, muhteşem bir durum. Şu an beşinci albüm üzerine teori ve duygu durum yerleştirmeleri yapıyoruz. Dört kaydedilmeye hazır mesela. Garip bir yöntem. Denenmemiş bile olabilir.
Bilmeyenler için Hedonutopia'nın isminin çıkış hikâyesini sizden bir kere daha alabilir miyiz?
Biz dört yakın arkadaş 2008 İzmir’inde norm dışı bir grup kurduk. Kerem ve ortak dostumuz Tınaz kısa bir süre İzmir’de yaşadılar. Evlerine “Hedonistan” diyorlardı. Mustafa’yı zorla davula oturttuğu yetmiyormuş gibi kolundan tutup İstanbul’dan İzmir’e otobüslerle sürükleyen Fırat “Utopia” ismine iyice adapte olmuştu. Bir stüdyoda çalışan Kerem sabahlara kadar bedava ve son ses içimizdeki Sigur Ros’u atmamıza olanak tanıdı. Hatta “Girdâb” isminde bir şarkı yaptık. Unutulmazdı. Grubun adı Hedonutopia oldu. Sonra görsel çıkışlı Tınaz ve Mustafa yan çizmeye başladılar. Biz onlara göre çok istekli kaldık. Müzik aşkınız yoksa ızdırabınız vardır. Müzisyenlik temrin gerektirir. Başlarda kolayca zevklidir, ilerledikçe anlarsınız.
Grubun adından yola çıkarak ilk günkü hayalini kurduğunuz ütopya hala hayalini/amacını sürdürüyor mu?
Sürdürmekle yetinmediği gibi olgunluk taslayıp hayatlarımızı kurtarmaya kalkıyor. Zamanın eleğinden geçtikçe kıvama geliyoruz. Hep iki kişiydik, onu anlıyoruz. Arzu/Haz Ütopyası anlamına gelen Hedonutopia; her arzumuzun gerçekleştiği bir üretim adası hayal ediyordu. Bu şartlar altında neler üretirdiniz bir Ucube Dizayn olarak? Sorusu buydu. Büyük resim ortaya çıktıkça, aidiyetsiz insanlarda aidiyet buldukça kültleşecek sesler bunlar.
Sanırım 2 sene önceydi, Sofar'daki performansınızı dinleyip çok etkilenmiştim. Türkiye'de böyle grupların müzik yapıyor olması, albüm çıkartıyor olması beni çok mutlu ediyor. Artık 3. albümünüzü yayınladığınız için bu süre zarfındaki tecrübenizden yola çıkarak gruptaki/müziğinizdeki bu geçen zamanda nasıl değişimler oldu?
Bu aralar müziğimizi kaydetmek üzerine düşünüyoruz. Gruptaki değişimlere gelirsek; Biz Hep iki kafadardık, eşlerimizi dostlarımızı zorlamayı, onları da Hedonutopia’ya dahil etmeyi hep çok istedik. Aman yapmayın diyenler oldu. Hiç pişman değiliz hepsiyle unutulmaz birlikteliklerimiz oldu. Biz bu müzik-disiplin işlerini biraz fazla önemsiyoruz galiba. İnsanlar zamanla çocuk yada para yapmayı önemli bulurken, biz orijinal üretimleri hayati buluyoruz.
Hedonutopia'nın müziğinde anlatmak istediği bir ana fikir var mı? Kimi grup kimi sanatçı bir duruma, bir olaya odaklı her seferinde bir mesaj taşıyabiliyor şarkılarında. Hedonutopia'nın müziğinde bu anlamda bir misyon var mı?
Yapılmış ve beğenilmiş yolları kabul etmekle birlikte kendi süzgecimizi oluşturduğumuzu sanıyoruz. Etkilenmek “in” çalmak/çırpmak “out”. Doğru sözleri seviyoruz, avcısıyız. Bukowski mesela “Her insan deha doğar geri zekalı gömülür”, “ne vakit yazarlığımdan şüphe duysam başkalarını okurum ve endişelenecek bir şey olmadığını anlarım”
Gelelim Yakamoz Sandalı'na. Yarı Cennet'ten bir sene sonra geldi yeni albüm. Şarkıların hazırlığı nasıl geçti. Stüdyo süreci hakkında neler anlatmak istersiniz?
Son albüm Yakamoz Sandalı’nda tam anlamıyla ilk kez Taner Yücel işin başındaydı. Prodüktörlük, kayıt, mix elementlerini bir araya getirebilen bir isim. Analog Kültür’deki synthler, ekipmanlar ilham verici bir deneyimdi. Bir albümün soundunun belirlenmesi ilk kez başımıza geliyor ve mutluyuz. Son dokunuş ise Norveçli şirket Propeller Mastering’den Chris Sansom’a ait. Taner’in mixine sadık kalabilecek bir isim olduğu için Chris’i seçtik. Kendisi Jakuzi’ye de dokunmuştu.
Genellikle yıllardır sırasını bekleyen şarkılarımızdan yedi tanesini seçip, evde demo kaydedip Taner’e yolluyoruz. İki-üç ay sonrasında ise ev stüdyosunda bir haftalık gitar-synth ve aranjman kaydıyla albümün genel hatlarını alıyoruz. Taner tüm süreçte deneyimiyle yol gösterici oluyor. Vokaller,analog ekipmanlar ve Çöl şarkısındaki perküsyonları Analog Kültür stüdyosunda kaydettik. Albüm Kapak ve dizaynı Stüdyo Pul’a ait. Poster ve basın fotoğraflarımız Nazlı Erdemirel’in güzel gözünden bir demet şeklinde. DokuzSekiz Müzik zaten hayattaki şanslarımızdan biri diye düşünüyoruz. Hepsine teşekkürler.Takk.
Albümün basın bülteninde Yakamoz Sandalı için 'bu yolculuk yakamızdan düşmeyenlerin binip gittikleri bir sandal' olarak tasvir edilmiş. Kurtulmak istediğimiz bu kişiler kimler? Aynı bültende 'yakamoz eşliğinde giderek uzaklaşan bu hayali gemi içi ışık yolu uzak olsun' diye devam etmiş. Buradan yola çıkarak albümün hikâyesi için neler söylemek istersiniz?
Gelişim değişimdir bizce. Uzaya giden roket bile bir şeylerden kurtuluyor o yolda. Replikas’ın Dayan şarkısındaki gibi “sen tutmasan kolumdan güneş olurdu tacım”. Bu söz kime? Neye? Bunun cevabı hem kişisel hem de evrenseldir. Hepimizin bildiği ama fark etmekten ışık hızıyla kaçtığımız gerçeklerimiz var. Güneş; “artıkın bunnarrı farkidin genşler” diyor. Farklı dozlarda radyasyon gönderiyor. Selektör yapıyor yani. Hafızası beş-on kere silinmiş insanlık ile yaşamak zorunda olmamız üzücü. Böyle şartlarla bezenmemiş olsaydı keşke. Ama umutsuzluğa alışmıyoruz. Yüklerimizden bir nebze de olsa üretimle kurtulabiliriz.
Yaptığım tüm albüm röportajlarında grup/sanatçıdan albümdeki şarkılar hakkında anlatmak istediklerini yazıyorum. Yakamoz Sandalı için de bunu yapmak çok isterim. 7 şarkı için kısa kısa neler anlatmak istersiniz?
Günaydın: Sağlıklı beyinlerin sağlıklı radyasyonlarla uyanışına eşlik ederken, diğer taraftan gerçeklerin sağlıksızlığına da farkındalık yaratmak isteyen bir çalışma.
Sev Beni: Gencebay’ın bağırışına karşılık; silme arabesk olmadan da sev beni diye nasıl dertlenebilir arayan bir şarkı.
Bil ki: Burhaniye/Ören kışları melankolik gün batımlı geçmişler yaşatır. Hepsine cevaben..
İsimsiz: (İlk Hedonutopia Şarkısı. Yaklaşık 11-12 yaşında. Servis etmeye ancak karar verebildik.) Tanrı insanı yarattı.. İnsan tanrıyı tekrar tekrar yarattı. Aynı tanrıyı paylaşamadık gitti. Oku, faizlenme, komşunu sev, yaratıcıdan başka kimseden korkma. Kıyamet gününe hazır ol.. Bütün bu öğütlere ne oldu? Yanlış mı anlaşıldı?
Efendisiyim: İnsan nedense her şeyin en adaletlisini hak eder ama gerçekte uygulanamayan bir ütopyadır bu. Bir rüya cümlesi. Bir serzeniş.. Efendiler her yerdeler ve hiç efendi değiller.
Chopin: Bir insanın ‘olmasıyla’ ilgili eleştirel bir durum. Ünlü olması, zengin olması, bilgin olması gibi. Bu olma durumu olanlar tarafından fazla abartılıyor sanki?! Hayallerinin peşinden koşabilmek saygı duyulacak bir yaşam, üretimle bezenmişse tabi. Şaman şamanlığıyla övünmez. Hiç duyulmamış duygular yaşatır. Kafa açar.
Çöl : ‘Boşluğa bakarsan boşluk da sana bakar’ Nietzsche.
İlk klip ‘Bil Ki’ye gelmiş. Klip hakkında neler söylemek istersiniz? Şarkı hakkında biraz internette araştırma yaptım herkes çok beğenmiş. Özellikle Ekşisözlük’te çok güzel yorumlar gördüm. İlk klip çalışması ve sonraki klipler için aklınızda plan var mı?
İsmail Çağrı Aygün(yönetmen) ve Marmara sinemadan sınıf arkadaşı Erhan Gürpınar(Cotton Production) üç gün doğumu ve üç gün batımında şıp diye çektiler Bil Ki’yi. Yönetmen de Burhaniyeli olunca o tatlı melankoliyi yakaladık gibi görünüyor. Or-jan, Bunalım, Ören Sahili, İskele - Adyar, İçmeler klibin çekildiği körfez şeridinde yer alan bölgelerin bazıları. Çevremiz ve anılarımız kişiliğimizi büyük oranda belirler. Bil Ki iyisiyle kötüsüyle tüm bu geçmişe teşekkürlerini sunan bir şarkı. Bir gönül borcunu kapatmaya karar vermenin şarkısı ve son sözü. İsmail ile Çöl’ü çekmek istiyoruz ama genç yönetmenimizin aklındaki Burhaniyeli abi rahatsızlanmış. Bekliyoruz. Sev Beni şarkısı diğer alternatifimiz. Başka ilgili, gönüllü yönetmenlerle de görüşüyoruz. Bu yıl Dokuzsekiz Müzik de klip üretimi üzerine yönetmenlerinin desteğini alabileceğimizi belirttiler. Ekşisözlük yorumlarının özelliği er meydanında yazılması galiba. Görünen o ki; zaman belirliyor yorumlarınızın geçerliliğini. Kazasız geçmek güzel. İnsan insanın kurdudur, insan insanın aynasıdır.
Albüm lansmanı 8 Aralık’ta Salon İKSV’deydi. İlk konser ve sonrasındaki programınız nasıl sizi canlı izlemek isteyenlere buradan duyurmak isterim?
Salon İKSV Konseri şahane cumartesi gibiydi. İlginin artmasını deneyimliyoruz resmen. Yalnız bırakmayan herkese teşekkürler. 26 Ocak’ta Anahit Sahne’deyiz. Tom Tom Sokaktaki eski İndigo. Yakında şehir dışı konserlerimizi de sosyal medya hesaplarımızdan duyuracağız.
MIYA- Hold Me Close
MIYA’dan biraz bahsedebilir miyiz? Murat ve sizin bu gruptaki işleyişinizden. Şarkıların hayata geçerken ki süreci nasıl oluyor.
Ayca Z. Aydin: Biz Matthew ile birlikte müzik yapmaya 2012’de başladık... O zamana dek o ve ben ayrı şekillerde müziğin içindeydik. Birbirimizi çok tatlı tamamladık diyebilirim. Beğenilerimiz, düşüncelerimizde hem birbirine benzer çok yan var bir taraftan da çok farklı fikirlerimiz. O farklılıklarımız da Miya’yı oluşturuyor. Üretim aşamasında çok iyi anlaşıyoruz, birbirimizi dinliyoruz. Birbirimizi seslerle yalnız başımıza bıraktığımız ya da birlikte yol aldığımız anlar da oluyor. Sanırım hem hayattaki birlikteliklerde, hem müzikal birlikteliklerde bu uyum, saygı ve sevgi çok önemli.
Geçtiğimiz sene yayınlanan Tarkan-10 albümündeki ‘Çok Ağladım’ da sizin imzanız var. Bu şarkıdan da bahsetmemek olmaz, şarkı çok beğenildi, hatta kliplendi. Tarkan ile çalışmak ve bu şarkınız üzerine neler anlatmak istersiniz
Murat Matthew Erdem: Çok Ağladım’ı aslında kendi albümümüz için yapmıştık.. Daha yavaş ve akustik bir versiyondu.. O ara Tarkan’ın 10 albümü için şarkı arayışı vardı.. Kendisine başka birkaç şarkı ile birlikte ‘Çok Ağladım’ı yolladık.. Maili atmamızın üstünden bir saat geçmeden Tarkan arayıp Çok Ağladım’a bayıldığını ve albümüne koymak istediğini söyledi.. Telefon geldiğinde süpermarkette alışveriş yapıyorduk.. Umarım o anki sevinme halimizin kamera görüntüleri yoktur:)) Sonra biliyorsunuz şarkı albümün en beğenilenlerinden biri oldu..
Ayça Z. Aydın: Bu parçada çok sevilen birine duyulan derin özlem var... O kişi benim için kaybettiğim annemdi. Matthew zaten uzun yıllardır Tarkan ile çalışıyor. Annem de bu yakınlığı fırsat bilip her telefon açtığında Tarkan’ı kastederek “Benim güzel oğlum napıyor? Nasıl iyi mi?“ diye sorardı, çok gülerdik. Tanışmamış olmasına rağmen ona karşı büyük bir hayranlığı ve sevgisi vardı. O yüzden ‘Çok Ağladım’ ı Tarkan’ın seslendirmesi benim için çok başka bir mutluluk.
Parçadaki o içten duygu dinleyiciye geçmiş olduğu için de çok mutluyum.
‘Hold me close’ Albümünün teması için neler söylemek istersiniz?
Murat Matthew Erdem: Aslında bu mini albümün ana teması bizim yeniden müzikle buluşmamız.. 2013’te Uzaklaşmalıyım albümünü çıkardık.. Üzerinde o kadar uzun süre çalışmış ve o kadar emek harcamıştık ki… Fakat albümü çıkarmamızın üstünden bir ay geçmeden Gezi olayları çıktı.. Dinleyenlerin çok sevmesine rağmen bir türlü albümü insanlarla buluşturamadık, zaten o sıra kimsenin müzik dinleyecek hali kalmamıştı… Açıkçası bu durum ikimizde de büyük bir hayal kırıklığı ve küskünlük yaratmıştı.. O süreçte İstanbul’dan ayrılıp Gümüşlük’e yerleştik.. “Uzaklaşmalıyım” deyip İstanbul’dan uzaklaştık yani:)
Sonra temiz havadan mıdır, güneşten midir bilmiyorum, elektronik dans parçaları yapmaya başladık.. Bunlar da genelde İngilizce çıkıyordu, neden ingilizce bir albüm yapmayalım diye düşündük… Yaptıklarımızın arasından üç şarkıyı seçip öyle arkamızda bir şirket de olmadan, kendi kendimize çıkarmaya karar verdik..
Ayca Z. Aydin: ‘Hold me close’ albümü bizim yeniden dirilişimiz gibi... Çırpınıp şöyle bi etrafına bakıp, umut etmekten hiç vazgeçmemek gerektiğini anladığın an.
Yüksek enerjisinin yanında sıcak parçalar olduklarını düşünüyorum... Her şeyi kendi küçük stüdyomuzda birlikte yaptık.
Sound tamamen Matthew’nun başarısı... Benim de vokal olarak kendimi bulduğum bir adım diyebilirim.
Bu EP devamında gelecek bir albümün öncüsü mü?
Murat Matthew Erdem: Şimdilik bir albüm çıkarmayı düşünmüyoruz. Elimizde birikmiş, özen gösterilmeyi bekleyen hem Türkçe, hem İngilizce birçok parça var. Bunları en fazla bir buçuk - iki ay aralıklarla single halinde çıkarmayı planlıyoruz.
Ayça Z. Aydın: İlk albümden beri uzun bir ara vermişiz. Biriken o kadar çok şey var ki yayınlamadığımız... Üzerimizden bir bulut kalktı diyelim, bu arada 4 sene oldu şehir hayatını terk edip Gümüşlük’e yerleşeli... Bu hayat bize iyi geldi... Tüm deliliğimizi, tüm duygularımızı paylaşmak istiyoruz artık... Yaşamı en anlamlı kılan şey üretim ve kendini ifade edebilmek sanki...
Sonraki parçalar mutlaka bu EP gibi enerjisi yüksek olacak diye bir kısıtlamamız da yok... İngilizce de devam edeceğiz, Türkçe de... Mesela bir sonra yayınlamayı düşündüğümüz parça daha duygusal ve Türkçe. Hatta sırada bekleyen bir parça var ki o da çok çılgın....
Miya biraz bipolar diyebiliriz. Yüksek coşkuları da var derin melankolisi de. Niye bizi dinleyenler de hem mutlu olmak hem de hüzünlenmek için bize gelmesin? Ya da biz neden kendimizi sınırların içine hapsedelim? Tüm duygular bizim ve en değerli şeylerimiz değiller mi :)
Paylaş