Böyle bir şehirde, son dönemin en parıldayan işlerinden biri U12 İzmir Cup... Altınordu’nun emeğiyle doğan, kentten ve yönetenlerden bence yeterli desteği almadan emekleyen turnuva, İzmir’in çok çok değerli bir markası olma yolunda ilerliyor. 2013 yılında 8 takımla başlayan, 2019 yılında 72 takımın boy gösterdiği bir yetenek şöleni haline gelen U12 İzmir Cup’ın bu yıl Kovid 19 nedeniyle yapılamayacak olması, Nisan ajandam için büyük bir eksiklik.
Bakın, 2015 yılında Ajax formasıyla U12 İzmir Cup’ta boy gösteren Naci Ünüvar, Hollanda futbolunun en büyük yıldız adayı olarak görülüyor. O Naci, henüz 16’sında attığı golle “Ajax tarihinde en genç yaşta gol atmayı başaran oyuncu” unvanını ele geçirdi bile! Ajax formasıyla aynı turnuvanın en değerli oyuncusu (MVP) seçilen Dillon Hoogewerf, henüz 16’sında Manchester United’a transfer oldu. 2018’de Anderlecht formasıyla bizleri büyüleyen Rayane Bounida, daha 14’ünde tüm futbol dünyasının dikkatini çekmeyi başarmış durumda...
Yarın bu yeteneklerin birer dünya yıldızı olduğunu, öykülerini anlatırken U12 İzmir Cup’tan söz ettiklerini bir düşünün... Bu turnuvanın değerini, sanırım o zaman çok daha iyi anlayacağız.
Seyit Mehmet Özkan’ın İzmir’e kazandırdığı mini dünya kupasının 2018’deki başlama vuruşunu Alex de Souza yapmıştı.
Sorun sadece virüs değil tabii. Dünya ekonomisi çok ciddi bir darboğazda...
Hürriyet için sürekli spor sayfasına çalışsak da yalnızca spor değil işimiz.
Bir elimiz de doğaltaş sektörünün üzerinde.
Koronanın vurduğu sektördeki son durumu öğrenmek için önceki gün İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’nden (İMİB) ocak-mart dönemine ait istatistikleri rica ettik.
İtiraf etmeliyim ki, rakamlar beni çok şaşırttı.
Öyle ki, Ocak-Mart 2020 döneminde Türkiye’nin doğaltaş geliri sadece yüzde 0.16’lık bir gerileme göstermiş ve 376 milyon 146 bin dolar olarak kayıtlara geçmişti.
Kabul etmek gerekiyor ki artık yeni bir dönem bekliyor bizi... Çoğu ‘son kullanma tarihi gelmiş’ dünya yıldızlarını izlediğimiz, boyumuzu aşan kontratlarla borca battığımız, kısacası bol keseden harcadığımız günlerin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Son 2-3 yıldır zaten etkisini gösteren ekonomik sıkıntılar, Korona sonrası yepyeni bir dönemin geleceğinin işareti.
Artık devir, ‘kıt kaynakları en doğru şekilde kullanma’ devri...
Bu anlamda şanslı bir kulüp Göztepe. Sağlıklı bir ekonomik yapının üzerine kurulmuş, borç yükünden uzak kalmayı başarmış, yepyeni stadıyla yeni gelir kaynaklarına kavuşmuş... Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, yeni dönemin yıldızlarından biri olma kapısı açılıyor Sarı-Kırmızılılara. Öncelikle bu noktaya gelinmesinde Başkan Mehmet Sepil’e teşekkür etmek gerek.
Ancak fotoğraftaki güzellikler gibi, eksiklere de bakmak şart.
Dün iç sahada olmasına karşın oyun üstünlüğünün ele alınamamasında da ana etken aynıydı. Ligde üçlü savunma oynayan tek takım olan Gaziantep, özellikle ilk yarıda alana çok daha iyi yayıldı. Üstün fizik kalitelerini, Göztepe’yi andıran direkt oyun becerileriyle de birleştirince “Kolay lokma değilim” mesajını en sert şekilde hissettirdi konuk ekip.
İkinci yarıda alanı daha doğru paylaşan, topu hakimiyetine alan Göztepe, buna rağmen üretim sıkıntısını aşamadı.
Teşhis belliydi: Göztepe’nin A Planı işlemiyordu.
Palut’un tedavi modeli, ön alanda çok hareketsiz kalan Kamil Wilczek’in son vuruş kalitesi yerine Jerome’un dinamizmiydi. Ve diri Jerome, altın değerindeki kafa dokunuşuyla kilidi açtı.
Sonrasında maçın kırılma anı Serdar Gürler’in bomboş ve kaleci ile karşı karşıya pozisyonda Günay’a teslim ettiği toptu. Serdar orada galibiyeti sigortalayamayınca, Gaziantep’in maç boyu dikkat çeken yan top üstünlüğü son dakika golü olarak tabelayı belirledi.
Ancak benim adıma ‘büyük resim’ daha da güzel... Konyaspor bu ligin deneyimli ekiplerinden... Hafta içinde hocasını değiştirmiş. İç sahada oynuyor, galibiyete ‘ekmek-su’ gibi ihtiyacı var. Böyle bir rakibe karşı sahaya kendi kimliğini yansıtmak, “Bu oyun, benim istediğim gibi oynanacak” demek, özellikle ilk yarıda kendi oyununu dikte etmek çok değerli Göztepe için. Skordan bağımsız, Göztepe’nin geldiği bu noktaya saygı duymak gerek. Ve tabii İlhan Palut hocaya da “Emeğine sağlık” demek...
Sonrasında günün iki özel performansına bakalım. Bazı oyuncular vardır futbolda. Sessiz, sakin, gösterişten uzak gerçek emekçilerdir onlar... Takımlarına kattıkları, bir oyuncudan ötedir. Ne mutlu ki, Göztepe’de bu oyunculardan fazlasıyla var. Dün ikisi öne çıktı. Biri Alpaslan Öztürk... Gol atmadı, asist yapmadı, şovla zaten işi olmaz! Ama öylesine iki kritik savunma hamlesi vardı ki, iki golü önledi. Takımın ‘ruhani lideri’ kocaman bir alkışı hak etti...
Ve Napoleoni... Göztepe’nin sezon başında üst üste iki pas yapamayan görüntüsünden, bugün deplasmanda kendi oyununu dikte eden bir kimliğe bürünmesinde ‘İtalyan’ın payı büyük. Dün de birbirinden şık iki asistiyle gözlerin pasını sildi. Mücadelesi, oyun bilgisi ve sahaya akıl koyması da Göztepe adına büyük şans.
Beto’nun yokluğunda ‘O yoksa ben varım” diyen Göktuğ’a, attıkları gollerle Göztepe’yi uçuran iki kanat Halil ve Serdar’a, orta alanın iki dinamosu Soner ve Castro’ya kadar her dişliği iyi işledi Göztepe’nin.
Günün en merak edilen adamına gelince... Kamil Wilczek pek oyun içinde görünen bir santrfor modeli değil. Sol ayağı iyi, zaman zaman kontra çıkışlarında gösterdiği gibi oyun bilgisi iyi... Ancak ikinci yarının başında kaçırdığı gol, ondan beklentilerle örtüşür türden değildi.
Ne diyelim, biraz zaman!
Gürsel Aksel Stadı’na yürüyorum, ruhumu saran heyecan, beynimde Nazım’ın satırları...
“Bizim” diyorum, bu stat bizim...
Dört nala gelip Amatör Küme’nin çamurlu yollarından evin sıcaklığına uzandığımız bu mabed bizim...
Sakarya’da oynadığımız iç saha maçlarından, zor günde sığındığımız Bornova Stadı’ndan gelip “Burası Göztepe, buradan çıkış yok” diye haykırdığımız bu stat bizim...
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak...
İki efsane şampiyonluk yaşadığı Antalya’ya gelince yüzü gülen Göztepe taraftarını mı anlatsak, bu statta Eskişehir’in kalecisi olarak penaltılarda Süper Lig’i Göztepe’ye kaptıran Boffin’in dramını mı? Eski takımına rakip olan Tamer Tuna’nın romantizmine mi dem vursak, yoksa Tuna’yla hesabı olan bazı Göztepeli oyuncuların intikam hırsına mı!
Ama gelin duyguları bir kenara bırakıp, rakamlara yönelelim...
Ligin ilk yarısında 9 hafta Göztepe’nin direksiyonundaydı Tamer Tuna... Tuna’nın Göztepe’sine yaptığımız en büyük eleştiri kanatların verimsizliği, forvetin beceriksizliğiydi. Göztepe çalışıyor, mücadele ediyor ama ortaya kaliteli bir iş çıkaramıyordu. 9 haftalık o süreçte Göztepe’nin kanat oyuncularının ne yaptığına bakalım...
Serdar Gürler: 0 gol, 1 asist... Halil Akbunar: 0 gol, 0 asist... Yasin Öztekin: 0 gol, 0 asist...
Tuna döneminde kanatlardan gelen tek skor katkısı, 4-0’lık Kayserispor maçında sağ önde oynayan ve 2 kez ağları bulan Napoleoni’dendi.
Peki ya aynı oyuncuların İlhan Palut’la birlikte çıktıkları 8 maçta imza attığı istatistikler...
Serdar Gürler: 4 gol, 2 asist... Halil Akbunar: 3 gol, 2 asist...
Lider Sivasspor’a karşı, deplasmanda, dondurucu bir soğukta sahaya çıkıyorsa Göztepe... Üstelik sahaya çıkan kadro, 7 eksik nedeniyle belki antrenmanda bile yan yana gelmemiş bir 11 ise... O kadro, lidere karşı çatır çatır futbol oynuyor, kafa tutuyor, saçma sapan bir golle sahadan yenik ayrılıyorsa eğer...
Bu takıma tek söz edilmez...
Göztepe takımı kaybedecekse, böyle kaybeder.
İlhan Palut, kendisini her hafta biraz daha ileri taşıyan cesaretinden bu 7 eksiğe karşın ödün vermiyorsa... Bu hocaya da tek söz edilmez.
Sadece aklıma şu soru takıldı: Yasin oyuna alınırken, Napoleoni’yi kenara almak doğru muydu? Deniz’i oyundan alıp Napoleoni’yi en uca atmak daha isabetli olmaz mıydı?
Bu arada herkesin haftalardır birbirine sorduğu bir sorunun da kendi kendine cevabını bulduğunu belirtelim... Evet, Yasin’in bu performansıyla ilk 11’de olması mümkün değil.