Paylaş
Tecrübe; yaşadıklarımızın, kişisel ve ulusal hatta dünya tarihinden öğrendiklerimizin de bir bütünüdür. “Tecrübe etmek” deyince eline su dökülemeyecek bir millet olduğumuzu unutmayalım. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmişimiz hem büyük başarılar hem de yol kazalarıyla, ihanetlerle, kendim ettim kendim buldumlarla dolu...
Çok özel bir coğrafyanın çok özel bir milletiyiz biz. Eğer bu coğrafyada ayakta kalacaksak birliğimiz, dirliğimiz, cesaretimiz, aklımız bize hep lazım. Jose Ortega Y Gasset ise Kitlelerin Ayaklanması’nda şöyle der:
“Geçmişi inkar etmek saçma ve aldatıcıdır, çünkü geçmiş insanın doğal halidir, dört nala geri döner.”
En tehlikesi son cümledir; “Dört nala geri dönme ihtimali”... Bu ihtimali de insanların ve toplumların “unutma” huyu ya da “balık hafızası” gündeme getirir.
DEVLETLERİ VE TOPLUMLARI NE AYAKTA TUTAR?
Birliktelik, ahlak, adalet kavramlarını saydığınızı duyar gibiyim ama isterseniz buna liyakat, kurallar ve bu kuralların tam denetimi diyelim. Kurallar ve tam denetim asla unutulmamalıdır. Bunun nedenini de balık hafızasının neden tehlikeli olduğu ile açıklayalım:
- Bir cemaatin 80’lerden itibaren nasıl güçlendiğini, devletin kurumlarını nasıl ele geçirdiğini, son aşamada Silahlı Kuvvetler’de yaptıklarını ve darbe girişimini unutur.
- İlk günlerde en çok eğitimin önemini, kurumların kurallar çerçevesinde yönetilmesi gerektiğini, liyakati konuştuğumuzu da unutur.
- Kaçanları, yalan söyleyenleri, acıları, küçücük yaştan itibaren beyni yıkanarak robota dönüşenleri de unutur.
- Aslında dinimizi unutur, aslında geçmişi unutur, aslında doğru bilgileri doğru kaynaklardan alarak sadece aklımıza güvenmemiz gerektiğini de unutur.
BUNLARI NEDEN YAZDIM?
Benim bu ülkeye borcum çok... İyi bir eğitim aldım, çok çalıştım ve iyi bir işim var, vatanım cennet gibi, Mehmetçik sınırda görev yaparken, operasyona çıkarken hepimiz hayatımızı yaşamaya devam ediyoruz. Eğer doğruları bugün söylemezsek yarın yine aynı acılar dört nala geri döner. Yani doğruları söyleme vakti:
- Piyade Okul Komutanlığı’nda meydana gelen olay ve sonrasındaki iddialar günlerdir tartışılıyor. Bu konuda yapılan resmi açıklama ve bilgilendirmeleri gazetemizde Selçuk Böke’nin haberinden okuyabilirsiniz. Ben detaya girmeyi tercih ediyorum.
◊ Bugün Milli Savunma Bakanlığı’nın başında terör örgütü tarafından gözleri bağlanan, darp edilen, ters kelepçe takılan bir isim var. Devletin bölünmez bütünlüğüne olan inancını da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görev ve yetkilerini tam yerine getirirken hiçbir yetkisini aşmaması gerektiğine olan bağlılığını da biliyorum.
- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin temeli disiplindir. Amacı ise vatanı ve milleti korumaktır. Yani bu amaç dışında, disiplinsiz hareket edenin TSK’da barınmaması gerekir.
- Türk Silahlı Kuvvetleri fikir dayatma yeri de değildir. Farklı düşünceleri bünyesinde bulundurur. Ancak disiplin çerçevesinde fikir dayatmaya kalkmak ya da örgütlenmek söz konusu olamaz.
- Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri meseleye öncelikle “Disiplin, vatan ve millet görevi” olarak bakar. Neden mi?
1- Atatürk’e saygısızlık disiplin suçudur. 10 Kasım’da Atatürk resmi sol göğüs bölgesine takılır. Eğer bir personel takmıyorsa bu disiplinsizliktir.
2-Amire yazmadan, amire bildirmeden bu suçu işleyeni kendi başına ya da grup olarak da cezalandırmaya kalkmak disiplin suçudur. Eğer herkes herkese ceza vermeye kalkarsa ortada ne disiplin kalır ne de bütünlüğü olan bir ordu.
Burada şu bilgileri de paylaşayım:
- Atatürk resmini göğsüne takmayan öğrenciye tepki gösteren grup konuyu bölük komutanına iletiyor. Bölük Komutanı’nın uyarısıyla öğrenci Atatürk resmini takmak zorunda kalıyor.
- Bu gençler dört yıldır beraber okuyor. Yani birbirlerini tanıyorlar. Törenden sonra da gerilim sürüyor. Tartışma WhatsApp grubuna taşınıyor.
- Gençler dörder kişilik odalarda kalıyor, Atatürk resmi takmayan öğrencinin kapısına son olarak Atatürk resimleri asılıyor.
3-Amir bu olaylardan habersizse, zamanında müdahale etmemişse, göz yummuşsa ya da gerekeni yapmamışsa o da disiplin suçu işlemiştir.
“TSK’YI RAHAT BIRAKMAK”
Adli soruşturma ve disiplin süreci devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi bünyesindeki incelemeleri de sürdürüyor. Dünyadaki gelişmeler ve bulunduğumuz coğrafya göz önünde bulundurulursa onların gücüne ne kadar ihtiyaç olduğunu görebilirsiniz. Anayasal ve yasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla;
- Mesele sadece bugünün sorunu değildir. 15 Temmuz’un ardından hızla ve topluca yapılan alımlar sorunlu mudur mutlaka bakılmalıdır.
- Personel alımlarının hassas bir süreçle yürütülmesi şarttır. Referans dönemi kapanmalıdır.
- Disiplin üzerine kurulu bir yapıda “Şucu-bucu” gibi çeşitli isimlerdeki yapıların örgütlenmesine asla müsaade edilmemelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri fikir yayma ve örgütleme platformu değildir.
- Kısacası Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yasalar çerçevesinde rahat bırakarak, objektif personel alımının dört dörtlük sağlanması şarttır.
- Bir on yıl sonra başka bir isim altında bir 15 Temmuz daha yaşanma ihtimalini istemiyorsak; kurallarla, ilimle, bilimle birlikte birbirimize saygı duyarak çalışmaya ve yaşamaya mecburuz.
TARTIŞMALARDAKİ DOZA DİKKAT!
Sevgili okurlarım bugün tam 85 bin TSK personeli operasyon bölgelerinde, ölümle burun buruna görev yapıyor. Farklı görüşler meseleyi sadece kendi pencerelerinden ele alıp tartışmayı başka noktalara getirmeye çalışırsa, bu ülkeye zarar verirler. Geçmişi kimse geri getirmeye kalkmasın. Kurallar, akıl ve çağın gerekleri doğrultusunda önümüze bakalım.
GÖĞÜN MAVİ OLDUĞUNU ANLAMAK İÇİN DÜNYAYI DOLAŞMAYA LÜZUM YOKTUR
Tarih 6 Kasım 2022... Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Güvenlik Korucuları Eğitim İçi Hizmet Semineri’nde şu sözleri söyler:
“Terörün yanında, teröre sebep olan, teröre kaynaklık eden unsurlarla da mücadele etmeye başladıktan sonra bu bölgede her şey değişti. Eskiden terör örgütüne yıllık katılım 5 binli sayılarla ifade ediliyordu. Bugün hamdolsun 100’ün altına düştü. Adım adım sıfıra doğru ilerliyoruz. Şimdi bir ‘oh’ daha çekiyorum. Gençler PKK’ya gitmiyor.”
2024’e giriyoruz... Gençler artık dağa gitmiyor, gitmiyor çünkü bunun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumlarıyla hayata geçirdiği büyük bir proje yatıyor. Yakın geçmişe dönerek o projeyi özetleyelim:
- Güvenlik güçleri sınır içinde ve sınır dışında büyük operasyonlar yürüttü, hala yürütüyor.
- Eş zamanlı olarak Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da kalkınma hamlesi başlatıldı.
- 4+1 denilen yani toplamda beş yıl bölgede görev yapan öğretmenlere kadro hakkı tanındı. Böylece hiçbir okul öğretmensiz kalmadı.
- Diyanet İşleri Başkanlığı ciddi çalışmalar yürüttü.
- Gençler için sosyal tesisler kuruldu, başka illerde gezilere götürüldüler, anneler için okuma-yazmadan meslek edindirmeye bir dizi kurs açıldı.
- Diyarbakır anneleri acılarını anlattı, terörün gerçek yüzünü annelerin ağzından herkes bir kere daha öğrendi.
- Kısacası çocuklarımızın dağa çıkmasını engellemek için de başka yapılara ihtiyacımız yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm kurumlarıyla sabır ve akıl ile “bölme” girişimini bitirdi.
Sevgili Okurlarım;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir. 2024 yılına girerken dünyayı yeniden keşfetmeye pek gerek yok. Çağın gereklerine, ilim ve bilim ışığında ahlaklı, vicdanlı, adaletli, dürüst, çalışkan gençler yetiştirmemiz için devletin kurumları da çalışanları da yeter. Geçmişteki hataları tekrar etmekten vazgeçelim. Descartes der ki “Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşmaya lüzum yoktur.”
Paylaş