Paylaş
Gelinen noktada iki ülke arasındaki ilişkinin adı Sherman tarafından “NATO ortağı ve stratejik müttefik” olarak konuldu.
NATO ortağı ifadesi Sherman tarafından öylesine kullanılmadı. ABD yönetimi Sherman’ın deyimiyle NATO üyesi olarak Türkiye’nin Rus sistemlerini (S-400’ler) almasının NATO’ya karşı bir eylem gibi göründüğünü bilmesini istiyor.
ABD’nin insan hakları ve demokrasi konusunda kaygıları var.
ABD’nin bu kaygısı ekonomi ile de bağlantılı. İki ülke açısından potansiyel yüksek ama ABD’ye göre iş dünyası öngörülebilirlik, kuvvetli parasal politikalar ve hukukun üstünlüğünü de görmek istiyor.
ABD, DEAŞ’a karşı gördüğü terör örgütü YPG ile yaptığı işbirliğini belli ki sürdürecek.
Sorunlu alanlardan çok ilk etapta işbirliği alanlarına odaklanılacak.
Türkiye de zirveye ABD’nin terör örgütü YPG ile işbirliğinden, FETÖ konusundaki vurdumduymazlığına kadar haklı eleştiri ve taleplerini taşıyacaktır. Tam 14 gün sonra iki liderin yapacağı görüşmede, iki ülkenin önce işbirliği alanlarına odaklanıp, sorunlu alanları yöneterek yeni bir dönemi başlatıp başlatamayacakları belli olacak.
AĞIZDAN ÇIKAN SÖZ KURŞUN GİBİDİR...
3 MART 1924’de O’nun emriyle ve 429 sayılı kanun ile kuruldu.
Nutuk’ta Diyanet İşleri’nin siyasetten uzak tutulmasının gerekli olduğunun altını çizdi.
Tam 97 yıl önce Atatürk tarafından kurulan ve bugün o kurucu sayesinde topluma hizmetlerini sürdüren Diyanet İşleri Başkanlığı için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” ifadesi yer almaktadır.
Bugün tartışmaya neden olan sözler nedeniyle kısaca bir kere daha özetleyelim:
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Atatürk kurdu.
Siyasetten uzak kalmasını istedi... Bu istek hüküm olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da yer aldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasa’da yer alan amacı milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi gözetmek...
Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mensupları siyaset yapmayacak, siyasi görüşlerini işine yansıtmayacak, o ya da bu şekilde siyasetin etkisinde kalmayacak. Demek ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mensupları milleti bütünleştirecek, dayanışmayı güçlendirecek. Yani ortak değerlerine, tarihine saygı duyacak. Ortak değerler ve tarih üzerinden tartışma yaratacak sözler sarf etmek, doğal olarak bir milleti millet yapan geçmişi, değerleri yaralamak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki hüküm ile bağdaşmamaktadır. Diğer yandan tam 97 yıldır O’nun, silah arkadaşlarının ve yüce Türk milletinin sayesinde oluşan makamlarda bulunup o makamlardan konuşmak, konuşurken en azından saygıda kusur etmemek vicdanın ve aklın gereğidir.
Ayasofya’nın açılışında önce Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın tartışma yaratan sözleri, sonra başimam koltuğuna oturan Mehmet Boynukalın’ın açıklamaları ve sosyal medya mesajları, şimdi de yine Ayasofya’da yapılan “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” sırasında vaaz veren imam Mustafa Demirkan’ın isim vermeden kullandığı “zalim ve kafir” sözleri... Tüm bu sözler bu ülkede büyük çoğunluğu derinden yaralamıştır, yaralamaktadır. Mehmet Boynukalın’da olduğu gibi, bireysel tasarruf beklemenin ötesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasa’daki hüküm çerçevesinde kadrolu ya da sözleşmeli çalışanlarına “dayanışma ve bütünleşme amacını” ve bu amaç içinde “milletin, devletin ortak değer ve tarihine saygı duymayı” hatırlatması gerekmez mi?
Paylaş