Paylaş
Oynadıkları filmelerin hepsinin senaryosu birbirinden güzel, oyunculukları ise harika. Sırf sevdiğim oyuncu var diye senaryosuna, yönetmenine bakmadan izlediğim çok sayıda film var haliyle. Türk yapımı filmleri sevip sevmediğim çok soruluyor.
Bu soru benim için New York, Paris, Milano Moda Haftası ile İstanbul Moda Haftası’nı karşılaştırmamı istemek gibi bir şey.
Genelde yerli yapımları izlemeyi tercih etmiyorum çünkü beni senaryoya bağlayacak kadın veya erkek oyuncuyu hemen hemen hiç bulamıyorum. Bu tabii tamamen benim kişisel fikrim ama geçen gün çevremden de olumsuz yorum aldığım “İstanbul İçin Son Çağrı” filmini izledim.
Aslına bakarsanız birçok kişinin aksine, genelde oyunculuğunu beğenmiyor olsam da Beren Saat’in oyunculuğuyla senaryosunu çok beğendim. Evliliği, kadın erkek ilişkisini, günümüz ilişkilerini reel ele alan bir film olmuş.
Evlenmiş boşanmış, neredeyse 43’üne girmek üzere ve 15 yaşında oğlu olan bir kadın olarak kendi mutlu ilişki formülümün iki farklı kapı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Çiftlerin birbirinin hayallerine destek olmamasını, kıskançlığı, prototip düşünce yapısını ve toplumsal kodları son derece bencilce buluyorum.
Kapının yanında duran valizlerin istenildiği an alınıp çıkılabilme özgürlüğüne sahip olunan, isteyerek orada kalma hissini seviyorum.
Bu yüzden benim için mutluluğun formülü iki farklı kapı. Şimdi eminim bana kızanlar da olacak ama bana göre ilişkiyi bitiren en önemli faktörlerden biri bu.
Filme dönersek, finale doğru evliliğin sonuna gelmiş bir çiftin birbirlerine sarf ettiği özellikle erkeğin kadına söylediği bazı çok sert cümleler var. Hangi insan aynı noktada karşısındakinin canının acıtmak için aynı cümleleri kurmaz ki?
Ya da hangimiz yumuşak karnından karşımızdakini vurmadık ki?
Bazı repliklerin üzerine hâlâ düşünüyorum.
Özellikle erkeğin ağzından yazılan o son mektubun. Bence olumsuz yorum yapanlar filmin ne anlatmak istediğini kesinlikle anlamamış.
İlişkiler, evlilik ve sevgi üzerine şimdiye kadar izlediğim en güzel ve en doğal yerli yapımlardan.
Bir de bu gözle izlemenizi tavsiye ederim.
Bakalım aynı yerden bakabilecek miyiz?
İstanbul’un yeni cool mekânı Clubhouse Bebek
İstanbul 74’un de ortak olduğu, İstanbul’un yeni gym ve sosyalleşme mekânı Clubhouse, Demet Müftüoğlu Eşeli küratörlüğünde “We Belong” sergisiyle ilk kez İstanbullular ile buluştu.
Toplumsal meselelere farklı pencerelerden bakarak günümüzün aidiyet duygusu, toplumsal bağlar ve topluluk kültürüyle ilgili sorunları gündeme getiren sergide Robert Montgomery’nin “Love is the Revolutionary Energy” isimli eseri, Louvre Müzesi Tuileries Bahçesi’nden sonra ilk kez İstanbul’da sergileniyor.
Sergi, 15 Ocak tarihine kadar ziyarete açık. Çok değerli sanatçıların eserleri var. Kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Paylaş