Hayatımız kaç kişilik?

Elini nereye atsan kişisel girişimciye değdiği günümüzde, ilişki bilirkişilerinin çağının ortasındayız.

Haberin Devamı

Herkes her şeyi biliyor. Kiminle konuşmak istesen sanırsın iyi eğitimli birer psikolog.
Dertleşmek ve dertleşirken eğlenmek neredeyse hiç kalmadı. Bu manipülasyonların girdabında kayıp giden kaç kişi var düşünen yok, varsa yoksa ‘şöyle yapman lazımcılar’ var.
Mutlu bir ilişki desen onu kaybedeli çok oldu. Kadın erkek fark etmeksizin yaşı kaç olursa olsun çiftlerden biri ya da ikisinin aklı çoğunlukla başkasının kontrolünde.
Mutlu bir ilişkinin sırrı kesinlikle iki farklı kapı. Maalesef bu ekonomik özgürlüğü olmayanlar için pek mümkün değil.
Yapabilenler için söylüyorum bunu becerebilmek çok ama çok sağlam bir karakter ve güven gerektiriyor.
Güven yoksa zaten 7/24 beraber yaşasanız ne fayda?
Peki günümüzün en büyük tehlikesi olan sosyal medya başlı başına güvensizlik radarı değil mi?
Bu soruya cevabım hep aynı oldu.
Her zaman daha iyisi, daha yakışıklısı, daha güzeli, daha başarılısı, daha zengini, daha fiti, daha genci, daha anlayışlısı, daha egosuzu, daha romantiği yani kısacası sonsuz daha seçeneği o DM’lerde ve stalk’lanan hesaplarda ya da gerçek hayatta hep olacak.
“Daha iyisini bulursan bir saniye bile durma”cılardanım ben. Bir tane bile “daha” seçeneği bulunduysa çiftler tarafından, kadın veya erkek kimsenin olduğu yerde saniye durulmaması gerektiğine inanıyorum. İster kabul edin ister etmeyin o ilişki orada bitmiştir çünkü.
Belki de yıllardır kafamda yarattığım iki farklı kapının ardında başlayan yumuşacık ilişkiyle ortaya çıkan mutluluğun formülü tam olarak burada gizli.
Özgüvenin gücü.
Her bireyin kırmızı çizgisi olmalı.
Her kim olursa olsun sınırını bilmeli.
Aşanlara “orada bir dur bakalım” denmeli.
Arkadaş, dost, aile, sevgili, koca, patron, çalışan... Herkes için geçerli koskoca kırmızı bir kart.
Duygu varken bunu yapabilmek ne kadar kolay peki?
Gelin bu bakış açısını modaya çevirelim...
Herkes giyiyor, modaya yön verenler ‘bunu giymelisin’ diyor, reklamcılar ‘bu yeni bir arzu nesnesi kesinlikle sahip olmasın’ diye size o ürünü dayatıyor, it girl’ler onunla boy gösteriyor diye o ürüne sahip olunmalı mı?
Gerçek stil sahibi kişilikler trendleri takip eder ama asla o trendin kendisiyle ilgilenmez. O yüzden onların gardırobu her daim klasiktir.
“Trendler gelip geçisi, asıl olan stildir” felsefesi onların DNA’sında hep vardır. Stil ve gusto sonradan oluşmaz, sonradan sadece gelişir.
O gustaya ya doğmuşsunuzdur ya da ona doğuştan yatkınsınızdır.
Yani kısacası vücut tipine göre giyinmenin önemi kadar, her trend olan parçanın alınmaması gerektiğini bilecek, kendinize has bir stile sahip olmanız çok önemli.
Bu sizi hem modanın dayatmasından, hem kredi kartı borcundan, hem de herkesin birbirine benzediği günümüzdeki o kimliksizlikten ayrıştırır.
Bu kadında da erkekte de aynıdır.
Onlardan biri yolunuza değdiyse o öz benliğin veya stilin karşında ancak duruşunuzla var olabilirsiniz.
Sonra o duruşsuzluğun kaybını doldurmak zor olur.
Stil sahibi birini gördüyseniz durup uzaktan bir izleyin.
Bir görüntü yönetmeni gibi izleyin.
O duruşun, o auranın, o zarafetin veya yakışıklılığın neden boşuna olmadığını anlayacaksınız.
Öyle biriyle karşılaşınca da ne yapıp edip yakın olmaya çalışmalı insan.
Eğer yakın olmayı başarabilirseniz de asla kaybetmemeli.
Hayatınızı en yakınınızdaki 3 veya 4 kişi şekillendiriyor ya hani.
Ne güzel şeydir böyle insanlarla çevrili hayat, arkadaşlık, sevgililik, evlilik...
Gusto, stil, hayata karşı duruş iyidir.
Hayatın amacı bu kişilikle çevrili insanlarla devam etmek olursa, mutluluğu daha fazla aramaya gerek var mı?

Yazarın Tüm Yazıları