Acaba nasıl olacak diye beklerken, Dior inanılmaz bir prodüksiyonla “Le Mythe Dior”u fantastik bir dünyada, kısa film olarak bizlerle buluşturdu.
Bomboş sokaklarda fotoğrafçıların olmadığı, defile öncesi fotoğraf çılgınlığının yaşanmadığı bir moda haftası nasıl olacak diye düşünürken, pandemi sonrası sunulan ilk defileler bambaşka bir dönemin başlangıcı oldu.
Moda ve sanatın bir araya geldiğinde uçsuz bucaksız vizyonla nasıl devleşebileceğini bir kez daha deneyimlemiş olduk. Hem de bu sefer dijital gibi bir gerçek varken...
Defilelerde podyum tasarımına, davetlilere, defile sonrası gerçekleşen yemeklere, partilere ve basına gönderilecek hediyelere ayrılan bütçeler yönetmenlere ayrılınca ortaya kuşkusuz çok ses getirecek işler çıkacak.
Dior; görsel yapımları ile dikkat çeken filmleri, gölge ve ışık oyunları, buğulu sahneler ve sosyal drama işleri ile nam salmış İtalyan yönetmen Matteo Garrone ile sonbahar-kış defilesini sürrealist bir filmle anlattı. Müzikler, sanat yönetmenliği, ışık şahaneydi.
Grand Palais’te her seferinde podyum tasarımlarıyla nefis defileler gerçekleştiren Chanel ise, 2020 sonbahar haute couture koleksiyonunun hikayesini önce Instagram üzerinden yayınladığı teaser’lar ile anlattı. Daha sonra dijital ortamda defilesini sundu.
Dünyanın en iyi oyuncusu olsan bile insan olamadıktan sonra kaç yazar?
Dizi senaryolarına bakıyorsun, kadına fiziksel veya sözlü şiddet, erkek egemen bir hiyerarşi...
Okumuş kesime bakıyorsun, alkolün etkisinden kaynaklı şiddet... Bitmek bilmeyen farklı farklı varyasyonlarla kadınlara yaptığınız eziyetleri her gün okuyoruz.
Ünlü, ünsüz, okumuş, okumamış her türlü aciz erkeğin şiddetine dur diyen, onlara kafa tutan cesur kadınların sayısı her geçen gün artıyor.
Günlerdir Ozan Güven’in güzeller güzeli Deniz Bulutsuz’a uyguladığı kabul edilemez şiddeti okuyoruz. Darp fotoğrafları olayın boyutunu gözler önüne seriyor.
Kadınları küçümseme, örseleme, şiddet uygulama hakını nereden buluyorsunuz ey erkekler?
Yazın ortasında hortumlar, Sibirya’nın sıcaklık rekorunu kırması, bir anda gelen seller...
Yıllardır doğaya verdiğimiz zararın etkisini her geçen gün daha fazla hissediyoruz.
Hatta bu etkiye şahitlik eden ilk nesiliz ama küresel iklime karşı ciddi farkındalıkla büyüyen Z kuşağı bu gidişata dur diyebilmek ve zamanı tersine çevirebilmek için canını dişine takmış durumda.
Son zamanlarda dilimizden düşmeyen sürdürülebilirlik kavramı, onlar için yaşam biçimine dönüşmeye başladı bile.
Yani kendi ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek üretmeye baş koymuş durumdalar.
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun raporuna göre sürdürülebilirliğin tanımı “İnsanlık; doğanın gelecek nesillerin gereksinimlerine yanıt verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir” diye yapıldı.
Otele ilk adım attığım andan itibaren alınan tedbirler karşısında içim rahat etti.
Otele girişte kontroller daha siz aracınızın içindeyken başlıyor. Rutin ateş ölçümü, el dezenfektanı ve temiz maske eşliğinde otele giriş yapabiliyorsunuz.
Valizleriniz içeriye sokulmadan direkt dezenfekte edilmeye götürülüyor ve temizlendikten sonra odanıza gönderiliyor.
Valizlerinizle aynı anda içeriye giriş yapamıyorsunuz yani.
Check-in’iniz tamamen temassız olarak kurgulanmış.
Kimseyle temas halinde bulunmadan işlemlerinizi yaptıktan sonra odanıza geçiyorsunuz.
Selülitlerimizle mi uğraşalım, aldığımız kiloları vermekle mi uğraşalım, uzaktan uzağa içimiz sahil kesimlerine gitse de, korkudan gitmemek için direnen nefsimizle mi uğraşalım bilemez haldeyiz.
Ama artık kesin olan bir şey var ki yeni trend sağlıklı ve fit görünmek.
Pandemi süresince ülkemizde ve dünya genelinde insanların en çok izlediği yayınlar sağlıkla ilgili olanlardı.
Sağlıklı bir ten, güçlü bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı iç organlar sonunda kılık kıyafetten daha önemli bir yere geldi.
İnsanlar artık sadeleşmek, organik yaşamak, sağlıklı beslenmek ve doğaya katkı sağlamak istiyor.
Yakında birçok kişi Avusturya’da bulunan dünyanın en iyi sağlıklı yaşam merkezi olan Vivamayr’ın felsefesini benimsemeye başlayacak.
Mağazada sadece 2020 yaz koleksiyonu olmayacak...
Bodrum için sınırlı sayıda üretilen Bodrum baskılı çanta, mayo, aksesuvar, terlik ve bileklikler de olacak.
Geçen sene aynısı Capri ve Forte dei Marmi için tasarlanmıştı ve birçok yabancı trendsetter, bu ürünleri elde edebilmek için bu sahil yörelerine akın etmişlerdi.
Umarım aynısı güzel ülkemin incisi Bodrum içinde geçerli olur.
Bodrum bu sezon yabancıların radarına girmeye devam ediyor.
Dünyanın her noktasında tekne kiralaması yapan Book the Boat’un sahibi Barış Selamioğlu ile konuştuğumda çok fazla ülkeden özellikle Bodrum ve Hisarönü koyları için ciddi oranda talep olduğunu söyledi.
YouTube’da yoga ve meditasyon videolarının tıklanma oranlarında dünya genelinde ciddi artış olmuş.
Peki bu kadar içe ve maneviyata dönmemizin sebebi sadece pandemi süreci mi?
Yoksa kendimize daha fazla tahammülümüz kalmadı mı?
Ya da ne kadar hırslı olduğumuzu, elimizdekiyle yetinmeyi bırakıp, bizde olmayanın peşine düşmekten helak olduğumuzu, bu uğurda kimleri kolaylıkla gözden çıkartabileceğimizi görüp kendimizden korkar mı olduk?
Bundan mı maneviyata, doğaya dönme çabamız?
Kendimizden daha zor durumda olanlara yardım etmekten mutlu olan, “Bu bana çok iyi geldi” diyen çok kişi tanıyorum.
O kadar özledim ki Güney’i, Ege’yi, denize girip ağaç gölgesinde kestirmeyi.
Tamam az kaldı, neredeyse bitiyor, normale dönüş başlıyor, yakında hepsi geride kalacak derken; son birkaç gündür okuduklarım ve Amerika’daki yetkililerin 3.5 saat boyunca senatörlerin sorduğu sorulara canlı yayında verdikleri cevaplar, 2020-21 dönemine ait öngörü paylaşımları ve Asya’da hayat normale dönmeye başlamışken eğlence mekanlarının yeniden kapatılması ve vaka sayılarında artışların başlaması üzerine “eyvah bitmeyecek mi” endişesiyle baş başa kaldım.
Hayat “yeni normal”e döndürülmeye başlandıkça, aldığımız tedbirler de aynı oranda gevşiyor ve saat aksi yönde ilerlemeye başlıyor.
Bu sarmal ne zaman bitecek hiçbirimiz bilmiyoruz.
Aşı bulunmadığı sürece bitmesi çok zor deniyor.
Uzun süreler test edilmemiş bir aşının deneği olmak da var.
Kaldı ki Covid-19’un biyolojik silah olduğunu düşünenlerdenim, o yüzden çıkacak aşıya da kesinlikle güvenmiyorum.