Paylaş
YURTİÇİNDE ve dışında çok önemli görevlerde bulunmuş olan ekonomist Atilla Karaosmanoğlu'nun son krizle ilgili yaptığı değerlendirme sırasında söylediği bir cümle çok düşündürücüydü.
Karaosmanoğlu 1971 yılında Nihat Erim hükümetinde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak ekonominin patronluğunu üstlenmişti.
Erim'in politikalarına karşı çıkarak istifa eden 11 bakanın arasında yer alan Karaosmanoğlu, 1972 yılında Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı'na getirildi ve uzun yıllar bu görevde kaldı.
1994 yılında emekli olup Türkiye'ye döndü.
Bu kısa özgeçmişi, Karaosmanoğlu'nun uzun yıllar Dünya Bankası'nın ikinci adamı olarak görev yapan uluslararası bir ekonomist olduğunu vurgulamak için yazdım.
Önceki gece CNN Türk televizyonunda Yavuz Baydar'ın programına konuk olan Karaosmanoğlu'na bir izleyici böyle bir krizle daha önce karşılaşıp karşılaşmadığını sordu.
Ünlü ekonomistin yanıtı, başta da belirttiğim acı bir gerçeği vurguluyordu:
‘‘Ben 50 yıldır mesleğim gereği pek çok kriz gördüm. Bazılarına da konumum nedeniyle müdahale etme durumunda kaldım. Ama şunu itiraf etmeliyim ki, hayatımda böyle bir krizle hiç karşılaşmadım.’’
* * *
Haberler, uluslararası uzmanların hemen hepsinin de Karaosmanoğlu gibi düşündüğünü ortaya koyuyor.
Herkes, durduk yerde yaratılan bu krizi şaşkınlık ve hayretle izliyor.
Kriz gecesi NTV'de konuyu tartışırken o psikoloji içinde şunları söylediğimi anımsıyorum:
‘‘Bu sabah yataktan kalktığımda biri bana ‘Bugün Türkiye'nin başına çok büyük bir bela açmak isteyen ne yapabilir sizce?' deseydi, inanın MGK'daki olayı aklıma bile getiremezdim.’’
İnanın bu sözlerim son derece içtendi.
Gerçekten de cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmasının yapılacağı günden bir gün önce ülkeye bundan daha büyük bir kötülük yapılamazdı.
Bakın, iki kişinin kavgası ülkenin başına ne belalar açtı.
Bundan sonra da bu belanın nerelere uzanacağını kimse kestiremiyor.
NTV’deki programa katılanların çoğu, o gece siyasi krizin durulmayacağı hatta daha da tırmanacağı inancındaydı.
Oysa ben daha önce bu tip siyasi krizleri birçok kez yaşadığım için gayet iyi biliyordum ki, Sezer ile Ecevit birkaç gün sonra hiçbir şey olmamış gibi davranacaklardı.
Bunları söyledikten sonra, ‘‘Aradan bir süre geçsin olay unutulur gider, ama gerisi ne olur bilemem’’ dedim.
Yani kavganın ülke ekonomisinde yapacağı tahribatın boyutu ve süresi konusunda uzman olmadığım için bir tahminde bulunamadım.
Nitekim siyasi kriz, tahminlerimizin ötesinde çabucak geçti gitti. Olan ekonomiye oldu.
* * *
Eğer Ahmet Necdet Sezer, bir gün sonra çok kritik bir borçlanmanın ihalesinin yapılacağını bilecek kadar devlet işleri konusunda derinlemesine bilgilendirilmiş olsaydı, inanıyorum ki o konuşmayı o gün yapmazdı.
Eğer bunca yıllık devlet ve siyaset deneyimi olan Ecevit toplantıyı terk edip açıklama yapmasının böyle bir krize yol açacağını tahmin edebilseydi, inanıyorum ki yerinden kımıldamazdı.
Sonra Hüsamettin Özkan'ın konuşmasına izin vermez, Cumhurbaşkanı'nın eleştirilerine onun sert üslubunu kullanmamaya dikkat ederek gereken yanıtları verme olgunluğunu gösterirdi.
Ve sevgili okurlar, biz de bu krizi yaşamazdık.
İşte, devlet adamlığı böyle zamanlarda belli olur.
Ülkenin yazgısını elinde tutmak durumunda olan insanlar, en ağır koşullar altında bile öfkelerine hákim olmasını bilmek zorundadırlar.
Aksi halde ülkelerini bu tip felaketlere sürüklerler.
Paylaş