Tufan Türenç: Tansu Çiller'in öfkesi

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Tansu Çiller'in telefondaki sesi öfkeliydi. Doğrudan konuya girdi:

‘‘Beni Hizbullah'la ilişkilendirmişsiniz. Neredeyse vatan haini ilan edecekmişsiniz. Bunu nasıl yaparsınız?’’

Yanıtlamama fırsat vermeden sürdürdü konuşmasını:

‘‘Ben PKK'ya karşı amansız savaş vermiş bir insanım. Nasıl olur da Hizbullah gibi bir terör örgütüne göz yummuş olabilirim? Bu mümkün mü? Üç yıldır iktidarda değilim. Bizim zamanımızda Hizbullah, Güneydoğu bölgesinden dışarı çıkamamıştı. Siz bizden sonraki hükümetlere hesap sorun.’’

Gazeteciliğin en önemli kuralı, eleştirdiğiniz kişilerin tepkilerini sabırla dinlemektir.

Onların gönderdiği yazılı yanıtları çarpıtmadan yayınlamaktır.

Bizim mesleğin en önemli etik kurallarından biri, belki de birincisi yanıt hakkının kutsallığıdır.

O nedenle Çiller'in konuşmalarını sözünü kesmemeye gayret ederek dinledim.

Olaylara doğal olarak kendi penceresinden bakıyor, değerlendirmelerini de bu doğrultuda yapıyordu.

Ancak benim yazımdaki açının biraz uzağındaydı bu değerlendirmeler.

Ben yazımda Refahyol dönemini eleştiriyor, o günlerde sık sık yapılan, irticanın tehlikeli boyutlara ulaştığı, gerekli önlemlerin alınmadığı yolundaki uyarılara Erbakan-Çiller hükümetinin kulak asmadığını vurguluyordum.

Hepimizi ürperten Hizbullah vahşetinin, bu uyarıların ne kadar haklı olduğunu gösterdiğine işaret ediyordum.

Ve sonuda bu uyarıları yapanları ‘‘Dayatmacı’’ olarak suçlayan Erbakan ile Çiller'in yanılgılarını belirtiyor, bunun için bir vicdan muhasebesi yapıp yapmadıklarını soruyordum.

* * *

Benim yazımdaki açı buydu.

Oysa Çiller bu yazıdan, kendisini Hizbullah'ı desteklemekle suçladığım anlamını çıkarıp, ‘‘Bu bana yapılan büyük bir haksızlıktır’’ diyordu.

Refahyol hükümeti zamanını bazılarımız unutsak da milletimizin büyük bölümü bir kábus olarak anımsıyor.

O hükümetin gerici hareketlere cesaret verici icraatını, bunun sonucunda irtica heveslerinin büyük bir fütursuzlukla sokaklara taştığını yinelemeye gerek yok.

Tansu Hanım da kabul eder ki, o dönemde ülke sıkıntılı, gergin, kapkara günler yaşadı.

Ülkeyi 28 Şubat noktasına da o hükümet getirdi.

Zaten Tansu Hanım bu gerekçelere dayanarak Erbakan'ı istifaya razı etmedi mi?

Ama şimdi, ‘‘Ben ülkeyi seçime götürecektim. Buna izin verilmedi’’ diyor.

Ancak bir gerçeği kabul etmiyor. Onca olaydan sonra o hükümete kimsenin güveni kalmamıştı ve ülkenin büyük bölümü Refahyol'un iktidardan uzaklaşmasını istiyordu.

Nitekim Meclis'teki istifalar bunu gerçekleştirdi.

Tansu Hanım ve Erbakan, bazı milletvekillerinin istifa ettirilerek demokrasinin katledildiğini ilan ettiler.

Karşı taraf ise bunun demokrasiyi korumak amacıyla gösterilen bir refleks olduğunu söyledi.

* * *

Tansu Hanım bu arada hükümetin ekonomik politikalarını da sert bir şekilde eleştirdi ve biz gazetecileri gerçekleri dile getirmemekle suçladı:

‘‘Göreceksiniz işler daha da kötüye gidecek. Çünkü çok yanlış işler yapılıyor. Ülkeyi bu noktaya getirdiler, sonra da götürüp IMF'ye teslim ettiler. Ama siz bunları yazmıyorsunuz. Hükümeti hiç eleştirmiyorsunuz. Tarih bir gün bunları yazacaktır.’’

Kuşkusuz tarih bir gün her şeyi yazacaktır.

Ama olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, gerçekler tarihe kalmadan tek tek açığa çıkıyor.

Tıpkı Hizbullah olayında olduğu gibi...

Yazarın Tüm Yazıları