Paylaş
SON günlerde bazı gerçekleri, bazı aklı başında insanlara anlatmaktan dilimde tüy bitiyor.
Dost sohbetlerinde Recep Tayyip Erdoğan'ı umut olarak gören bazı kişilerin aymazlıkları beni dehşete düşürüyor.
Onun İran'daki mollalardan dünya görüşü olarak fazla bir farkı olmadığını göremiyorlar.
Tek farkının takım elbise giymesinin, kravat takmasının olduğunu anlayamıyorlar.
Recep Tayyip Bey'in dünya görüşünün getirdiği çağdışı uygulamaları kente attığı cilayla nasıl sakladığının farkına aradan bunca yıl geçmesine rağmen hálá varamamışlar.
Onlara, Çelik Gülersoy'un binbir emekle İstanbul'a kazandırdığı ve halkın yaşamına açtığı eşsiz güzellikteki tarihi mekánların, o çağdışı kafanın elinde bugün ne hallere düştüğünü gidip görmelerini söylüyorum.
Özel yaşamlarındaki tercihlerin çağdaşlıktan ne kadar uzak olduğuna dikkat etmelerini öneriyorum.
Recep Tayyip ve arkadaşlarının dünyaya, hocaları Erbakan'dan fazla farklı bakmadıklarını anlatmaya çalışıyorum.
Nedense bizim insalarımızın gerçeği öğrenmek, geniş ve etraflı düşünmek için kafalarını yorma gibi bir gayretleri yok.
Siyasi tercihlerini daha çok öfkeleriyle belirliyorlar.
Bunun da sancılarını ulus olarak çekiyoruz.
* * *
Recep Tayyip olayını umut olarak görenlerin İran'da yaşananları çok dikkatli izlemeleri gerektiğine inanıyorum.
İran halkı ceberrut Şah rejiminden öylesine bunalmıştı ki, o öfkeyle mollalara sarıldı.
Ama çok kısa zamanda daha beter bir cehennemin içine düştüğünün farkına vardı.
21 yıldır da bu cehennemden kurtulmaya çabalıyor.
Kurtarıcı olarak da yine bir mollaya sarılıyor. Sakallı, sarıklı, cübbeli...
Ama Hatemi adlı bu molla tatlı dilli...
Halkına reform vaat ediyor.
1997'de de özgür basın, siyasi diyalog, Batı'yla normal ilişkiler, sosyal yaşamdaki baskıların azaltılması (kaldırılması değil) gibi vaatlerle seçimi kazanmıştı.
4 yılda bunları gerçekleştiremedi. İran saplandığı reform çamurundan kurtulamadı.
Ama İran halkı Hatemi'ye bir kez daha oy verdi.
Bakalım, çaresiz İran halkı ‘‘İslami demokrasi’’yi savunan, kendisi de ayetullah olan Hatemi'yle düştüğü ‘‘siyah yorgunluğu’’dan (İslam devriminin sembolü kara çarşaf yorgunluğu) kurtulabilecek mi?
* * *
Bizim kravatlı mollalara gelelim...
Onların da gönüllerinde herhalde laik demokratik cumhuriyet rejimi yatmıyor...
Demokrasiyi ağızlarından düşürmediklerine bakmayın. Onların demokratlığı, reformculuğu Hatemi'den ilerde değildir.
Bu dünya görüşleri ile kuracakları yeni parti Türkiye'yi nereye götürebilir ki?
Hocaları nereye götürdü ki? Götüre götüre Kaddafi'nin çadırına götürdü.
21'inci yüzyılda oğlunun düğün davetiyesine hicri takvime göre tarih koyan kafanın Türkiye'yi nereye götüreceğini uzun uzun düşünmeye gerek var mı?
Bunların ağızlarında geveledikleri ‘‘liberal İslam’’ siyasi İslam'ın bir yutturmacasından başka bir şey değildir.
Mollanın dili ne kadar tatlı olursa olsun İran'ı çağdaş dünyayla nasıl buluşturamıyorsa, bizim kravatlı mollaların da Türkiye'yi götürecekleri yer çağdaş dünya olmaz.
Olsa olsa ülkeyi ‘‘siyah yorgunluğa’’ mahkûm ederler.
Paylaş