Paylaş
Merak ediyorum acaba Tansu Çiller ile Necmettin Erbakan ve onların peşinden gidenler Hizbullah vahşeti karşısında bir vicdan muhasebesi yapıyorlar mı?
Bunu sesli yapma yürekliliği göstermelerini beklemiyorum.
Ama acaba kendi iç dünyalarında 28 Şubat'ta irtica tehlikesini vurgulayanlara karşı yaptıkları haksızlığın ezikliğini duyuyorlar mı?
28 Şubat neydi?
İrticai faaliyetlerin tehlikeli boyutlara ulaştığının, demokratik laik cumhuriyeti tehdit ettiğinin, Refahyol hükümetinin ise yasaları uygulamayarak bu hareketlere göz yumduğunun bir saptamasıydı.
Alınan kararlar da demokratik rejimin korunması için yapılması gerekenlerdi.
Üstelik bu kararlar Erbakan'ın başbakan, Çiller'in de başbakan yardımcısı olarak katıldıkları MGK toplantısında alınmıştı.
Kararların altında onların da imzaları vardı.
Ama ertesi günden başlayarak gerek Erbakan gerekse Çiller, bu kararları bir ‘‘dayatma rejimi’’ olarak ilan ettiler ve bunu siyasi rant elde etmek için kullanmaya kalktılar.
Onları destekleyen bir sürü kalem de ‘‘İrtica paranoyası yaratılarak postmodern bir darbe yapıldığını’’ iddia etti.
Çiller, Erbakan ve onları destekleyenlere göre irtica tehlikesi yoktu, askerler rejime müdahale etmek için böyle bahaneler uyduruyorlardı.
Ama bugün karşımıza çıkan Hizbullah vahşeti irticanın geldiği korkunç noktayı gözler önüne serdi.
* * *
İşte onun için merak ediyorum, bu tüyler ürperten olaylar karşısında Çiller, Erbakan ve yandaşlarının vicdanları sızlıyor mu diye...
Şu gerçeği kabul edelim ki 28 Şubat sürecinde bazı işgüzarların aşırı müdahaleleri oldu.
Ama bütünüyle bakıldığı zaman 28 Şubat kararlarının amacı laik demokratik cumhuriyeti korumak ve kollamaktı.
Altında Erbakan ve Çiller'in de imzalarının bulunduğu kararlar laik demokratik cumhuriyeti yıkıp yerine bir şeriat devleti kurmak isteyenlere karşı mücadele öngörüyordu.
Yani demokrasiye karşı değil, demokrasinin korunmasına yönelik bir hareketti.
Hiç kuşkusuz 28 Şubat türü kararlara hiçbir demokratik ülkede hiçbir hükümet muhatap olmaz.
Çünkü hiçbir demokratik ülkede Refahyol gibi bir hükümet olmaz.
O günleri anımsarsak o hükümetin böyle bir müdahaleye fazlasıyla çanak tuttuğunu dürüstlükle kabul etmemiz gerekir.
Hizbullah olayları irticanın gerçek yüzünü tüm dünyaya göstermiştir.
Bu açıdan bakıldığında 28 Şubat kararlarının bir dayatma değil, bir zorunluluk olduğu kanıtlanmıştır.
* * *
28 Şubat kararları konusunda en doğru ve gerçekçi değerlendirmeyi o günlerde o zamanki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal yapmıştı.
Baykal, 28 Şubat'ın bir dayatma olduğunu savunanlara karşı şu yanıtı vermişti:
‘‘28 Şubat bir dayatma değildir. Laik, demokratik cumhuriyetten yana olanların gösterdiği bir demokratik reflekstir ve yüzde yüzde haklıdır.’’
Türkiye o dönemde çok büyük badireler atlatmıştı.
Bunun sorumlusu da iki kişiydi. Biri Necmettin Erbakan, öteki Tansu Çiller.
Her ikisi de kişisel siyasi hırsları uğruna ülkeyi sürükledikleri uçurumu gizlemek için demokrasi havarisi kesilmişlerdi.
Her ikisi de ‘‘dayatma rejimi’’ diye niteledikleri 28 Şubat'ı tarihin değerlendireceğini söylemişlerdi.
Hizbullah vahşeti, Çiller ile Erbakan'ın ne kadar büyük bir yanılgı içine düştüklerini tarihe bile bırakmadı.
Paylaş