Paylaş
BÜYÜKELÇİ Robert Pearson önceki sabah kalktığında, bütün gün yapacak bir işi olmadığını fark etti ve büyük olasılıkla aklına hızlı bir liderler turu yapmak geldi.
Hemen sekreterini arayıp önce Yılmaz'dan, arkasından Bahçeli'den, sonra da Başbakan Ecevit'ten randevu alması için talimat verdi.
Daha sonra banyosunu aldı, saçlarını fönleyip özenle taradı.
Sinekkaydı tıraşını oldu, sürekli kullandığı parfümünü (Markasını ne yazık ki bilemiyorum) sürdü.
Sonra beyaz gömlek ve çok sevdiği koyu gri takımlarını giydi.
Elbisesine uygun çok şık kırmızı bir kravat taktı.
Aynada kendisine bakarak, sayın liderlerin huzuruna çıkacak duruma geldiğine karar verdi ve gönül rahatlığıyla kahvaltı masasına oturdu.
Bu arada sekreteri randevuların alındığını, sayın liderlerin kendisini beklediklerini bildirdi.
Daha vakit vardı. Ofisine geçip masasında her gün olduğu gibi bekleyen Türk gazetelerinin özetlerine göz atmaya başladı.
Sonra diğer işlere biraz baktı ve öğleye doğru otomobiline binerek sırasıyla Yılmaz, Bahçeli ve Ecevit'le görüşmeye gitti.
* * *
Büyükelçi Pearson, bu nezaket ziyaretlerinde liderlere sadece ve sadece hal hatır sordu:
‘‘Nasılsınız efendim? Sizi çok iyi görüyorum ve bundan hükümetim adına mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.’’
Sonra havadan sudan konulara girdi ve bir süre sonra da izin istedi. Tekrar sağlık ve afiyetler dileyerek yanlarından ayrıldı.
Görüşmeler sırasında kesinlikle hükümetin, Kemal Derviş'in arkasında durup durmadığını sormadı.
Washington'un, yeni programın arkasındaki siyasi destek ve kararlılığı son derece önemsediğine de değinmedi.
Amerikan yönetiminin, Türkiye'ye verilecek destek konusunda böyle bir aydınlanmaya gereksinim duyduğunu da kesinlikle söylemedi.
Bizim gazeteci arkadaşlar oturup kafa kafaya verdiler ve bunları uydurdular.
Yoksa büyükelçi, asla yazılanlar gibi sorular sormadı.
Şaka bir yana, Ecevit yaptığı yazılı açıklamaya acaba kendisi inanıyor mu?
Belki gazetelerdeki Ecevit-Pearson diyaloğu kelime kelime öyle değildir ama, üç aşağı beş yukarı da yazılanlara yakın geçmiştir.
* * *
Bu kanıya nereden varıyorsun derseniz, işte yanıtlarım:
Kemal Derviş'e Washington'da ısrarla, ‘‘Arkanda siyasi irade var mı? Politikacılar hazırlayacağın programa destek verecekler mi ve kararlılıkla bunun arkasında duracaklar mı?’’ diye sorulmadı mı?
‘‘Sana güveniyoruz ama siyasi iradenin tutarlılığı konusunda kuşkular duyuyoruz’’ denilmedi mi?
Şimdi bütün bunlar bilinirken Ecevit'in, ABD Büyükelçisi'nin kendisine Derviş'in arkasında durup durmadıklarını sormadığı yolundaki açıklaması inandırıcı mı?
Sayın Başbakan kusura bakmasın ama yanıtım olumsuz.
Şimdi olayın bir başka yanını irdeleyelim.
ABD Büyükelçisi'nin, hükümetin üç liderini böyle sorguya çekmesi diplomatik kuralları zorlamıyor mu?
Zorluyor, hem de fazlasıyla.
Büyükelçi daha diplomatik davranabilirdi. Ama sanırım Washington'un yeni yönetimi bu incelikleri henüz bilmiyor, zamanla öğrenirler.
Olaya Amerika açısından bakarsanız, onlar böyle bir nabız yoklamayı olağan görüyorlar.
Türkiye'ye destek sağlamak için istekliler ama hükümetin programın arkasında kararlılıkla durup durmadığını net olarak öğrenmek istiyorlar.
Özetle Ecevit'i bilmem ama ben, büyükelçinin üç lidere hal hatır sormak, havadan sudan bahsetmek için gitmediğine eminim.
Paylaş