Rüzgarda uçuşan yapraklarda sevgi sözcükleri savrulmaz mı sağa sola...
Tıpkı Nazım Hikmet’in şu dizeleri gibi:
"Itır saksısında artan koku / denizlerde uğultular / ve işte dolgun bulutları ve akıllı topraklarıyla sonbahar / sevgilim, / yaş kemalini buldu / Bana öyle gelir ki / belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan / Ama biz hala / güneşin altında el ele yalnayak koşan / hayran gözlü çocuklarız."
Ama... Bir de hüzün...
Ayrılıklar, yalnızlıklar, boşluklar...
Yazın o tüm özgürlüğünün, rahatlığının ötesinde yakamıza yapışan ’sorumluluklar’.
O sorumlulukların dayattığı zorunluluklar, hırslar, çekişmeler...
Sonbaharın mayasında bu var.
Ve nedense dalıp giden gözlerimiz...
Bu yıl da aynı duygular içindeyim.
İşte Fuar’ın bir köşesinde ’güçlü bir bedenden sıyrılıp’ süzüle süzüle yerlere düşen yaprakları izliyorum.
Ve o solan, sararan yapraklar son birkaç ay içinde aramızdan ayrılıp giden dostları, büyüklerimizi, İzmir’in ve Ege’nin yıldızlarını getiriyor aklıma.
Yitirilen değerlerle yakalanan mutluluklar.
Sevgi, dayanışma ve paylaşım.
İhsan Alyanak, Ersin Faralyalı, Prof. Dr. Ömer Yiğitbaşı, Muhsin Bilgehan, Zühtü Pala, Avni Yelkenbiçer, Reşit Kurşun, Mazhar Metin Rüstem, Sermet Akgün, Salih Baysak, Ahmet Kamil Tezol, Esin Özgener, Oya Uzman...
Ne o sonbahar yağmurları mı başlıyor?
Gözlerimdeki nemler ne?
Yapraklar düşmeye devam ediyor.
İz bırakan, sevgi seli yaratan noktada olmak güzel değil mi?
Ve birkaç ay sonra ki yeni değişim...
Kışın ardından gelecek ’bahar’.
Yeni bir değişim...
O tomurcuklar yeni güzelliklerin, yeni değerlerin müjdecisi değil mi aslında?