DAHA geçen yıl görkemli törenlerle dünya çapında anılmadı mı? Onbinlerce insan onun felsefesi, yaklaşım ve düşünceleri ile tanışmadı mı? Tanışanlar bir kez daha büyüklüğü karşısında şapka çıkarmadı mı? Hayranlıklar, sevgiler ve bağlılıklar artmadı mı? UNESCO’nun en görkemli kutlamaları onun için gerçekleşmedi mi?
Bir ölüm haftası daha. Böyle büyük insanların doğum ve ölüm günleri ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Vardır, ama...Bilinenler aralık ayını işaret eder hep. 18 Aralık 1273. Bundan 700 kusur yıl önce.
Konya; Konya olalı böyle bir cenaze töreni görmemiştir. Sevenleri, devlet adamları, din alimleri, gençler, kadınlar... Müslümanlar, Hıristiyanlar. Yahudiler... Türkler, Rumlar, Ermeniler, Araplar...
Dört bir yandan... Farklı görüşlerden... Mevlana böyle bir değerdi.
Bugün toplumsal açılım, derin uzlaşmaları yakalama anlamında yaşadığımız sıkıntılarda başvuracağımız değerler yok mu aslında?
İşte Konya’da hafta boyunca gerçekleşen etkinliklerde onun düşünce ve görüşleri anlatılmayacak mı diller döndüğünce?
Anadolu değerleri, Anadolu yaklaşımı, hatta Anadolu solu dediğimiz değerler manzumesinin da özünde yatan kişilerden biri değil mi Mevlana?
Sıkıntıları aşmak... Huzuru yakalamak... Uzlaşmaları geliştirmek ve güçlendirmek... Yeni sevgi pencereleri aralamak...İnsan sevgisini her şeyin üzerinde tutmak... İnsan sevgisini merkezine yerleştiren bir hümanizm.
Yunus Emre’nin dile getirdiği gibi; "Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü...".
Mevlana’nın söylemi de bu değil midir aslında? Bir özet, bir manzume...
"Hamdım, piştim, yandım" insanın yaşadıklarının bir özeti değil de nedir?
"Ey Tanrı’nın kitabının nüshası olan sen ve ey Tanrı’nın yüz güzelliğinin aynası olan sen! Her istediğini kendinde ara. Çünkü sen her şeysin."
"Aşk ateşi güzel seslerle alevlenir. Kulağından vesvese pamuğunu çıkar da duy coşkusunu káinatın..."
"Bakarsın bugün sever bu yürek/Yarın sevilir bakarsın/Yüreğimin özünde başka yarınlar var...". Mutlak varlık; tanrıdır. Ve evren, Tanrı’dan fışkırmıştır. Bazı değerlendirmeler yaparken, o günün koşullarına inme zorunluluğu...Biraz da o günleri anımsama... Hatta yaşama...Ve başarılanın zorluğunu görme...Yapılanın büyüklüğünü anlama... O yüzden farklı anlamda şu değerlendirmeler: "Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol/ hataları örtmede gece gibi ol/ tevazuda toprak gibi ol/ öfkede ölü gibi ol/ her ne olursan ol/ ya olduğun gibi görün/ ya göründüğün gibi ol"
"Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir."
"Sadece susayan suyu değil, su da susayanı bulur."
Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak. Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur. Bilginin, iki kanadı vardır, şüphenin ise tek...
Bir umut değil mi aslında sevgi... Bir hedef... Sevgiye uzanmak...Sorunların sevgiyle çözümü... Ve 700 küsur yıl önce söyledikleri "sevgiye bir koşu" değil mi aslında? Yeni güzellikler yaratma adına...
Bizim Anadolu’da sarılacak öyle değerlerimiz var ki...Onun için sığ tartışmalar yerine değerlere sahiplenme...Onun için derin ayrılıklar yerine sakin sularda sevgi buluşmaları...Yani... Uzlaşmalar...Mevlana; geleceğin güzellikleri adına bize sunulmuş bir şans. Öyle bakmak gerekmez mi?
Ve onu daha iyi tanımak... Anlamak...Önyargılardan, yanlış irdelemelerden uzak. Sadece sevgi, akıl ve mantık adına...
Ve Anadolu bilgeler yatağı, sevgilere kucak açmış... Onlardan biri de Yunus. Mevlana Yunus Emre için ne demişti:
"Nereye gittiysem bir Türkmen bilgenin izini önümde buldum, geçemedim". Peki Yunus Emre, Mevlana için ne demişti:
"Gönlümüzün aynası..."
Sevgiyi ve insanı tanrılaştıran bir deha, Yunus. Hani "Biz dünyadan gider olduk/Kalanlara selam olsun/Bizim için hayır dua/Edenlere selam olsun" diyen Yunus. Mevlana... Yunus Emre... Taptuk Emre... Karacaoğlan... Dadaloğlu... Daha niceleri... Anadolu bu işte... En az Avrupalılar, Amerikalılar kadar iyi tanımamız gerekmez mi onu? Mevlana’yı? Onları?