BUNDAN 5-6 yıl önce "Eskişehir turizmi" dense gülüp geçerdik herhalde...
Eskişehir’de de turizm mi olur canım?
Öğrenci kenti işte...
Sarar’ı var, Eti Bisküvisi var...
Bol bol öğrencisi var, genci var...
Hele Esbank’ın tarihe karışmasından sonra... Fazlaca ne olabilir ki...
Gidip de ne görülür ki, Eskişehir’de...
Sadece yarenlik, dostluk...
Çoluğu - çocuğu ziyaret işte...
Şimdi sıkı durun; evet Eskişehir turizmi var... İnsanlar Eskişehir’de yaşanan değişimi gidip görmek istiyorlar.
Kulaktan kulağa yayılıyor bu.
Şehircilik nasıl yapılır?
Bir yönetim nasıl bir kentin çehresini değiştirir? Çağdaşlık nasıl olur?
Bu Yılmaz Hoca nasıl bir insandır?
Bunları gidip Eskişehir’de görmek istiyorsunuz önce...
Sonra da... Gidip görüyorsunuz.
Gidip görmelisiniz...
Ve insanlar artık akın akın, özellikle de hafta sonları Eşkişehir’e gidiyorlar.
Anadolu’nun ortasındaki bu kent nasıl değişmiş, hangi sihirli el değmiş, nasıl güzelleşmiş diye...
Ben "İzmir’den başka yerde yaşamam" derdim; Eskişehir’i gördüm, "İnanın Eskişehir’de yaşanır" diyorum.
Eskişehir’de yaşanan bu değişimin, güzelleşmenin, çağdaş şehirleşmenin mimarı; Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen.
Açık Öğretim mucizesinin yaratıcısı da o.
Türkiye’nin dört bir yanındaki öğrencilerinin "sevgili hocası".
Ve iki dönemdir Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı.
Eskişehir’in emanet edildiği gerçek bir "Şehremini".
Şovda değil, eylemde...
Laf, sözde, palavrada değil, icraatta...
Ceğiz, cağız da değil, yapılanda...
Zaten yaptıkları da ortada...
Çağdaş altyapısı ile parkları, bahçeleriyle, tramvayları, metrosu ve ulaşımdaki rahatlığı ile, Porsuk Çayında yaratılan mucizesi ile, hatta bu yaz plajları ile cennet bir Eskişehir.
Çağdaş bir kent.
Doğru, güzel yaşamın yeni adresi...
"Çölün ortasında bir cennet" desem, eskiye çok mu haksızlık yapmış olurum!
Bilmem ki!
Eskiden Eskişehir böyle anılmazdı ki...
Böyle güzellikleri yoktu ki...
Gördüklerimiz o kadar güzel ki...
Paris’ten esintiler var, çağdaş güzel bir kent. Heykelleri, sanat eserleri...
Bir Amsterdam; 12 kilometre nehir ulaşımı, gezinti yerleri... Kafeler, restoranlar...
Bir Londra, geniş güzel parklar. Yeşilin büyüsü. Hatta "özgürce konuşma noktası" ile...
Belki biraz Prag, biraz Frankfurt...
Avrupa’da neredeyse ona benzer esintiler.
Burası Eskişehir.
Gerçek anlamda bir Avrupa kenti.
Gencin, kadının, yaşlının, emeklinin de düşünüldüğü bir kent.
Yeşilin büyüsü sarıveriyor sizi...
Şehirciliğin taçlanması...
Devletse; devlet olanağı yok. Yani; torpilsiz...
Yılmaz Büyükerşen her şeyi kendi personeli ile başarmış.
Kendi bütçesi ile...
Kaynakları etkin ve verimli kullanarak...
Tepesinde hep bir Demokles’in kılıcı; Kemal Unakıtan.
O’na rağmen... Onca başarı...
Müthiş bir dayanışma ve sinerji ile.
Belediye Meclisi’nde de çoğunluk yok.
Ona rağmen elde edilen başarı.
Eskişehir’de bir çağdaş kent... Bir gurur abidesi, bir Avrupa kenti yaratma becerisi.
Kentin her yerinde esen bir sanat rüzgarı... Estetik... Heykeller, anıtlar... Kültür Merkezleri, Opera binaları... Öyle göstermelik de değil...
Dünya çapında gösteriler... Tiyatro, konser, opera, bale; dinleti, sergi...