VAH vah, zavallı kadıncağıza çok acıdım. Çektiği ezálara ve cefalara içim gitti.
Evet, dobra dobra itiraf ediyorum ki Windsor ailesiyle hiçbir hısımlığım olmasa bile, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in İstanbul görüntülerini izlerken, onun námına üzüldüm.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir ama bir de kendinizi onun yerine koyun bakalım!
* * *
ÖYLE, zira en önce, Ankara’da uzun uzadıya giyin ve kuşan. Angarya değil, işkence!
Çünkü unutmayalım ki, artık gıdığı çıkan Galler Prensi mahdumun belki son emeklilik çağında tahta oturacağı kádir-i mutlak gününe dek Allah nice ömür ihsan eylesin ve müteveffa Britanya İmparatorluğu tebasının başından eksik etmesin ama, yıllar kuş misáli geçiyor.
2. Elizabeth’in tevellütü 1926 olduğuna göre, demek şaka maka, "ikámet adresi: Buckingham Sarayı" yazan nüfus kağıdındaki rakam seksen ikiye ulaştı.
DİNLEMEZ ve dolayısıyla, nedimeler korseyi bağlamak ve düğmeleri iliklemek için ne kadar yardımcı yardımcı olursa olsun, bu yaştan sonra eğilip bükülmek kolay iş değil!
Sanıyor musunuz ki, şu Kraliyet familyası kadınlarının yakasını bırakmayan "kitsch" zevksizlere uygun olarak seçilen o çingene pembesi takım; artı, aynı çiğ renkten şapka; daha artı, kolye, inci, aksesuvar filan öyle çabucak giyilir ve takıştırılır? Ne münasebet!
Elimle koymuş gibi eminim, sabah aynanın karşısında bir alay zamanını harcamıştır.
Protokol müdürü de ikide bir kapıyı tıklatıp, "saati hatırlatmak münasebetsizliğinde bulunduğum için majestelerinin yüksek affına sığınırım" gibisinden láflar yumurtlamıştır.
* * *
SONRA, Başkent’te uçağa bin ve Yeşilköy’de in. Aşağıda cırtlak siren sesi, yukarıda gümbür pervane uğultusu, bitişikte mırmır rehber fısıltısı, baş daha şimdiden kazana dönmüş vaziyette, yedi tepeli şehir kazan, yedi pırlantalı altes kepçe, kortejle tekrar yola revan ol.
İlk iş, git, sanki Londra metrosuna yeni hat planı çizmişlermiş gibi, Kabataş Lisesi’ndeki öğrenci projelerini incele. Daha doğrusu, nezaketen incelermiş gibi yap.
Ardından, bir Kızıl Kore’nin Kim Jong İl şarkılarını taklit etmediğimiz kaldı, diğer öğrencilerin folklor gösterisi karşısında sahte tebessüm dağıt. Oldu olacak, bari horon tep.
Bitmedi, başka bir veletin yanağı okşayıp "kaç yaşındasın" diye metazori sual sor.
Yine bitmedi, pek anlarmışçasına, okulda dokunmuş kilime serçe parmağınla dokun.
"İstanbul Modern"de dinleyeceğin mimari nutkuyla da çok ilgilenirmiş gibi gözük.
Yetti, yetti ve benim daha şimdiden ayaklarıma kara su indi ama, sonrası da var mı?
* * *
OLMAZ olur mu ve anlı şanlı Britanya tácı öyle kolay kolay taşınır mı, tabii ki var!
Yani bir de, rıhtıma palamar atmış İngiliz bandıralı teknede ev sahibeliği yapacaksın.
Hadi, İmparatorluk’ta güneşin batmadığı ve Elizabeth’in ninesinin haminnesi KraliçeVictoria’nınsaltanat sürdüğü dönemdeki o şaşalı "Victoria and Albert" yatı olsa, anlarım.
Ancak, ahı gitmiş vahı kalmış Amirallik Donanması’nın otuz küsur yıl önce kızağa koyduğu tersane molozu sintine diş kovuğuna kaçmaz ki! Paslı güverte şána yakışmaz ki!
Üstelik bir de ertesi sabah, teşrifatçıbaşı, bizim "ulusalcı" gazetenin provokatörlük raddesini "Doksan Yıl Sonra Yine İşgal Gemisi" manşetine vardırdığı haberini verecek.
* * *
O halde şimdi söyleyin, "kraliçelik zor zenaat" derken abartıyor muyum?
2. Elizabeth’in cektiği cefáya acırken İngiliz emperyalizmine "uşak" mı oluyorum?
Hayır hayır ve de eminim, eğer talih kuşu; "sorry, very very sorry", Büyük Britanya tacı bir gün başınıza konar ve siz de kral ve kraliçe olursanız, bana mutlaka hak vereceksiniz.