ŞU Belçikalılara bazen hiç, ama hiç akıl sır erdiremiyorum. Neden mi?
Açın bugünkü gazetenin ilk veya dış haberler sayfasını, ne görüyorsunuz?
Cuma ve cumartesi Brüksel'de toplanan AB zirvesi haberini... Buna tamam.
Tamam, zira bizim medya mantıki davranarak genelde ‘Brüksel zirvesi’ dedi.
Fakat Belçikalılar kendi başkentlerini tamamen es geçerek, ısrarla ve tekrarla, ‘Laeken doruk toplantısı’ tanımını kullandılar. Kullanıyorlar da.
Ayrıyeten, Avrupa çapında öyle bir kelime bombardımanına başvurdular ki, diğer bir çok ülkenin organı da ‘Laeken’ ismini zikretmeye başladı.
‘Laeken’ nire ola ki?
*
HARİTADA aramaya kalkışmayın, bulamazsınız. Bulamazsınız, çünkü ‘Laeken’ denilen yer, altı üstü bir Brüksel banliyösü. On dokuz belediyeden oluşan şehrin sınırlarına dahil ve kuzey cihetine düşen bir semt. Oldu olacağı bu.
Yani, şimdi biz İstanbul'da uluslarası bir toplantı düzenlesek, binanın mahalline göre bunu cihan-ı aleme ‘Sulukule Zirvesi’, ‘Taşlıtarla Doruğu’ veya ‘ZeytinburnuKonferansı’ diye mi tanıtacağız. Adamı tefe koyarlar.
İşte, Belçikalıların yaptığı da aynen böyle bir şey.
*
HAYIR efendim, bu ‘Laeken’ semtinin öyle hiçbir aman aman özelliği yoktur.
Zaten, proleter bile değil, Charles Baudelaire'in 19. yüzyıl gözlemlerini doğrulamak istercesine, sabah akşam kapı eşiğini sabunla yıkayan kadınları ve cumartesi meyhanelerinde birayla sarhoşlayan erkekleriyle o nefret küçük burjuvalığı göz çıkartan bir mahallede nasıl bir özellik olabilirmiş ki.
Merkezden gelirken, katedralden önce sağa dönün ve sonra tramvay raylarını izleyerek, ta Anvers otoyoluna dek tüm perspektifi katedin. İşte iki yanınızda kalan ve harcıalem müstakil evlerin sıralandığı alana ‘Laeken’ diyorlar.
Sıradanlık kokar, Rabb'im yazdıysa bozsun, ne yaşadım, ne de sevdim.
*
ZATEN, fi tarihinde ben ekmeği aslanın ağzından, bu şehr-i Brüksel'de taksi şöförlüğü yaparak kaparken de o tarafa müşteri binmesin diye dua ederdim.
Bindi mi, yandım. Mutlaka kaybolurum. Karın ağrısı bir isim taşıyan ana caddeyi tuttururum ama, ya sonrası? Dön baba dönelim, hacılara gidelim.
Her taraf birbirine benziyor ve ‘mösyö, biraz tarif etseniz’ veya ‘madam,şöyle bir nirengi noktası söyleseniz’ demeyi de kendime yediremiyorum.
Kent planını dizlerinin üstüne koy, ilk kırmızı ışıkta sokak fihristine bak, ikincisinde sayfadaki yerini bul, üçüncüsünde ise rota tutturmaya çalış.
Bu arada da, direksiyon başında alargalık ediyor diye aynasızdan ceza ye.
Bahşişi kusur kalsın, ben ‘Laeken’e gidecek küçük burjuva müşteri istemem.
*
HAA, evet unutuyordum, doğru, semtin muhtemelen üç özelliği var.
Birincisi, Heysel adında bir stadyumu mevcuttur. Kaç sene oldu bilemiyorum, eğer futbola ilgileniyorsanız, belki siz de hatırlarsınız, İngiliz ve İtalyan takımlarının taraftarları burada birbirine girmişti de bir alay dazlak cızlamı çekmişti.
N'apim, Allah bok yoluna giden Niyazilere de rahmet eylesin.
İkincisi ve daha bir tanınmışı, 1958 Dünya Fuarı Brüksel'de gerçekleştiği zaman tam bu stadyumun arka taraflarına düşen sahaya, nükleer çekirdeği simgeleyen o meşhur ‘Atomium’ kulesini inşa etmişler... Galiba hálá duruyor.
Gövdesi titandan mı, alüminyumdan mı, çelikten mi maden mühendisi değilim anlamam, içine girip yürüyen merdivenle yukarı çıkıyorsunuz. Hiçbir halt yok.
Pek demode kalıyor ve o ellili yılların teknoloji tapınağı yerine geçiyor.
Üçüncüsü ve zaten eminim ki Belçikalılar Ortak Pazar oturumunu illa ‘Laeken zirvesi’ diye empoze etmeye bunun için çalıştılar, dün ve önceki günkü toplantının da gerçekleştiği Kraliyet sarayı burada bulunuyor.
Yani çaktırmadan demek istiyorlar ki, Fransızların Versailles Satosu, İngilizlerin Balmoral Malikanesi, falancaların şusu, filancaların busu varsa işte bizim de ‘Laeken’ Sarayımız var ve AB tarihine bu isimle damga vuracağız.
Hatta bu yazıyı yazmadan önce biraz kitap karıştırdım ve öğrendim ki ‘Laeken Şatosu’ Belçika henüz Hollanda'ya aitken Felemenk Prensi Albert de Saxe tarafından, 1782 yılında inşa ettirtilmiş. Bağımsızlıktan sonra da aslında aynı familyaya akraba yeni kral tarafından resmi ikametgaha dönüştürülmüş.
Allah sahibine bağışlasın ve tepe tepe kullansın. N'apim ben öyle sarayı?
Tuğlası Afrika elmasından ve camı Bohemya kristalinden olsa ne yazar.
Velev ki Çin seddi duvarları ve Amazonya nilüferli havuzları olsun, hazin, küçük burjuvaların ortasında yaşadıktan sonra kaç para eder.
Kral hazretleri canı sıkılıp şöyle bir dışarı çıksa, geçtim aristokratı, mahallede tek bir bilardo arkadaşı bile bulamaz. Meyhanede kafa mı çekecek.
Kraliçe de her halde semt sakini kadınlara özenip, elinde süpürge ve bez, mabeyn kapısının merdivenlerini, Arap sabunuyla temizlemeye kalkışacak değil.
Asil saraydan dolayı ‘Laeken Zirvesi’ymiş, AB'de memur en kalantor müşteri istediği kadar taksime el etsin, muhterem tramvaya bin, otobüse bin, dolmuşa bin umurumda değil ve bahişişini de kafana çal, gitmiyorum o semte be!