Horoz vakti yataktan fırladığım gibi, gözümün çapağıyla ilk iş bilgisayarı açıyorum. Hemen her defasında da, aşk sözcükleriyle donatılmış o mesaj beni bekliyor oluyor.
İŞLER karışmasın diye şimdiye kadarki gelişmeleri kısaca özetliyorum:
İşte kaç pazardır anlattığım gibi, Avusturyalı ressam Moriz Jung’un desenini görüntü ve Danimarkalı filozof Sören Kierkegaard ismini takma ad olarak kullanıp internetin "chat meydanı"na çıktım ki, iki tane "sanal partöner" edindim.
Birincisi "Maskara" rumuzunu kullanan ve "profil"ine yerleştirmiş olduğu çok cazip ayak fotoğrafından ötürü "kırmızı ojeli Maskara Hanım" sıfatını taktığım genç bir kadındır ki, cep telefonuma numarası meçhûl "sms" mesajları göndermek de dahil bendenize "ilan-ı aşk" etmesine rağmen fiilen ortaya çıkmamaktadır.
Yani, somut ortamda buluşmak yalvarmalarıma mutlaka bir kulp takarak, ekranın gizliliği arkasına sığınmayı sürdürmektedir.
Diğeri ise kendisini "ihtiyar, çirkin ve şişko ama akıllı" diye takdim eden ve Alman filozof Hannah Arendt’in kısaltmasıyla "H.Arendt" müstear adını kullanan bir hatun kişidir.
Zaten ilk "chat"leşmemizden itibaren, bu hanım gerçekten de bir taşra üniversitesinde felsefe profesörü görevini ifa ediyor. Fakat tabii onunla "sanalı aşmak" niyetini taşımıyorum.
Aynı "sohbet odası"nda iki üç kelime konuştuğum başka kişileri ise saymayacağım.
Çünkü onlar hem ancak çerez niyetine klavyemden geçtiler; hem de pek çok defa, kullanmakta oldukları fonetik imlá kısaltmalarını ve "duyum işaretleri"ni anlamadım.
*
HER neyse de, işte şimdi ben "kırmızı ojeli Maskara Hanım"la rastlarım diye gece gündüz ve akşam sabah söz konusu "chat meydanı"na bağlanıyorum. Esrarkeşe döndüm.
Hayat ritmim ve de bilhassa meslek tempom bozulmaya başladı.
Horoz vakti yataktan fırladığım gibi, gözümün çapağıyla ilk iş bilgisayarı açıyorum.
Acaba "Maskara"mdan gelmiş bir mesaj var mıdır?
Özellikle de, acaba nihayet bana ulaşacağını müjdelemekte midir?
Hemen her defasında da, aşk sözcükleriyle donatılmış o mesaj beni bekliyor oluyor.
Hátta çoğu kez, "chat"e bağlandığımın işaretini gördüğü an bizzat kendisi canlı olarak, "Günaydınlar sevgilim Gece rüyana girdim mi?" diye ekrana "dial" atıyor.
Ama tabii yine mutlaka bir mazeret buluyor ve kavuşmamızı başka bahara erteliyor.
Bu arada ben yarı şaka, yarı ciddi "Maskaracık, hiç başka işin gücün yok da bütün yirmi dört saatini klavye başında mı geçiriyorsun" diye sorduğumda, "Belki hatta bağlanırsın umuduyla seni bekliyordum" cevabını veriyor.
Gelin de dayanın, bendenizde hoşafın yağı kesiliveriyor.
*
SONRA, dediğim gibi adet; adet ne kelime, efsunlu bir ihtiras haline getirdim ki, belki beni bekliyordur diye artık çalışma saatleri sırasında da "chat"e girmeye başladım.
Diyelim ki, Ortadoğu’daki muhtemel barış perspektiflerine veya "W" rumuzlu George Bush’un dış politika hezeyanlarına ilişkin olarak gayet ciddi bir yazı yazıyorum.
Ve malûm, makaleyi belirli bir zaman sınırı içinde yetiştirmek zorundayım.
Oysa o ne, ben "sanal sevgilim"(!) "kırmızı ojeli Maskara Hanım"la aşk meşk konuşuyorum. "Canım ciğerim, şu ekranın içinden bir çık" diye diller döküyorum.
Tabii aklım havalarda olduğu için de, şimdiki İsrail başbakanı Olmert’in yerine otuz sene önceki bir Golda Meir’ı falan zikrettiğim yetmiyormuş gibi, Gazete’den haklı olarak, "Poponu sallasana! Sayfa senin keyfini mi bekleyecek" türünden papara telefonları yağıyor.
Elim ayağım dolanıyor ve yazıyı usturuplu bitirebilmek için metazori sohbet hattından çıkıyorum ki, bu defa da acaba "Maskara"nın kalbini mi kırdım diye sonsuz hayıflanıyorum.
Artı, bütün bunlar olurken bir de şunu öğrendim.
*
HAYIR hayır, patronlara, işverenlere, müdürlere, şeflere yaranmak için ispiyonculuk yapmayacağım ama aşağıdaki gerçeği de dobra dobra saptamak zorundayım: Tabii bu arada ekleyeyim, ben yalnız dişi cinsiyet açısından konuşuyorum ama çok muhtemelen aynı olgu erkekler için de şey geçerlidir.
Tecrübelerimle gözlemlediğim kesin vakıa şu ki, gündüz vakti ve çalışma saatleri sırasında "chat"e bağlanan kadınların çok önemli bir kesimi, sekreter yahut memure türü meslekler icra ettikleri için ellerinin altında her daim bilgisayar bulunanlardan oluşuyor.
Nitekim, kaç defa ve kaç defa başıma geldi ki, eh belli mi olur, fazla mal göz çıkartmaz ve belki de boş atar dolu tuttururum diye "profil"i cazip bir karşı cins mensubuyla tam laga lugaya başlamışken, ekranda önce İngilizce bir "sorry" kelimesi beliriyor.
Ardından da "chat meydanı"na, "Biraz bekle, baş belásı şef yine çağırdı. Savdıktan sonra hemen geleceğim";yahut, "Kusura bakma ara verdim. Müşteri telefonunu şu benim hep ortadan sır müdüre bağlayana kadar canım çıktı" ibareleri yazılıyor.
O halde şimdiden üç tahmin yürütebiliriz.
*
BİR; yakın bir gelecekte, tıpkı bilgisayar virüslerini ve "spam" reklamlarını engelleyen koruyucu programlar gibi, en azından mesai saatlerinde "chat"leşmeyi de önleyecek yeni internet programlarının piyasa sunulması kaçınılmazdır.
Ve bire bin bahse girerim ki bunu icád eden bilişimci derhal dolar milyarderi olacaktır.
Zira, personel verimliliğipeşinde koşan tüm dünya işletmeleri programı kapışacaktır.
İki; yine yakın gelecekte ücretli işverensözleşmelerine "chat maddesi" eklenecektir.
Söz konusu maddede de, "iş üstünde" (!) yakalanan böyle bir ücretlinin tek kuruş tazminatsız ve anında kapı dışarı edileceği zikredilecektir.
Tabii, çalışma kanunları ve iş mahkemeleri de aynı yönde bir seyir izleyecektir.
Ve nihayet üç; yukarıdaki olgu "sanayi ötesi postmodern toplum trendleri"ni inceleyen ve inceleyecek sosyologlar açısından muazzam bir cevher oluşturmaktadır.
Fakat bildiğim kadarıyla, işte bu satırların náçiz yazarı hariç, şimdiye dek "yeni fenomen"e kıyısından köşesinden dokunmuş bir Allah’ın kulu henüz çıkmamıştır.
Neyse, bu satırların naçiz yazarı "chat macerası"nı gelecek pazar da devam ettirecek.