ŞÜPHESİZ, Carl von Clausewitz'in yaklaşık bir buçuk asır önce telaffuz ettiği ‘‘savaş, siyasetin başka yöntemlerle devamıdır’’ sözü hala bütün geçerliliğini koruyor.
Ancak, Prusyalı dev stratejistin saptamasını şu an biraz değiştirerek, şöyle diyebiliriz:
‘‘Barış, savaşın başka yöntemlerle devamıdır’’.
Buradaki ‘‘savaş’’la 11 Eylül 2001'de başlayan ‘‘Amerikan Savaşı’’nı kastediyorum.
* * *
O 11 Eylül'ün hemen ertesinde, ‘‘İkiz Kuleler’’e saplanan uçaklarla birlikte yalnız 20. yüzyılın değil, ‘‘post modern zamanlar’’ın da noktalandığını yazmıştım.
Zira, ‘‘aydınlanma çağı’’nın mutlak mantıkçı ve mutlak pozitivist yaklaşıma bazı haklı eleştiriler getiren, fakat elastiki belirsizliği ve ‘‘irasyonelite’’ tapınıcılığıyla bir ‘‘geçiş dönemi ideolojisi’’ olan ‘‘post modernizm’’ gökdelenlere çakılan‘‘Boeing’’lerin içinde intihar etti.
Diyelim ki, hayatın her şeyini sonsuz göreceleştirdiği için ‘‘iyi - kötü’’, ‘‘doğru - yanlış’’, ‘‘haklı - haksız’’ tanımlamalarını da muğlak kılan; böylelikle kıstaslarımızı, ölçeklerimizi ve hedeflerimizi müthiş bir kaos alemine sürükleyen bu ‘‘modernite sonrası’’ fikriyatı, ‘‘İslamcı nihilist’’ diye adlandıracağım meczupların saldırısıyla öbür tarafa göçtü.
Ruhuna ‘‘El Fatiha’’ ve arkasından bir damla göz yaşı dökecek değilim.
* * *
BUGÜN,yani11 Eylül 2001 tarihinden beri, 19. Asır ölçeğindeki kadar katı olmasa dahi yeniden ‘‘akıl çağı’’na dönüşün kavisini çiziyoruz.
Hem ideolojik olarak, hem fikriyat olarak, hem de ‘‘si-ya-set’’ olarak!
Zaten, en yukarıda von Clausewitz'in sözünü deforme ‘‘barış, savaşın başka yöntemlerle devamıdır’’ derken de bunu kastetmiştim.
Çünkü, ‘‘Amerikan Savaşı’’ ilkinAfganistan, ardından da Irak muharebeleri ertesinde şu an kısmi bir‘‘soluklanma’’ sürecine girmiş olsa bile, ‘‘savaş’’ asla bitmedi.
Bağdat'ın fethinden sonra bir ‘‘mütareke’’, yani‘‘siyaset dönemi’’ yaşanacak ama, bu ‘‘barış periyodu’’ savaşın ‘‘başka yöntemlerle devamı’’ndan başka bir şey olmayacak.
Bununla, ABD Savunma Bakanı ve savaşta simge Donald Rumsfeld'in dün başlayan ve bazı ‘‘yeni ihtar’’ları da somutlaştırması ihtimali olan Ortadoğu gezisinini kastetmiyorum.
Jeo-stratejik kapsamlı ve‘‘ahlaki hedefli’’ (!) ‘‘Amerikan Savaşı’’ çok uzun vadeye yayılacağından, Rumsfeld'in ‘‘taktik ziyaret’’i deryada ancak bir damla kalacaktır.
* * *
BİLİYORUM, ‘‘ahlaki’’ (!) kelimesini kullandığım için gözleriniz faltaşı gibi açılıyordur.
Kafanızda da hemen, ‘‘ölümcül bombalarla ‘ahlakiyat' olur mu’’ ünlemi beliriyordur.
Fakat öyle!
Zira, dedim ya, ‘‘Amerikan Savaşı’’‘‘post modern’’ değil ‘‘modern’’ nitelik taşıyor.
Dolayısıyla, tıpkı geçmişin ilk ‘‘modern zamanlar’’ındaki gibi bugün de ‘‘iyi-kötü’’; ‘‘doğru-yanlış’’ ve‘‘haklı-haksız’’ tanımlamaları daha net biçimde yapılıyor.
Ve, tanımlamaları ABD yapıyor ama yine de ciddi ‘‘ahlaki kıstas’’ları ölçek alıyor.
Tabii ki kendininkilerini!
Fakat bu öznellik ‘‘ahlaki iradeciliğin’’ varlığını ortadan kaldırmaz. Kaldırmıyor.
Diğer bir deyişle, nasıl ki 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı Avrupa modernitesi bazen sömürgeciliği emperyalizmle özdeşleştirmeden bunu bir ‘‘uygarlık seferi’’ (!), bir ‘‘insanlık borcu’’ (!), bir ‘‘moral yükümlülük’’ olarak algılıyordu, Washington’daki ‘‘neo-muhafazakar’’ ideologlar da ‘‘Amerikan Savaşı’’nı böyle bir misyonla donatıyorlar.
İlla yağmacı ve merkantil hedef güttüklerini söylemek hem yanlış, hem de eksik olur!
O ideologlar, uzun erimli ve iniş çıkışlı ‘‘Amerikan Savaşı’’nın eninde sonunda, ‘‘ahlaki’’ (!) nitelikteki bir‘‘emperyal barış’’a ulaşabileceği fikrine gerçekten inanıyorlar.
Dünyamızın geleceğini çok yakından ilgilendiren bu konuyu yarın da sürdüreceğim.