Paylaş
Böyledir ama Çömlekçiyan’ın bu enfes güftesini artık şöyle değiştirmek gerekiyor:
“Gemilerde kumpas var/Bahriyeli yârim var/O da girdi kodese/Ne talihsiz başım var”.
Çünkü baksanıza, eyvah ve de heyhat ki, emekli amiral günlüklerinden Poyrazköy cephaneliklerine ve “karanlıkçı Maocu” biatlarından “ıslak imza” mektuplarına, Deniz Kuvvetleri personeli TSK bünyesindeki komplocuların ilk sıralarında yer alıyor.
* * *
EVET eyvah ve de heyhat, üstelik bu yakınmayı yürekten söylüyorum. İçim sızlıyor. Çünkü her şeyden önce benim bahriyeyle çok, ama çok duygusal bir bağım mevcuttur. Zaten 1934 yasası çıktığında aile meclisi tarafından kararlaştırılan soyadım dahi deniz terminolojisine atfen belirlenmiştir. “Ulu”, zira derya uludur; “engin”, zira derya engindir.
Böyledir ve bu satırlar yazarının bütün ecdadı baba nesline dek hiç istisnasız ve daima, amiralinden miralayına, Osmanlı ve Cumhuriyet donanmalarında subaylık görevi ifa etmiştir.
Ta Kırım Harbi’nden Çanakkale Savunması’na ve Mora’dan Kanal’a, bilûmum deniz muharebelerine katılmış ve kimi şehit düşmüş atalarımı geçeyim ve sadece şunu söyleyeyim:
Hem “Mekteb-i Bahriye-i Şahane-i Osmaniye”de kozmografya müderrisi, hem de güvertede kaputan-ı derya olan Büyük Dedem Cibâli Tahsin Bey’in Hicri 1296, Milâdi 1878 tarihinde “Punt” başlığıyla kaleme aldığı ve namaz vakitlerini saptamak da dâhil Türkçe’deki ilk modern seyr-ü sefain kitabı olarak bilinen eser hâlen Beşiktaş’taki müzede duruyor.
Diğer bütün cennetmekân ecdadımın kılıçları, sekstanları, üniformaları, piştovları, pusulaları, kronometreleri ve Kur’ân’ı Kerimleri familyamın mazi hazinesine duruyor.
* * *
İMDİİ, bu gelenekten inen birisi “gemilerde kumpas var” güftesini nasıl kabullenir?
Torunlar gözlerini açtığı andan itibaren onlara sırf “Hamidiye” zırhlısındaki pruva toplarının inçlerini veya Britanya donanmasındaki Manş stratejilerinin inceliklerini değil, aynı zamanda “derya askeri”nin sivil otoriteye itaatini öğretmiş olan büyükbabaların mirasçısı, bugün gemiye sülük gibi yapışan ve karinayı paslandıran zehirli yosunları nasıl hazmedebilir?
Artı, denizcilere özgü geniş ufuk sayesinde hayatın, dünyanın ve ülkenin değişimine sonsuz açık dedelerin aynı torunu, o ufku sığ, bağnaz ve dar bir “engin”le (!) nasıl uzlaşır?
Tabii ki kabullenmez, tabii ki hazmetmez ve tabii ki uzlaşmaz!
Dolayısıyla da, artık güftesi “O da girdi kodese/Ne talihsiz başım var” diye değişmiş bir yeni “Bahriye Çiftetellisi”nin hazinliği karşısında onulmaz kederlere kapılır.
* * *
PEKİ, sırf Türkiye’de değil bütün dünyada, silahlı kuvvetler içindeki en açık, en yenilikçi, en değişimci; hatta güverte–sintine eşitliğinden ötürü en demokratik askeri kurum addedilen bahriye, nasıl oluyor da ülkemizde bu cins “hayırsız anaforlar’’a kapılıyor?
Cevabı tam bilemiyorum ama el yordamıyla çıkardığım sonuç aynı yönü işaretliyor:
Demek ki Heybeliada’da da genç beyinlere “kurtarıcılık misyonu” şırınga ediliyor. Demek ki sancak-iskele kavramları dahi öğretilmeden önce hep bu vehim aşılanıyor.
Ve kaçınılmaz olarak da eski “Bahriye Çiftetellisi” bugün, “Gemilerde kumpas var/Bahriyeli yârim var/O da girdi kodese/Ne talihsiz başım var” güftesiyle donanıyor.
Oysa pırıltılı bahriyeliler, sizin “yâriniz” sizin dönüşünüzü sonu daima sonsuz hazin biten ve de mutlaka öyle bitecek olan “darbe seferleri”nden beklemiyor.
Sizin “yâriniz” sizin yolunuzu, bütün bahriyelilere yakışan şekilde, ışıltılı limanlara, hür coğrafyalara ve yakamozlu denizlere yapacağınız “özgürlük seferleri”nden bekliyor.
Paylaş