DÜNKÜ "Hürriyet"te "Türklerden Umutlusu Yok" başlığıyla yayınlanan ve Atina temsilcimiz Yorgo Kırbaki’nin imzasını taşıyan haber bana gerçekten de çok umut verdi.
İçimde bir bahtiyarlık, bir ümitkárlık, bir nikbinlik oluştu. İyimserliklere uçtum.
Ama elimle koymuş gibi biliyorum ki, muhtemelen daha bugünden itibaren, bizim ümitsizlik, bedbahtlık ve bedbinlik çığırtkanları yukarıdaki "umut"u ti"ye almış olacaklardır.
"Fakirin ekmeği umut, ye Memet, ye Memet" diye sözümona alaya vuracaklardır.
Olsun, ben o feláket tellárından değilim ve dolayısıyla da, ilettiği habere teşekkür etmek için sevgili meslektaşıma ve arkadaşıma "zito, vre Yorgaki" diye bağırasım geliyor.
* * *
FAKAT tabii, bunları söylediğim için sakın sanılmasın ki hemen boyumdan büyük láf etmeye kalkışacak ve de "2008 yılı 2007’den daha iyi geçecek" diyekerámet buyuracağım.
Böyle şeyler şakaya gelmez. Müneccimbaşılığa hiç gelmez
Ben, asla öngörülemez bir kaos olan tarihe Tophane rıhtımında barbut zarı atmıyorum.
Çünkü, geleceğe, hátta yakın geleceğe ilişkin "yanılmaz" (!) tahminlerde bulunmaya çalışmak, asla ve asla rasyonel akılla bağdaşmaz.
Zira dediğim gibi, sağı solu belirsiz o tarihin kendisi mantiki süreç izlemez ve eğer ez káza bir rasyonalitesi varsa da, bu, olsa olsa kuantum fiziğinin "tesadüfiyet kuralı"na girer.
* * *
ANCAK yine de kabul, bilgiç lûgatte "politolog" denilen "cevher beyinler" (!) şunun hesabını ve bunun bilançosunu çıkartarak ufku belki bir nebze genişletebilirler.
Örneğin, İran’la gerilim arttığı takdirde petrol fiyatlarının daha çok yükseleceğini söyleyebilir ve sonuçta da doğru tahmin yapmış olabilirler. Fakat, işte hepsi hepsi o kadar!
Çünkü kimse şimdiden, yine kovboyluğa soyunacak bir Bush’un aynı İran’a saldırıp saldırmayacağı; saldırdı, işlerin nereye varacağı konusunda kesin bir hüküm veremez.
Nitekim, 1 Ocak 1989’da, on ay sonra Berlin Duvarı’nın yıkılmış olacağını ve 1 Ocak 1990’a da blok sistemi çökmüş bir dünyayla girileceğini hangi "politolog" öngörebilmişti?
Yahut, 1 Ocak 2001’de hangi "cevher beyin", dokuz ay sonraki 11 Eylül’le, söz konusu dünyanın 1 Ocak 2002’ye bambaşka bir kaos ortamında başlayacağını tahmin etmişti?
Evet evet, eğer her gün gaipten haber veren ve de her gün foslayan komplo teorisyeni meczûplardan değilseniz, ne yakın, ne uzak geleceğe ilişkin olarak kerámet buyurabilirseniz.
Tarihi "umut"a sigortalamak için, ancak onlar gibi yüzsüz ve utanmaz olmak gerekir.
* * *
ANCAAK, tarihin geleceğine ilişkin bu nesnel, bu soğuk ve bu mesafeli yaklaşım, başta belirttiğim gibi, "Türklerden umutlusu yok" manşetindeki gerçeği değiştirmiyor.
Oraya yansıyan olumluluğun, iyimserliğin ve mutluluğun değerini azaltmıyor.
Çünkü, yukarıdaki unsurlar söz konusu geleceğin gerçekten de olumlu, iyimser ve mutlu bir seyir izleyebilmesi için, "stimulus" denilen türden bir "uyarıcı" işlevi görüyorlar.
Zira, "umut" nesnel değil öznel bir ruh halidir ve de irádi bir durumu yansıtır.
Dolayısıyla da, soğuk ve nesnel bir kaos olan o tarihe "umut"la dalmak, aynı soğuğu ılık rüzgarlarla, aynı kaosu ise kosmos uyumlarla donatmak açısından dev avantaj oluşturur.
Sahaya galip gelmek azmiyle çıktığınız içindir ki, işiniz bayağı bayağı kolaylaşmıştır .
Üstelik, tarihin yarınki geleceğine ilişkin azimkárlığınız ve bu "umut" birikiminiz gökten zembille inmediği için, demek ki aslında bugününüz de hiç öyle "umutsuz" değildir!
* * *
İMDİİ, "fakirin ekmeği umut, ye Memet ye" diye alaya vuran feláket tellállığı yetti.
Çünkü, fakirin veya zenginin değil tüm insanlık tarihinin ekmeği tabii umuttur ki, o halde Yorgo gibi, Olga gibi, Hoa gibi, Bongo gibi, Bill gibi, evet, ye Memet ye; ye ve deyen!