"Sanki var mıydı ki de, malûmu tekrar ilán ediyorsun" diyeceksiniz.
Doğru, dehşeti an be an beraber yaşamış ve Miloseviç, nam-ı diğer "Çetnik kasap" 1990 konuşmasıyla Sırp milliyetçiliğini "kaşıyınca", kağıttan şatonun yıkıldığını görmüştük.
Önce Slovenya ve Hırvatistan; sonra Makedonya; daha sonra Bosna - Hersek ve nihayet Kosova, kavga dövüş ve kıyam katliam "Güney Slavları Federasyonu"nu terk ettiler.
Geride yüz binlerce ölü ve Lahey’deki mahkemeye sevk edilmiş savaş suçluları kaldı.
Ama bir de Karadağ kalmıştı ki, Yugoslavya’nın teorik varlığı buna dayandırılıyordu.
* * *
OYSA,sen sağ, ben selámet, işte dün o da gitti. Son kuş da uçtu.
650 bin nüfuslu küçük cumhuriyetin ahalisi pazar günkü referandumda kendisine sorulan "bağımsız bir devlete dönüşmek istiyor musunuz" sorusuna "evet" cevabını verdi.
Dolayısıyla, Podgornika’nın Belgrad’la köprü atmasından sonra yukarıdaki "teorik" pamuk ipliği bile kopmuş oldu ki, "artık Yugoslavya yok" derken bunu kastediyordum.
Ama burada uzun uzadıya, ortak etnisiteye rağmen Karadağlıların Sırbistan’dan ayrılmak kararını, onların Avrupa’yla bütünleşebilmek azminin belirlediğini ve suçluları hálá kollayan bir Belgrad’la bunun gerçekleşemeyeceği tahlillerine girişecek değilim.
İki temel noktayı bir daha, bir daha, bir daha vurgulamak istiyorum:
* * *
BİR; bırakın "kışkırtmayı" (!) falan ve zaten tüm açıklamalarının mürekkebi henüz damla kurumadı, AB referandum öncesi Karadağ’a, "aman ayrılma" diye haniyse yalvardı.
Sonsuz doğaldır! Çünkü, pek çok istisnai durumlar hariç, hiçbir devlet ve güç statüko değişimi istemez. Uluslararası plandaki yeni "bilinmez"ler daima endişe ve şüphe yaratır.
Nitekim, 1991 güzünde SSCB dağılırken bütün Batı liderleri, "boşanma" kararının alındığı Alma Ata ve Minsk’e "yapmayın, etmeyin" mesaj ve aracıları yollamadılar mıydı?
Ve, arşivler ortada, üstelik, Topluluk Slovenya ve Hırvatistan’ı tanımıyor diye, "tek tabanca" kalmış Alman Dışişleri Bakanı Genscher’in Lüksemburg’da kapıyı vurup gittiğini kendi gözlerimle gördüm, 1992’den itibaren Yugoslavya için de aynı şey geçerlilik taşıdı.
Dolayısıyla, anlayamadıkları hayatı ve gerçeği açıklamak için ancak komplo teorileri uyduran bizim "ulusalcı" zevatın "Yugoslavya’yı Batı böldü" iddiası kocca bir yalandır.
Yugoslavya’yı "Batı" (!) değil, bizzat o "ulusalcılığın" Sırp varyantı böldü!
* * *
ÖYLE ve zaten, Slobodan Miloseviç ve avenesinin vaaz etmiş olduğu "sol" (!) cilálı rezil şovenizm, hiç şüphe yok ki, aslında bizim "ulusalcılık"ın ağababasıdır. Familya birdir.
Nitekim, alın onun söylemiş olduklarını ve bizim papağanlarınkiyle yan yana koyun; "öteki"ne kin ve nefret bilemekten dünyayı ve çağı reddetmeye; her taşın altında çapanoğlu keşfetmekten "kendi yağınla kavrul" maskaralığı öğütlemeye, yerli ve kopya "ulusalcılık" Yugoslavya’nın mezarını kazmış olan "nasyonal ortakçı" (!)ideolojinin tam ikiz kardeşidir.
Öyle dışlamacı bir ideoloji ki, özünde hepsi Güney Slav halkları gövdeden koparttığı yetmiyormuş gibi, nihayetinde, bizzat Sırp kimlikli Karadağlıları bile "elinden kaçırdı".
Büyük Sırbistan hayali körüklerken, sipsivri ve yapayalnız bir "cüce Sırbistan"a kaldı.
Dolayısıyla, 22 Mayıs 2006 sabahı Karadağ da gittiğinden beri artık Yugoslavya hiç yok, çünkü hangisi olursa olsun, "ulusalcılık" hezeyanında o ulusların ufku ve geleceği yok!