Paylaş
Kesin tesettürü her ortam ve çevrede olmassa olmaz şart belleyen bir bölüm ‘‘İslami kesim’’ mensubunun şimdi biraz daha derinden düşünmesi gerekecek.
Zira, fetva ve ictihad kararı oluşturmasa da konuya ilişkin olarak Mısırlı bir alim tarafından pazar günü ifade edilen görüşler çok büyük önem taşıyor.
Çünkü, bu alim sıradan bir medrese mollası değil.
Müslüman dünyadaki en engin dinbilim merkezi Kahire El - Ezher üniversite ve camii imamı ve Sünniliğin en saygın otoritesi Muhammed Seyid Tantavi...
* * *
DÜNKÜ ‘‘Liberation’’ gazetesinin bildirdiğine göre, Tantavi, kendisini Nil başkentinde ziyaret eden içişleri ve ibadet kurumlarından sorumlu Fransız bakan Jean Pierre Chevenement'a Paris'in ilk ve orta öğretimde türbanı yasaklamasını normal karşıladığını bildirdi.
Mısırlı din adamı, Fransa hükümetinin ‘‘kendi geleneklerine aykırı’’ giyim tarzlarına izin vermemesinin doğal olduğunu kaydettikten sonra, ‘‘yaşadıkları ülkelerin yasalarına uymak zorunda olan Müslümanların iki tercihi vardır: ya bunları benimseyecekler, ya da o ülkeyi terkedecekler’’ şeklinde konuştu.
Ayrıyeten, İslam'da belirleyici olanın edepli giyinmek olduğunu vurgulayan Muhammed Seyid Tantavi müminlerin ‘‘esas’’la ‘‘tali’’ arasındaki farkı görmesi gerektiğinin altını çizdi ve türbanı ‘‘tali’’ kategorisinde değerlendirdi.
Böylelikle de, jakobenizmin kaynağı Fransa'da dahi en jakoben devlet yöneticisi olarak şimşekleri üstüne çeken Chevenement, Müslüman dünyadaki en temel din otoritelerinin birisinden tesettür konusunda onay almış oldu.
* * *
BİR yandan Saddam avukatı, bir yandan yabancı işçi düşmanı Fransız bakanın hiç sevmediğim kişiliği bir yana, yukarıdaki gelişme kolay kolay es geçilemez.
Çünkü, karşısındaki muhatabı kim olursa olsun Muhammed Seyid Tantavi akl-ı selimin sesini dillendiriyor.
Hem Muhammedi cemaatlerin sosyal yaşam - seküler hukuk ilişkisine açıklık kazandırıyor, hem de ‘‘esas’’la ‘‘tali’’ arasında ayırım yaparak özü ve şekli illa bütünleştirmek isteyen bağnaz bir İslam yorumlamasına prim vermiyor. Bu açıdan, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin tefsirlerine koşut yaklaşım sergiliyor.
Dolayısıyla, tesettürü vazgeçilmez bir iman unsuruna, türbanı da slogan bir bayrağa dönüştüren bazı ‘‘Müslüman kesim’’ mensuplarının El Ezher şeyhinin söyledikleri ertesinde sorunu tekrar tartışması kaçınılmazlık kazanıyor.
* * *
AMA kuşkusuz, tesettür ve türban ‘‘laikçilerin’’ sandığının ve iddia ettiğinin tersine illa ‘‘irtica’’nın sembolü olmadı ve halen de değil.
Vakko'ya tesettürle giren genç kadında veya anfiye türbanla oturan genç kızda bunlar bir kimlik aidiyetinin dışavurumunu yansıtıyorlar. Hem sosyal gruba olan mensubiyeti vurguluyorlar, hem de protest bir simge oluşturuyorlar.
Onların böyle bir hal ve oluş tarzı sergilemesi ‘‘irtica’’ya eş düşmüyor.
Ne var ki, seküler uygulamalı ve laik hukuklu modern devlette yaşıyorsak bunların zorunlu kıldığı bir dizi şeye de mutlaka riayet etmek zorundayız.
Eğer eğitim kurumlarında görünüm ve giyim standardını hayata geçirmiş bir ülkenin ilk ve orta öğrenim okullarına devam ediyorsak, tesettüre girerek, aidiyet farkımızı ve protest yaklaşımımızı bu mekanlarda da dile getiremeyiz.
Kadın doktor olarak eğer tıp fakültesinden mezun olurken Hipokrat yemini etmişsek ne erkek hastayı reddetmek lüksünü, ne de çalıştığımız hastane yönetmeliğini hiçe sayarak başörtülü hekim kalmak hakkını talep edebiliriz.
Şeyh Muhammed Seyid Tantavi'nin belirttiği gibi, hayatın gerçeği olarak eğer seküler devlette ve barış içinde yaşamak zorundaysak, bunu ancak din pratiğinin ‘‘esas’’la ‘‘tali’’ arasındaki farkı sayesinde başarabiliriz.
Paylaş