TATİL dönüşü kaleme alınan ilk yazı kadar korkunç bir işkence olabilir mi?
Tam rehavete alışmaya başlamışsınız ki, haydaa, yeniden klavye nöbetine.
Zaten ben de bundan dolayı, İvan Gontçarov’un tembelliğe methiye düzdüğü ve tá sittin sene önce okuduğum ‘Oblomov’ romanını tekrar hatmetmeye koyuldum.
Lákin, işte sayılı günler bitti ve malûm ekmek parası, dolayısıyla hadi bakalım efendi, şimdi o Oblomov’u, moblomovu unut da şu ‘modern zamanov’a davran!
Ters kronolojik sıra izleyerek ara verdiğim süredeki bir kaç olaya değineceğim.
* * *
GEÇEN salı, ustalarustası ve fotoğraf sanatı dahisi Henri Cartier Bresson doksan beş yaşında öldü. Siyah beyaz estetikler önünde ağlamamız gerekiyor.
20. yüzyılı ‘gözünün uzantısı ‘Leica’ objektif’ten saptayan bu Fransız sihirbaz için söylenecek öylesine çok şey var ki, bir pazar yazısında işleyeceğim.
* * *
AYNI gün, ‘İslami nihilistler’, Irak’ta kaçırdıkları Murat Yüce’yi katlettiler.
Cinayet ilkin, alçakların zaten ‘dar-ül hárp’ coğrafyasında addettiği Ankara’daki ‘Müslüman demokrat’ iktidara verilmiş bir ‘ihtar’ (!) niteliği taşıdı.
Ancak, Alevi kimlik de Yüce’nin öldürülmesinde ciddi bir faktör oluşturdu.
Eğer, hem ‘El Kaide’ fasilesiçetelerin yine geçen hafta Irak Hıristiyanlarına karşı katliam yaptığı, hem de gerek aynı ülkedeki, gerekse Pakistan’daki Şiilere karşı saldırılar gerçekleştirdiği göz önüne alınır; bunlara bir de diğer Türk Osman Alişan’ın dua bilmediği için Filfil’de öldürüldüğü eklenirse, kendisi dışındaki herkesi ‘küffar’dan sayan en bağnaz ve en meczup Selefiliğin artık gemiyi azıya aldığı kesinlik kazanır.
İnsana düşman ‘İslami nihilistler’ şimdi Franco faşistleri gibi ‘yaşasın ölüm’ diye bağırıyor ki, onlara karşı ‘yaşasın hayat’ diye haykırmakla yükümlüyüz.
* * *
ÖNCEKİ hafta, seçilmiş hükümeti atanmış ‘rical’e şikayete kalkışan MHP’nin ‘uyarı mektubu’ (!) TSK generalleri tarafından ‘taahhütlü posta’yla iade edildi.
Söz konusu ‘zarf vukuatı’ en önce, bu partinin Ziya Gökalp tarafından formüle edilmiş ‘halk mefkûresi’ne dahi ne denli uzak durduğunu ortaya koydu.
Fakat komutanların hiyerarşik kararla ‘mazrufu reddetmesi’ de, bin şükür, ülkedeki ‘demokrasi normalleşmesi’nin artık rayına oturduğunun müjdesini verdi.
* * *
AMA buna karşılık, hızlı trenin ‘raydan çıkması’yla o seçilmiş hükümet kurulduğu günden beri ilk defa, sıradan yurttaşı ‘çileden çıkartan’ bir tutum takındı.
Yukarıdaki ‘demokrasi normalleşmesi’ne uygun olarak özeleştiri yapmak; istifa mekanizmasını çalıştırmak; gensoruda dobra dobra tartışmak varken, ikidar, geleneksel ‘atanmış rical’e taş çıkartan bir kibir ve vurdumduymazlıkla davrandı.
Umalım ki, bu ‘ilk’ aynı zamanda da bir ‘son’ olsun ve ‘öz itibariyle’ doğru rota sürdüren AKP hükümeti kendisine açtığımız krediyi boşa çarçur etmesin.
* * *
BAŞBAKAN’ın Fransa ve İran ziyaretleri ise yine ‘öz itibariyle’ başarılı geçti.
AB kararını ‘sağlama bağlamak’ için Paris’e uçak ve nükleer santral peyinin sürülmesi; dev imparatorluk geleneğinden süzülen Tahran’la da komşuluk ve dostluk ilişkilerinin pekiştirilmesi, akılcı ve pragmatik diplomasinin uygulanmasını yansıttı.
Hiç şüphesiz, her iki ‘sefer’ de ülkemiz yararına gelişmeler oluşturdu.
Ama başta dedim ya, fakirin açısından bakıldığında en olumlu gelişmeyi, tüm bunlar olup biterken benim ‘tembelliğe methiye’ tatilde yan gelip yatmam oluşturdu.