"Web muhtırası" sayesinde kesemiz dünkünden en az bir on milyar dolar daha fakirleşmiş; AB hedefimiz dünkünden en az bir beş yıl daha gerilemiş ve demokrasi çıtamız da dünkünden en az bir o kadar daha aşağı inmiş olsa bile eh n’apalım, hadi hayırlısı olsun.
* * *
HAYIRLISI olsun ama yine de, onbir üyesinden yedisi Sezer tarafından atanmış; karar arifesi asker müdahalesiyle gölgelenmiş; CHP liderinin "ters yönde hüküm Türkiye’yi çatışmaya sürükler" tehdidiyle karşılaşmış bir Mahkeme’nin kararı tabii ki tartışılacaktır.
Raportör görüşüne rağmen oylamanın iptalini "mánidar" bulanlartabii ki çıkacaktır.
Fakat ben bunlara girmeyeceğim ve sadece şunu söylemekle yetineceğim.
Kendi düşen ağlamaz, eğer sandıklar açıldığında, şimdi "mağdur" konumuyla halka gidecek AKP oyunu korumuş, háttá arttırmışsa, kimsenin mızıklanmak hakkı kalmayacaktır.
Baykal - Öymen eksenli ve aşırı sağ söylemli CHP’nin zaten kalmayacağı gibi, ikide bir durumdan vazife çıkartan "iyi saatte olsunlar"ın da hiç mi hiç olmayacaktır.
Başka bir deyişle, önümüzdeki seçimlerde iktidar partisi başarısını tekrarlar ve belki bir ihtimal zafer dahi kazanırsa, bunun sorumlusu, daha doğrusu "kamçılayıcısı", demokratik irade ve sistemi hiçe saymış olan "tahammülsüzlük güçleri"nin tá kendisi olmuş olacaktır.
Ancaak!
* * *
ANCAĞI şu ki, yeni seçimlerden isterse "muazzam zaferle" çıkacak olsun, AKP de aynı demokratik irade ve sistematiğe aynı ölçüde saygı duymakla yükümlüdür.
Çünkü, demokrasi çoğunluk diktatoryası değildir ve de asla olamaz.
Demokrasi çok genel tanımıyla, "azınlıkların çoğunluk olmak hakkının ve onların varoluş biçiminin çoğunluk tarafından hukuki güvence"ye alındığırejimin adıdıdır.
Dolayısıyla da, daha en baştan itibaren, laik olmayan bir demokrasi zaten olamaz.
Ama buna girmeyeceğim dahi, zira marjinal unsurlar hariç AKP seküler bir partidir.
Dün de belirttim, Türkiye toplumu laisizmle eklemleşmiştir ve geriye dönüşü yoktur.
Fakat yetmiyor ve yetmesi de mümkün değildir!
* * *
DEĞİLDİR, zira her ne kadar AKP laik kimlik arzetse dahi, "hayat tarzı" dediğimiz ve insani açıdan sonsuz önem taşıyan diğer toplumsal olguda işler çatallaşıyor.
Buradaki ana sorun ise İslam’ın değilse bile, İslam’ın dışavurum şeklinde odaklanıyor.
Çünkü şu kesin bir gerçek ki, Müslümanlık adına dünya sathında şart koşulan "sosyal pratikler"; yani burada saymakla bitmeyecek olan ve kadın hukukundan içki yasağına, giyim biçiminden oruç zaptiyeliğine uzanan uygulama, hoşgörüsüzlük ve fanatizm üzerine oturuyor.
"İmáni tarz" olduğu varsayılan şey "dünyevi tarz" olarak da kendini empoze ediyor.
Dobra konuşalım, bin çoğu var azı yok, yukarıdaki sosyal pratiğin "tahammülsüzlük güçleri" burada, laikçilik dayatan zıt "tahammülsüzlük güçleri" kadar kabarıksicile sahiptir.
* * *
İŞTE bu yüzden de, aynı İslam sosyal pratiğini yaşamayanlar kendi hayat tarzlarından kaygılandıkları an, yine insani bir refleskle, zoraki tercihe hazırlanıyorlar.
Dünyadaki emsáli sayısız olduğu için, kırmızı alkol alanlarını; haremlik - selámlık ayrışmalarını; tesettürlü çocuk müsamerelerini haklı bir endişeyle, tehlike işareti addediyorlar.
Dolayısıyla da, Tandoğan ve Çağlayan meydanlarına apoletli "web muhtıraları"na imza atmak için değil, "hayat tarzı" güvencesine "arz" aramak için koşuyorlar.
Ve, laik AKP bu "tarz"a da o "arz"ı mutlaka sunmalıdır ki, yine "web muhtırası" yayınlayan çıkarsa, okumaya bile ne hácet ve bilgisayar faresine "tık", elektronik çöpe gitsin.